4 Eylül 2020 Cuma

ödev - ilk 20 sayfa

 ilk bakışta nefret


sahne 1. ofis. iç mekan

tam dış kapıyı gören masasında Damla bilgisayarı ile çizimler yapıyordur. kulağında pembe tüylü kulaklığı vardır. bir eli mouse çizim yaparken diğer eli sanki tempo tutuyordur. yıllardır aynı ofiste çalıştığı için bazı rahatlıkları vardır. patron da, yerine geçecek oğlu da damlayı sevdikleri ve inceden arzuladıkları için damla işini yaptığı süre içinde garip hareketlerini hoş görülüyordur.

derken açık olan ofis kapısından buz mavisi varoş kot pantolonu, beyaz içine soktuğu ütülü gömleği, siyah parlak rugan ayakkabıları, sedat peker tarzı kestiği saçları ve varoş duruşu ile Razvan belirir. Damla monitörden başını kaldırır ve Razvan'ın gözlerinin içine bakar. Razvan da ilk gördüğü kişi olan Damlanın gözlerine bakar. birbirlerini görür görmez hiç sevmezler.

Razvan o varoş yürüyüşü ile Damlanın başında doğru yürümeye başlar. Damla ilk görüşte sevmediği adamın o kabadayı yürüyüşünü de hiç sevmez. Razvanın yaklaştığını görünce işine geri  döner ve onu görmemezlikten gelmeye karar verdi ama Razvan Damlanın başına dikilir ve 

Razvan

iş ilanı için gelmiştim.

Damla

(Damla Razvanı duymamazlıktan gelir.)

Razvan

(bu sefer daha yüksek bir sesle)

İş ilanı için gelmiştim. 

Damla

(umursamaz bir bakış ve puflayarak kulaklığını sertçe çıkartır ve)

Ne vardı?

Razvan

(damlanın hareketlerinden çok rahatsız olur ve kabadayıca bir konuşma ile)

İş! (kısa bir nefes alır) ilanı için gelmiştim!


tam o sırada patronun kapısı açılır, patron gözükmez ama sesi duyulur.

patron

Şurada otur biraz bekle seni çağıracağım dostum.


Ofisteki tek bekleme yeri yine tam damlanın karşısıdadır. Damla kulaklığını takar ve işine döner ama sinirleri zıpladığı için tam dönemez de. öyle ekrana öfke ile bakmaktadır. o bu şirkette sekreter değil, teknik ressamdır. onun işi bu değildir. sekreter çıktı çıkalı patron Damla'dan küçük sekreterlik işleri istese de Damla bunu inatla reddetmemektedir. o sırada razvan da sandalyesinde sinir ile oturmaktadır. arada cebinden türkuaz rengi tespihini çıkartır ve sinir ile sallamaya başlar. bekleme birbirilerine özenle hiç bakmazlar ama ikisinin de aklında diğeri vardır. sonra patronun odasından bir ses gelir

Patron

Gelebilirsin.

razvan kalkar ve hızlı adımlarla patronun odasına  girip kapıyı çok sertçe olmasa da Damlayı rahatsız edecek derecede sertçe çeker.

Damla

(kapı çekildiği an)

varoş! der duyulabilecek bir sesle ama odada kimse yoktur.


sahne 2. ofis. iç mekan

Razvanın patronun odasına girişinin üzerinden yaklaşık 20 dkk geçmiştir. kapı açılır. patron yine gözükmez sadece sesi gelir

patron

Hayırlı olsun dostum

Razvan

Teşekkür ederim

patron

gerekli belgeleri yarın Damla hanıma bırakabilirsin


Damlanın suratı yine beş karıştır.

razvan

peki efendim görüşmek üzere

damla ve razvan hiç göz göze gelmezler ve razvan ofisten kendine güvenli ve kabadayı adımlarla çıkar. razvan çıkarken damla arkasından nefretle bakmaktadır.


sahne 3.ofis. iç mekan


razvan gerekli belgelerle gelir ve masasında çalışmakta olan damlaya uzatır.

damla

biraz meşgulüm bekler misin?

der hiç razvanın yüzüne bakmadan. Razvan işi aldığı için mutlu olsa da damlayı her gördüğünde nefreti artmaktadır. geçer ve dün patronla beklemek için beklediği sandalyeye tekrar oturur. zaten patronun gelmesini bekleyecektir. o sırada turkuaz tespihini çıkartır ve sallamaya başlar. o sırada patron gelir ve dış kapıdan arabanın anahtarını uzatır sadece kolu gözükür

patron

razvan seni bekleteceğim biraz dostum. şimdi ben arkadaşımla bankaya gidiyorum. orada işim uzun. sen burada dur, benden telefon bekle, aramazsam da şu anahtarı al, saat 4'de beni yıldız şubeden al.

der.

razvan

peki efendim der

ve damlanın karşısında oturmaya başlar. elinde bir anahtar vardır ama arabanın ne markasını, ne modelini, ne de plakasını  bilmektedir. bu bilgiler için patronu aramak istememektedir ama damlaya bir şey sorma fikri de çok canını sıkmaktadır. bir saat oturur öyle. öğle arası vakti gelmiştir ve damla masasından kalkıp Razvanın yüzüne bile bakmadan ofisten çıkar gider. ofiste başka kimse yoktur ve razvanda ofis anahtarı da yoktur. öylece kalıverir ofiste. bir buçuk saat öylece oturur ve telefonu ile oynar. sonra damla yine selamsız sabahsız girer. bu yok sayılma acayip canını sıkmaktadır razvanın. hiç konuşmadan ve birbirlerine hiç bakmadan bir saat kadar daha karşılıklı otururlar. sonra saat 3.30 gibi razvan tuvalete gider.

sahne 4.ofis tuvaleti.iç mekan

razvan tuvaletini yapar ve aynaya bakar. bu yok sayılmayı kaldıramıyordur. klozete bakar. sonra kendine aynadaki kendine bakar, sonra tekrar klozete bakar. kendini bok gibi hisseder. eli sifona gider, sifonu çekmez. bir süre eli sifonda durur. sonra da damlaya bir hediye bırakmanın güzel olacağını düşünür ve  sifonu çekmez.  tuvaletten ve ofisten de hiçbir şey demeden çıkar.

sahne5.ofis.iç mekan

Razvan gidince damla bir rahatlar. ayağa kalklar ve ofis içerisinde biraz yürür. bilgisayarından atarli giderli türkçe pop bir şarkı açar ve hafifçe dans ederek ofiste yürümeye başlar. razvanın gidişi ile keyfi yerine gelmiştir. biraz hareketlenince tuvaleti gelir ve dans ede ede tuvaletin kapısını açar.

sahne 6.ofis tuvaleti.iç mekan

damla içeri girer. eteğini yukarı doğru sıyırır. klozetin kapağını açar ve kalakalır razvanın hediyesi tüm azamati ile  duruyordur. midesi kalkar ve öğürerek klozeti kapatır ve kendini tuvaletin dışına atar. eteği hala sıyırılmış olarak durmaktadır.

Sahne 7.

Razvan servis şoförü olmuştur.

damla cep telefonundaki atatürk resimlerine bakıyordur. galerisinde yüzlerce atatürk resmi vardır. sonra gugıla atatürk yazar ve oradaki fotolara bakar ve bir tane seçer. sonra fotonun altına 'değerlerin asla ölmeyecek' yazar, sonra onu siler ve 'sen öldün ama değerlerin ölmeyecek' yazar, sonra onu da siler ve 'sen öldün belki ama değerlerini ilelebet yaşatacağız' yazar. onu da beğenmez, 'sen belki öldün ama bu gençlik değelerini ilelebet yaşayacaktır!' yazar. sonra biraz düşünür ve 'sen belki öldün ama değerlerini ilelebet yaşatacağım yazar' o an kendisinin ölümlü olduğunu anımsar ve 'belki sen öldün ama değerlerini ölene dek yaşatacağım''a karar kılar ve paylaşır.

o an telefonunun saatine bakar. saat 9.03'tür. 

damla

şoför bey! iki dakika sonra saat 9.05 geçecek. servisi kenara çeker misiniz? saygı duruşunda duralım ve istiklal marşımızı okuyalım

razvan şaşırır. akan trafiktedir ve ne yapacağını bilemez.

serviste biri

Zaten işe geç kaldık

damla

ulu atatürk olmasaydı çalışacak bir işimiz hatta belki biz olmazdık. iki dakika geç kalalım ne olacak

diye çıkışır.

servisten başka biri

razvan koçum çeksene sağa

bir başkası

ya ne gerek var, bas kornaya geç

damla

ne demek ne gerek var ya! ne demek! bugün on kasım! atamızın ölüm yıldönümü! şoför bey çeker misiniz servisi sağa!

razvan yola devam eder belki biri devam et der diye ama kime bir şey demez.

damla

öfke ile

şoför bey! çeker misiniz arabayı!

razvan

trafik akıyor, burada duramam

damla

ne demek duramam! bal gibi duracaksın! atatürkümüzün değerini herkese göstereceğiz! (burada telefonuna bakar ve öfke ile) bir dakika kaldı! Bir dakika! durdur servisi!

razvan sertçe sağda durur. damla şoförün arkasıda oturmasına rağmen kimseyi beklemeden hızlıca servisten iner. damla inince diğer çalışanlar da isteksizce inerler. razvan ise inmez. 

damla

saat 9.05 arkadaşlar saygı duruşu!

diye bağırır ve çalışanlar saygı duruşunda dururlar. damlanın önderliğini üstlendiğini gören başka arabalar da durur ve inerler. bir dakikadan sonra damla şarkı söylemeye hiç uygun olmayan sesi ile çığlık çığlığa başlar

Korkmaaaaa önmeeeeez buuu şaafaaaaaak!

servistekiler de eşlik etmeye çalışırlar ama müziğe karşı bir yetenekleri olmaması ve emrivaki durumdan rahatsız oldukları için istiklal marşı tatsız tuzsuz bir şekilde biter.

tam herkes servise binecekken 

damla

mustafa kemalin askerleriyiz! mustafa kemalin askerleriyiz

diyerek servise biner. keyfi yerinde andrenalini tavandı damlanın. ama razvanın servisten inmediğinin ve istiklal marşına katılmadığının da farkındadır.

sesli sesli söylenmeye başlar

aptal yobazlar! gerici katiller! işidler! ulan siz bugün yaşıyorsanız, bir işiniz, bir aileniz varsa hepsi atatürk'ün sayesinde be! hepsi atamın sayesinde. nankörler! ben bugün iş çıkışı anıtkabire de gideceğim. sadece ben değil, her türk bugün anıtkabire gitmeli. ama bırak atamın değerini bilmeyi, anıtkabire gitmeyi; servisten inmeyenler bile var! Alçak nankörler...

razvan

servisten inmeyenler lafı gelene kadar çok üstüne almasa da şimdi lafların direk kendine geldiğini fark eder ve sinir kesilir. bir şey de diyemiyordur. inmesi lazımdı ama sırf damlanın önayak olduğu bir harekete katılmamak için, inat olsun diye inmemiştir. yoksa atatürk ile sorunu olan tiplerden değildir, sadece konuyu çok düşünmüyordur o kadar. damla haykırdıkça iyice kasılır. allahtan iş yerine varmalarına birkaç dakikalık yol vardır.

damla

(devam eder)

  ahhh ahhhh! atam uyansa da ülkesinin halini görse, daha 6 ilkesini sayamayacak insanlar var! ahh atam ah! ölünce yüzüne nasıl bakacaklar

razvan

altı ilkeyi duyunca kafası karıştır ve bir yandan direksiyonu tutarken bir yandan da mırıldanmaya başlar.

bir. laiklik

iki. inkilapçılık

üç. devletçilik.

(üçten sonra kalmıştır razvan. zamanında ezberletildiğini iyi anımsıyordur ama)

dört. halkçılık

beş. milliyetçilik...

(derken servisi park eder saymaya devam eder ama bir türlü altıyı bulamıyordur.) tekrar saymaya başlar)


bir. laiklik

iki. inkilapçılık

üç. devletçilik.

dört. halkçılık

beş. milliyetçilik...

altıyı hatırlayamazken damlanın hala serviste olduğunun farkında değildir.

damla

altı cumhuriyetçilik!

der damla tüm kibri ile. razvana küfretse bu kadar canını acıtamaz. sonra da

cık cık cık cık! ahh atam ahhh! kimlere amenet ettin bu vatanı kimlere... ahh atam ahh!

diyerek servisten iner.


sahne8.iç mekan. servis.

tamamen sıradan bir iş günü sabahıdır. Damla bakkaldan sakız alır ve servise biner. her zamanki gibi telefonu ile zaman geçirir ve ofise geçer.

sahne9.iç mekan.ofis.

damla öğle arası için ofisten çıkacakken çantasına bakar ve cüzdanın olmadığını görür.

sahne 10.iç mekan.servis.

razvan servisi yıkamak için bir çeşme başına çekmiştir, servisin içini süpürürken damlanın her zaman oturduğu koltuğun altında  bir cüzdan bulur. eline aldığı gibi cüzdanın damlanın olduğunu anlar. şeker pembesi, kocaman, üstünde fiyonglar olan. cüzdanı eline aldığı an pis pis gülmeye başlar ve koltuğa oturup cüzdanı kurcalamaya başlar.

damlanın cüzdanının içinde 200 tl para vardır, hiç düşünmeden parayı cebine atar. üç tane kredi kartı vardır, kartları kenara koyar. cüzdanı kurcaladıkça içinden resimler çıkmaya başlar. küçük bir kızın palaroid fotoları vardır. çocuğu mu diye düşünür. ama evli olmadığını duymuştur. zaten damlanın da hiç evli bir enerjisi yoktur. sonra  damlanın ofisteki bilgisayarının ekranındaki fotolardaki kızla aynı olduğunu fark eder ve muhtemelen kuzeni ya da yeğeni diye düşünür. sonra damlanın kediler ile olan fotolarını görür. en az on ayrı kedi ile sarılmış fotoları vardır.

razvan

delinin amma çok kedisi varmış

diye söylenir. cüzdanın içerisinde "seni çok seviyorum" yazan bir çiçek notu görür. çok uzun zamandır cüzdanın içerisinde olduğu yıpranmışlığından bellidir. gayet dramatik olan bu durum razvanın gülümsemesine neden olur. razvan aslında bu kadar vicdansız değildir, damla içindeki kötüyü dışarı çıkartıyordur.

sonra nufüs kağıdına bakar. 

razvan

yuh! 44 yaşında mı? vay vay vay!

razvan şaşırmakta haklıdır çünkü damla hiç 44 göstermiyordur.

servisi sürmeye başlar razvan. cüzdandaki her şeyi hareket halindeki arabasından dışarı atar ama cüzdanı atmaz.

razvan

bir gün sevgilim olursa hediye ederim

der kendi kendine ve servisi şirketin önüne çeker. cüzdanı arabasına koyar ve çalışanların gelmesini beklemeye başlar.


sahne11.iç mekan.servis

damla servise yürümeye başladığında razvanın olmadığını görür ve her zamanki yerine, razvanın arkasına oturur. koltuğunu arkasına, arasına cüzdanını bulmak için bakar ama bulamaz. servistekilere dönerek

damla

sabah cüzdamını serviste düşürdüm, gören var mı?

diye sorar. servisteki kimseden çıt çıkmaz önce. sonra arka sıralardan birkaç cılız "görmedik" sesi duyulur. damlanın canının sıkkığınlığı yüzünden okunmaktadır. servisin kalkma saati birkaç dakika geçince razvan koşarak yerine oturur ve motoru çalıştırıp servisi hareket ettirir.

Damla

razvan bey, bakar mısınız?

der damla. razvan duymamazlıktan gelir. damla dahil herkes razvanın duyduğunun ve pisliğine duymamazlıktan geldiğinin farkındadır. bu razvanın çok yaptığı bir numaradır. duymamazlıktan gelmek. damla tekrarlar

damla

razvan bey bakar mısınız? cüzdanımı serviste düşürdüm de, gördünüz mü?

razvan bakar ve

razvan

cüzdan mı?

damla

evet cüzdanım

der. razvan saçma sapan bir soru sorar

razvan

nasıl bir şeydi?

damla

nasıl bir şeydiri mi var razvan bey. içinde kimliğim var, fotolarım var, benim olduğu belli.

razvan

hayır cüzdan bulmadım

damla

bulmadıysanız neden nasıl bir şey diye soruyorsunu ki?

razvan

sordum işte ne var? ne sizin ne de başka birinin cüzdanını bulmadım serviste, başka bir yerde düşürmüşsünüzdür

damla

serviste düşürdüğümü biliyorum çünkü sabah servise binmeden önce bakkala gittim. cüzdan elimde servise bindim. çantama koyarken düşmüş olmalı. iş yerinde de öğlene kadar hiç çantamı açma gereği duymadım. servisten başka bir yerde düşmüş olamaz.

razvan

serviste cüzdan bulmadım. iyice bakın o zaman düşürdüğünüz yere

damla

baktım yok. servisle başka birilerini taşıdınız mı bugün?

razvan

sabah sizden başka kimse de servise binmedi.

damla

eee ne yaptınız bütün gün o zaman

razvan

sizi bu hiç ilgilendirmez! siz beni suçluyor musunuz?

damla

cüzdanım serviste düştü!

diye bağırır bu sefer damla

razvan

ben cüzdan falan bulmadım!

diye aynı tonda cevap verir razvan.

damla

alıp da vermeyenin allah belasını versin! 200 liralık adamlara kaldı dünya! 200 liralık!

razvan

tövbe tövbe! tövbe tövbe!

der ve sürmeye devam eder. damla da daha fazla üstelemez. servis hareket halindeyken bankaları arar ve kartlarını iptal ettirir.

damla

ya ne yapacaksın doğum yılımı. kimlik numaramı söyledim ya. bak şu an kartımdan para çekiyorlarsa seni dava ederim! kimliğim de gitti ne aile sıra nosundan bahsediyorsun ya!

tüm öfkesini call centerdaki çalışanlardan çıkartır.


sahne12.iç mekan. servis

İlkbaharın ilk sıcak günüdür. Damla, Razvan, şirket ve ülke için de zor bir gün olmuştur. Herkes burnundan soluyordur. Sabah serindir o sebepten herkes evden çıkarken kazak üstü ceket hırka gibi bir şey giymiştir ama öğlen çıkan güneş herkesi kavurmuştur.


Yapış yapış, ter kokulu ve sinir harbi ile geçen iş günü bittiğinde derin bir ohh çekmiştir Damla. O kadar çok terlemiştir ki; kısa, hacimli, marilyn monroe tarzı bukleli harika saçları alnına ve ensesine yapışmıştır. Makyajını bile tazeleyemeden hemen servise atmıştır kendini. Önünde bir saati aşkın bir yolculuk vardır ve telefonun şarjı da bitmek üzeredir. Offlaya pofflaya servise doğru yürür ve servisin şoförü, en nefret ettiği Razvan sigara içiyordur.


Razvan'ın da günü berbat geçmiştir. Bütün gün şirketin işleri bitmemiş ve durmaksızın araba kullanmış, öğle yemeği dahi yiyecek vakit bulamamıştır. Sıcaktan donuna kadar terlemiştir ve şimdi de servisi atmak zorundadır. İşe başladığında servis işi yok, sadece makam şoförlüğü ve gün içi ulaştırma demişlerdir ama aylardır bu iş de ona kalmıştır ve elbette karşılığında maaşında bir düzeltme almamıştır. Servisin önünde sigarasını kavga eder gibi içer ve yetmezmiş gibi ilk günden beri nefret ettiği Damla tüm suratsızlığı geçip yine arkasına oturmuştur. İlk gördüğü andan beri Damla'dan nefret ediyordur.


Diğer çalışanlar da servise biner ve Razvan hırsla kontağı çevirir. Cuma akşam trafiği neden diğer günlerden yoğun olur hiç kimse mantıklı bir açıklama yapamaz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi servisin camları açılmıyordur ve eski moda servisin kliması da yoktur. Damla şarjı bitene kadar müzik dinlemeye karar verir ve kulaklığını takıp camdan dışarı bakmaya başlar. Şakağından düşen terlerin omzuna değişini hissedebiliyordur ve boğulmak üzerdir. Eve gidince alacağı soğuk duşu ve yarın ne giyeceğini düşünmeye koyulur.


Razvan ise servisin burnunu sokabileceği her yere soka soka, insanların önlerini kese kese, trafik canavarı gibi araba kullanıyor ve pazartesi sabahı istifa edip korsan taksi olarak çalışmayı düşünüyordur. O kadar çok ani fren ve ani gaz yapar ki, servisin içindeki insanlar koltuklarında ileri geri gidip duruyorlar.


En sonunda Damla dayanamaz 

damla

  Biraz sakin sürer misiniz?

der buyurgan bir sesle. Ses tonunun altında aşağılama da vardı nefret de.


Razvan derin bir nefes alır. Derin bir nefes daha alır. Sonra da türkçe pop çalan ana akım radyodan çıkıp arabesk çalan bir radyoya geçer e sesi de açıp hayvan gibi servisi sürmeye devam eder.


Tam Razvan'ın radyoyu değiştirdiği anda Damla'nın şarjı biter ve servisteki müziğe maruz kalır. Biraz önce Cem Adrian'dan Bu Şarkı Aşka Yazıldı'yı dinleyen kulakları şimdi Çubuklu Cem'den Bu Aşka Kan Dökülür'ü dinlemek zorunda kalmaktadır. 


Herkes sıra ile iner ve servis boşalmaktadır ama trafik de zaman da inanılmaz ağır akıyordur. Damla ise radyoda çalan hiçbir şarkıya dayanamıyor ve delirecek gibi oluyordur. Razvan'ın arkasından, Razvan'ın duyabileceği kadar sert şekilde oflar durur ve her oflamasında Razvan daha da çıldırmaktadır. Damla ise koltuktaki her ileri geri sarsılışında da patronla Razvan konusunu bir kez daha konuşmayı düşünmektedir. İlk şikayetinde patron hiç oralı olmamış ve nazikçe defetmiştir Damla'yı. Ki bu ilk görüşte nefret ettiği Razvan'dan daha da çok nefret etmesine yol açmıştır. Damla 44 yaşındaydır ve hiçbir şeyden bu kadar çok nefret etmemiştir.


Damla daha fazla arabesk müziğe daha fazla dayanamayacak hale geldi ve

damla

Razvan bey müziği kapatır mısınız?

der sertçe.


Razvan duymamazlıktan gelir.


Damla daha yüksek bir tonda tekrar

damla

Razvan Bey müziği kapatır mısınız?


Razvan durur, Damla'dan bir önceki çalışan da servisten iner. Şimdi serviste baş başalardır ve önlerinde yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk vardır.


Damla derin birkaç nefes alır. Duyulmamazlıktan gelinmeye katlanamıyordur ve ona ondan korkmadığını göstermelidir.

damla

Razvan bey!

der bu sefer bağırmaya çok yakın bir sesle.


Razvan irkilir ama cevap vermez.


Gerilim her geçen an artımaktadır. Arkasından boğazını sıkmayı da düşünür Damla, inip taksiye binmeyi de ama ne yazık ki çevre yolundadırlar.


Aynı şartları Razvan da analiz eder ve kendini çok daha güçlü hisseder. Evine gidene kadar Damla esiri sayılır, direksiyon ondadır ve kararları o verir. Dezavantajları Damla'nın kadın olması ve olaylar büyürse herkesin ona inanacağını düşünmesidir.


Yol açık olmasına rağmen hızını düşürür, bir sigara yakar ve sesi sona getirir Razvan.


Sigaranın kokusunu aldığı gibi de delirir Damla ve bağırmaya başlar.

damla

Ne yaptığını sanıyorsun sen! Seni kovduracağım! Sana bu saygısızlığını ödeteceğim


Müziği kapatır Razvan ve arkasını döner.

razvan

Elinden geleni ardına k(g)oyma" 

der ve sigarasından derin bir nefes alıp Damla'nın yüzüne üfler.


Damla artık dayanamaz ve sonu ne olursa olsun polisi arayamaya karar verir, eli çantasından telefonunu almaya uzanır, telefonun çıkarttığı an şarjının bittiğini hatırlar. Çaresizliği hiç böyle yaşamamıştır.


Avuçlarını sıkarak ince ince ağlamaya başlar. Ağladığını Razvan'a belli etmemek için iyice kendini sıkar. Sıcaktan alnından akan terler gözyaşlarına karışır, elinin üstü ile hem terini hem gözyaşlarını siler. Bu yolculuk bitecek, bu servisten inecektir. Ve bu yaşadığı şiddetin elbette intikamını sonu nereye çıkarsa çıksın alacaktır. Ağladığı belli olmasın diye gözlerini sıkar ama gözlerini Razvan'dan ayırmak da istemez. Eğer evine giden güzergahtan çıkarsa saldırmaya karar verir. Ölüm şu an yaşadığı anlardan daha kötü olamaz diye düşünürken Razvan sağa, Damla'nın evine doğru döner.


İki sigara daha içer Razvan, arabesk şarkılara o çirkin sesi ile eşlik etmeye başlar. Trafikteki arabalara küfürler eder. Damla'yı rahatsız edebileceği kadar rahatsız eder, taciz edebileceği kadar taciz eder ve sonunda Damla'nın evinin önünde durdur.


Servis durunca Damla avuçlarını açar, tırnakları avucuna geçmiştir sinirden. Bembeyaz yüzü kıpkırmızı olmuştur. Servisin kapısına gider, kolu çeker, ama kapı açılmaz. Tekrar dener, yine açılmaz. Bir kez daha sinirle çeker yine açılmaz. Razvan sürücü koltuğundan açmaya çalışır. Yine açılmaz. Dışarı çıkamıyordur Damla ve gözyaşlarını da tutamıyordur. Razvan'a döner çaresiz. 

razvan

la havle

çeker ses, yüksek sesle ve sürücü tarafından inip yolcu kapısını dışarıdan açmak için ağır ağır, kabadayı kabadayı yürür. Kapıyı Damla'ya özel şoförüymüş gibi açmak zorunda kalmayı kendine yedirez ama eli mahkum açar. Açılan kapıdan Damla'nın yüzüne bir serinlik vurur ve iner Damla. Sonra Razvan'ın gözlerine öfke ile bakar. Aynı öfke Razvan'ın gözlerinde de vardır. Aynı anda birbirlerine aynı şeyi söylediler.

damla ve razvan


Seni öldüreceğim!


25 Ağustos 2020 Salı

damla ve razvan / mekanlar ve önemi

 



1. servis . eski model camları açılmayan bir işyeri servisi. razvan şoför, damla ise rotada ilk alınan ve son bırakılan çalışan


arkada işçiler olduğu ve ter koktukları ve tek kadın yolcu olduğu için damla her seferinde şoför arkasında oturmayı tercih ediyor.


önemi:razvan ve damlanın en çok başbaşa kaldıkları mekan. aralarındaki gerilimin ilk ateşlenddiği yer olması ve finalin gerçekleşeceği yer olması yönünden de önemli.



2.ofis: 3 +1  eski bir apartman daire. büyük odada patron, küçük odalarında birinde ise oğlu duruyor. salonda teknik ressamların masaları var. damlanın masası tam tuvaleti görecek şekilde duruyor.


önemi: ilk karşılaşma burada olacak ve damla ve razvan birbirlerinden burada nefret edecekler. razvan işte boşa düştüğünde ofiste takılacak.



3.ofis tuvaleti: bina eski olduğu için tek tuvalet var ve haliyle kadın erkek ayrımı yok. 

önemi: razvan pislik olsun diye kapağı kaldırmadan işeyecek ve sifonu hiç çekmeyecek. damla buna önce çok kızacak, daha sonra da intikam planı için burayı kullanacak.


4. damlanın evindeki odası: pembe duvar kağıdı. eski tek kişilik bir yatak ve pembe yatak örtüsü, beyaz bir dolap üzerinde barbie stikırları var. bilgisayarının arkası biraz da çocuk sahibi olmadığından saplantı olarak sevdiği ablasının kızı pınar (13 yaşında) ile olan fotoğrafları ile dolu. beyaz bir abajuru var tam başında, abajurun yanında birkaç yıllardır okunmayı bekleyen kitap duruyor. 


önemi: damlanın kendi ile başbaşa kaldığı anlar


not: fotoda gördüğünüz hanımefendiyi tanımıyorum. bir şekilde instagramda takip ediyorum, çok beğeniyorum ve adını dahi bilmediğim. plakalardan anladığıma göre istanbulda ikame etmekte. damla karakterini onun yaklaşık 15 sene sonrasını düşünerek inşa ettim.


5.razvanın siyah şahin marka arabası: razvanın özel alanı da burası. mor neon ışıklı iç kısmı ve arabanın direksiyonunun üstü halı gibi bir şeyle kaplı. araba teybi de neon ışıklı. dikiz aynasından bir cd sallanıyor. döşemeler sarı, koltuk geriye yaslanmış, direksiyon küçük boy, vites topuzu mor ve etrafında bir tezbih sallanıyor.


önemi: razvanın kendi ile başbaşa kaldığı anlar.


not: razvan karakteri ise ben gece potada şut atarken gelip her geldiğimde ne kadar kazandığımı soran, arada şut atıp giden bir eleman. hakkında pek bir şey bilmiyorum ama karakteri onun temelinde şekillendiriyorum.

10 Ağustos 2020 Pazartesi

seni öldüreceğim

İlkbaharın ilk sıcak günüydü. Damla, Razvan, şirket ve ülke için de zor bir gün olmuştu. Herkes burnundan soluyordu. Sabah serindi o sebepten herkes evden çıkarken kazak üstü ceket hırka gibi bir şey giymişti ama öğlen çıkan güneş herkesi kavurmuştu.

Yapış yapış, ter kokulu ve sinir harbi ile geçen iş günü bittiğinde derin bir ohh çekmişti Damla. O kadar çok terlemişti ki; kısa, hacimli, marilyn monroe tarzı bukleli harika saçları alnına ve ensesine yapışmıştı. Makyajını bile tazeleyemeden hemen servise atmıştı kendini. Önünde bir saati aşkın bir yolculuk vardı ve telefonun şarjı da bitmek üzereydi. Offlaya pofflaya servise doğru yürüyordu ve servisin şoförü, en nefret ettiği Razvan sigara içiyordu.

Razvan'ın da günü berbat geçmişti. Bütün gün şirketin işleri bitmemiş ve durmaksızın araba kullanmış, öğle yemeği dahi yiyecek vakit bulamamıştı. Sıcaktan donuna kadar terlemişti ve şimdi de servisi atmak zorundaydı. İşe başladığında servis işi yok, sadece makam şoförlüğü ve gün içi ulaştırma demişlerdi ama iki aydır bu iş de ona kalmıştı ve elbette karşılığında maaşında bir düzeltme almamıştı. Servisin önünde sigarasını kavga eder gibi içiyordu ve yetmezmiş gibi ilk günden beri nefret ettiği Damla tüm suratsızlığı geçip yine arkasına oturmuştu. İlk gördüğü andan beri Damla'dan nefret ediyordu.

Diğer çalışanlar da servise bindi ve Razvan hırsla kontağı çevirdi. Cuma akşam trafiği neden diğer günlerden yoğun olur hiç kimse mantıklı bir açıklama yapamıyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi servisin camları açılmıyordu ve eski moda servisin kliması da yoktu. Damla şarjı bitene kadar müzik dinlemeye karar verdi ve kulaklığını takıp camdan dışarı bakmaya başladı. Şakağından düşen terlerin omzuna değişini hissedebiliyordu ve boğulmak üzereydi. Eve gidince alacağı soğuk duşu ve yarın ne giyeceğini düşünmeye koyuldu.

Razvan ise servisin burnunu sokabileceği her yere soka soka, insanların önlerini kese kese, trafik canavarı gibi araba kullanıyor ve pazartesi sabahı istifa edip korsan taksi olarak çalışmayı düşünüyordu. O kadar çok ani fren ve ani gaz yapıyordu ki, servisin içindeki insanlar koltuklarında ileri geri gidip duruyorlardı.

En sonunda Damla dayanamadı ve "Biraz sakin sürer misiniz?" dedi buyurgan bir sesle. Ses tonunun altında aşağılama da vardı nefret de.

Razvan derin bir nefes aldı. Derin bir nefes daha aldı. Sonra da türkçe pop çalan ana akım radyodan çıkıp arabesk çalan bir radyoya geçip sesi de açıp hayvan gibi servisi sürmeye devam etti.

Tam Razvan'ın radyoyu değiştirdiği anda Damla'nın şarjı bitti ve servisteki müziğe maruz kaldı. Biraz önce Cem Adrian'dan Bu Şarkı Aşka Yazıldı'yı dinleyen kulakları şimdi Çubuklu Cem'den Bu Aşka Kan Dökülür'ü dinlemek zorunda kalıyordu. 

Herkes sıra ile iniyor ve servis boşalıyordu ama trafik de zaman da inanılmaz ağır akıyordu. Damla ise radyoda çalan hiçbir şarkıya dayanamıyor ve delirecek gibi oluyordu. Razvan'ın arkasından, Razvan'ın duyabileceği kadar sert şekilde oflayıp duruyor ve her oflamasında Razvan daha da çıldırıyordu. Damla ise koltuktaki her ileri geri sarsılışında da patronla Razvan konusunu bir kez daha konuşmayı düşünüyordu. İlk şikayetinde patron hiç oralı olmamış ve nazikçe defetmişti Damla'yı. Ki bu ilk görüşte nefret ettiği Razvan'dan daha da çok nefret etmesine yol açmıştı. Damla 44 yaşındaydı ve hiçbir şeyden bu kadar çok nefret etmemişti.

Damla daha fazla arabesk müziğe daha fazla dayanamayacak hale geldi ve "Razvan bey müziği kapatır mısınız?" dedi sertçe.

Razvan duymamazlıktan geldi.

Damla daha yüksek bir tonda tekrarladı "Razvan Bey müziği kapatır mısınız?"

Razvan durdu, Damla'dan bir önceki çalışan da servisten indi. Şimdi serviste baş başalardı ve önlerinde yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk vardı.

Damla derin birkaç nefes aldı. Duyulmamazlıktan gelinmeye katlanamıyordu ve ona ondan korkmadığını göstermeliydi.

"Razvan bey!" dedi bu sefer bağırmaya çok yakın bir sesle.

Razvan irkildi ama cevap vermedi.

Gerilim her geçen an artıyordu. Arkasından boğazını sıkmayı da düşündü Damla, inip taksiye binmeyi de ama ne yazık ki çevre yolundaydılar.

Aynı şartları Razvan da analiz etti ve kendini çok daha güçlü hissetti. Evine gidene kadar Damla esiri sayılırdı, direksiyon ondaydı ve kararları o verirdi. Dezavantajları Damla'nın kadın olması ve olaylar büyürse herkesin ona inanacağını düşünmesiydi.

Yol açık olmasına rağmen hızını düşürdü, bir sigara yaktı ve sesi sona getirdi Razvan.

Sigaranın kokusunu aldığı gibi de delirdi Damla ve bağırmaya başladı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen! Seni kovduracağım! Sana bu saygısızlığını ödeteceğim"

Müziği kapattı Razvan ve arkasını döndü.

"Elinden geleni ardına k(g)oyma" dedi ve sigarasından derin bir nefes alıp Damla'nın yüzüne üfledi.

Damla artık dayanamayacaktı ve sonu ne olursa olsun polisi arayacaktı, eli çantasından telefonunu almaya uzandı, telefonun çıkarttığı an şarjının bittiğini hatırladı. Çaresizliği hiç böyle yaşamamıştı.

Avuçlarını sıkarak ağlamaya başladı. Ağladığını Razvan'a belli etmemek için iyice kendini sıkıyordu. Sıcaktan alnından akan terler gözyaşlarına karışıyor, elinin üstü ile hem terini hem gözyaşlarını siliyordu. Bu yolculuk bitecek, bu servisten inecekti. Ve bu yaşadığı şiddetin elbette intikamını sonu nereye çıkarsa çıksın alacaktı. Ağladığı belli olmasın diye gözlerini sıkıyordu ama gözlerini Razvan'dan ayırmak da istemiyordu. Eğer evine giden güzergahtan çıkarsa saldıracaktı. Ölüm şu an yaşadığı anlardan daha kötü olamaz diye düşünürken Razvan sağa, Damla'nın evine doğru döndü.

İki sigara daha içti Razvan, arabesk şarkılara o çirkin sesi ile eşlik etmeye başladı. Trafikteki arabalara küfürler etti. Damla'yı rahatsız edebileceği kadar rahatsız etti, taciz edebileceği kadar taciz etti ve sonunda Damla'nın evinin önünde durdu.

Servis durunca Damla avuçlarını açtı, tırnakları avucuna geçmişti sinirden. Bembeyaz yüzü kıpkırmızı olmuştu. Servisin kapısına gitti, kolu çekti, ama kapı açılmadı. Tekrar denedi, yine açılmadı. Bir kez daha sinirle çekti yine açılmadı. Razvan sürücü koltuğundan açmaya çalıştı. Yine açılmadı. Dışarı çıkamıyordu Damla ve gözyaşlarını da tutamıyordu. Razvan'a döndü çaresiz. Razvan sesli sesli bir la havle çekti ve sürücü tarafından inip yolcu kapısını dışarıdan açmak için ağır ağır, kabadayı kabadayı yürüdü. Kapıyı Damla'ya özel şoförüymüş gibi açmak zorunda kalmayı kendine yediremiyordu ama eli mahkum açtı. Açılan kapıdan Damla'nın yüzüne bir serinlik vurdu ve indi Damla. Sonra Razvan'ın gözlerine öfke ile baktı. Aynı öfke Razvan'ın gözlerinde de vardı. Aynı anda birbirlerine aynı şeyi söylediler.

"Seni öldüreceğim"

damla ve razvan karakter özellikleri

 DAMLA: 44 yaşında yalnız yaşayan bir kadın. anne ve babası o ilkokuldayken boşanmışlar ve devamında seri evlilikler yapıp durmuşlar. sadece annesinin soyadı 11 kez değişmiş.hayatı anne ve babasının düğünlerinde geçtiğinden belki evlilik müessesinden illet etmiş ve hiç evlenmeyi düşünmemiş.

Bir ablası var Damlanın aralarında da az yaş farkı olan. hemen evlenmiş ve bir çocuğu olmuş. Damla yiğenini evladı gibi seviyor. hatta biraz fazla seviyor. çok fazla seviyor. telefonunun duvar kağıdından tut, etejerinin köşesinde hep yiğeninin resmi var. instagram sayfası ikisinin fotoları ile dolu..

teknik ressam damla. liseyi bitirir bitirmez girdiği iş yerinde yıllardır aynı masada aynı işi yapıyor. enerjisi çok yüksek. çok iyi bir çalışan ya da çok sevilen bir çalışan hiç olmasa da iş güvenliği kaygısını; önce patron ve devamında patronun oğlununun platoniği olduğunun farkında olduğundan hiç hissetmiyor. marliyn monroe'ya benzer bir havası var son birkaç yıldır. saçlarını m.m gibi yapıyor. biraz kilo aldı ve çok yakıştı. hep bakımlı ve çok güzel gülüyor. dişleri muhteşem, bazı geceler dişmacunu reklamlarında oynadığını düşlüyor.

 



RAZVAN: 22 yaşında ailesi ile yaşayan erzurumlu bir çocuk. baştan 5.ci sondan 2. evlat. yapıtaşı feodal olan bu ailede kızlar evlattan sayılmıyor ve babası asla başlık parası almadan kızlarını evermiyor. 

ablalarının yetiştirdiği çocuklardan razvan. o sebepten ablalarına çok düşkün. büyük ablası evlenirken damadı öldürmeyi ciddi ciddi düşünmüşlüğü var. çocuklarla ise arası iyi değil. sayısı her yıl artan yiğenlerinin korkulu rüyası. döverek seviyor, bağırıp çağırıyor ve onlara emirler yağdırıp duruyor. 

Damlanın şirkette ulaştırmadan sorumlu Razvan. it gibi araba kullanıyor. çok seri ve çok pratik. olmayacak yollara giriyor, ara sokaklardan dolaşıyor, kırmızıda geçiyor, ters yönden gidiyor ve en sonunda istenilen vakitte istenilen yere ulaştırıyor. 16 yaşında siyah bir şahin araba almışlığı var biraz gayrimeşruya bulaşıp kazandığı ilk para ile. geceleri arabasında uyurdu o günlerde. şimdi de durum farklı değil. arabasını çok seviyor. bazı geceler korsan taksiye çıkıyor sırf uyku tutmadığı ve araba sürmek istediği için.

6 Ağustos 2020 Perşembe

tarih yeniden yazılacak - Haber yazma - ödev

Tarih Yeniden Yazılacak!
Çılgın bilim insanı Elon Musk yine açıklamaları ile dikkatleri üzerine çekti. Otonom otomobilden, marsa koloni kurmaya; zombi silahlarından, uzay turizmine; starlink'ten hyperloop'a kadar birçok projenin mimarı olan Amerikalı bilim insanı Elon Musk son açıklamaları ile dünyanın şaşkına çevirdi.

İki milyar dolar harcayarak Gılgamış Destanına ait 5 yeni tableti bulduğunu söyleyen Musk'a göre Gılgamış ölmemiş ve ölümsüzlük iksirini bulmuş. Yıllardır Ortadoğudaki birçok arkeolojik kazıya sponsorluk yapan ve binlerde arkeoloji öğrencisine burs veren Elon Musk'ın asıl amacının tutkusu olan Gılgamış Destanı olduğu öğrenildi. 

Yıllarca süren ve herkesten gizli yürütülen kazılarda Gılgamış Destanına ait olduğu belirtilen 5 tablet daha bulduğunu söyleyen Musk "Sanılanın aksine destan Gılgamış'ın ölümsüzlük iksirini nehirdeki yılana kaptırması ile bitmiyor" dedi ve ekledi "Uruk şehrine dönen Gılgamış bir süre gücünü topladıktan sonra Uruk'un gençleri ile yola çıkıyor ve Sedir Ormanından binlerce ağaç kesiyorlar. Kestikleri ağaçlar ile Ölümsüzlük Denizinin kıyısında devasa bir gemi yapıyorlar ve Kayıkçı Urşanabi'yi rehin alıp zorla tekrar Utnapiştim'i tekrar ziyaret ediyorlar.

Utnapiştim Gılgamış'ı görünce gülümsüyor ve 'Şimdi ikna oldum ölümsüzlüğü hak ettiğine ve ben ikna olduysam tanrılar da olur'" diyor ve Gılgamış ölümsüzlüğü hak edip Uruk'a dönüyor.

Çok yakın zaman da tabletleri dünya sümerologları ile paylaşacağını söyleyen Musk bir müjde daha verdi. 12 tabletteki eksik yazıları tamamlamak için ellerinde yeteri kadar veri olduğunu söyleyen Musk "Geliştirdiğimiz bir yapay zeka programı ile eksik yerlerde ne yazacağı hakkında artık bir fikre sahibiz. Yakın zaman da bu verileri de insanlık ile paylaşacağım" dedi.

Elon Musk konuşmasının devamında "Sümer kral listesinde Gılgamış'ın 700 yıl yaşadığını gördüğüm günden beri ölümsüz olduğunu biliyordum. Artık çok eminim ki Gılgamış ölmedi ve aramızda yaşıyor. Umarım bir ipucu verir. Gılgamış bir ipucu versin, ben kendisine ulaşırım ve onunla tanışabilirim. Tarihin bu canlı tanıdığından öğreneceğimiz çok şey var. Söz veriyorum hiçbir şekilde kendisi üzerinde deneyler yapmaya yeltenmeyeceğim, benim amacım ölümsüzlük değil, sadece insanlık tarihindeki boşlukları mümkün olduğunca doldurmak" diyerek sözlerini sonlandırdı.

22 Temmuz 2020 Çarşamba

aldatma diyalog - ödev

Meryem ve Derya, Bahçeli'deki küçük bir pubda biralarını içiyor ve bir yandan da sohbet ediyorlardı. İkisi de çok şıktı, sade bir makyaj yapmışlardı ve saçları fönlüydü. Dışarıdan bakan kimse birinin sevgilisinin başarılı intihar girişiminde bulunduğunu ve acil bir şekilde toplandıklarını anlayamazdı.

Derya telefonunu ters bir şekilde masaya bıraktı ve
"Demek Fahir öldü ha?" dedi. Sanki bilmiyormuş gibi.
"Öldü gerçekten. Bu öğlen de cenazesi vardı ama gitmedim" dedi Meryem. Yüzünde müsebbibi olduğu ölümden hiçbir iz taşımıyordu.
"Nasıl intihar etmiş?" diye sordu Derya. Sanki bilmiyormuş gibi.
"Sabah erkenden kalmış ve dedesinin evine gitmiş. Biraz sohbet etmişler. Buzdolabından insülinlerini çalmış yaşlı adamın. Bir tane bile bırakmamış. Sonra eve dönmüş. Bir bardağa temizlik malzemesi dökmüş. Limon ruh mu ne?"
"Tuz ruhu olmasın?"
"Öyle bir şey valla ilk kez duydum.  Neyse ikimizin resmini bastırttığı bir kupa vardı ya. İşte o kupaya tuz ruhunu dökmüş. Sonra elinde kupa siteni terasına çıkmış. Haa bir de evden bıçak almış. Neyse önce kendine insülünleri yapmış, sonra tuz ruhundan içmiş ama bitirememiş. sonra bıçağı kendine saplamaya çalışmış, neyse ondan da sonra..."
Tam o sırada Meryem'in telefonundan bir ses geldi. Baktı Meryem; gelen bir instagram uyarısıydı. Meryem telefonunu eline alınca otomatik olarak Derya'da eline aldı ve bir süre intadaki hikayelere baktılar. Meryem,
"Ya şu kız çok salak ya, görmemiş bir kezban. Baksana bikinisine. Kaldı mı bu model yaa" dedi.
Derya arkadaşını destekler bir şekilde "Bunlar her eskiyi retro sanıyorlar yaaa" diye ekledi.
Biraz daha telefonlarına baktılar ve Derya tüm insta hikayelerine bakınca
"Eee devam etsene... Kendini bıçaklamış diyordun" dedi samimiyetsiz bir merakla.
Meryem de telefonunu bıraktı ve devam etti.
"İşte karnına saplamış bıçağı. Babası İsviçre'den getirmişti zaten, çok şık bir şeydi."
"Eee kızım sonra?"
"Sonra da atlamış işte. Ama ölememiş. Hastaneye yetiştirmişler. Orada kendine gelmiş ama birkaç saat sonra ölmüş."
Meryem 'birkaç saat sonra ölmüş''ü öyle ruhsuz söyledi ki. Bu ruhsuzluğa belki de bir tek 'bestie'si Derya şaşırmazdı.
Biralarından birer yudum aldılar, cep telefonlarının ön kameralarından kendileri baktılar ve Derya tekrar sordu
"Neden intihar etmiş? not bırakmış mı?"
"Bırakmış bırakmış... Hani ben geçenlerde Berk'te kaldım ya. Onu çok kıskanmış, onu aldattığım için çok üzülmüş, kendine yedirememiş falan filan. Çok arayınca zaten engellemiştim telefonumdan. Haftaya konuşuruz, ben seni ararım, depresyondayım, kafam çok karışık, tüm dünya üstüme geliyor demiştim. Kızım bunun için intihar edilir mi ya? Bu kaçıncı seviye arabeskliktir ya? Bu nasıl bir Ortadoğululuktur?"
"Ay evet ya" diye destekledi Derya arkadaşını tüm samimiyeti ile.
"Hayır ayrıl abi! Ayrıl bitsin nedir? Saçma sapan kendini öldürmenin manası ne? Bir de şovlar falan, resmimiz olan bardakta limon ruhu içmeler?"
"Tuz ruhu"
"Ayy evet tuz ruhu, senin de içinde gündelikçi var yaaa! Nereden biliyorsan bu saçma şeyleri."
"Ne biliyim ya. Ama intihar ederek çok ayıp etmiş."
"Gerçekten büyük düşüncesizlik. Şimdi işim yoksa ailesi ile falan görüş"
"Görüşme ya, sana ne"
"Evet bana ne? Zaten ayarladı babam, hemen tatile gönderiyor beni. Sen de gelsene"
"Hımm olabilirdi ama Berkle randevum var hafta sonu için"
"Berkle?
"Evet Berkle"
"Benim Berke"
"Hayır benim olacak Berkle"
Derya  ve Meryem biralarından birer yudum daha alıp gülüştüler.


*Bestie:ing. best friend: en yakın arkadaş, kanka

doktor ve yaşlı kadın - kanser olduğunu söylemesi -- ödev

Saat dördü kırk beş geçiyordu.Doktorun kapısının üstündeki ekranda adı tam sekiz saat kırkbeş dakika sonra yazmış, yaşlı kadına sıra anca gelmişti. Sabah saat sekizde geldiği hastanede, koridordaki banktan hiç kalkmadan öylece oturmuştu. Ne çevresine bakmış, ne yemek yemiş, ne tuvalete gitmiş, ne telefonuyla oyun oynamış ne de başka hastalarla sohbet etmişti; hatta hal hatır sorup, asıl derdi 'dert gömmek' olan yaşlılara cevap dahi vermemişti.

Ekranda adı yazınca hafifçe ayağa kalktı ve doktorun odasından içeri girdi. Doktor bugün belki ellinci hastasına bakmanın yorgunluğu içerisindeydi.
"Gel teyzecim gel, tahlil sonuçların geldi" derken sesi tatsızdı.
Kadın doktor masasının karşısındaki sandalyeye oturdu. Yüzündeki o gülümser ifade doktor için hiç alışılagelmiş bir durum değildi. Bugün gelen hastaların yüzünde bu kadar net bir gülümseme görmemişti. Böyle umutla karışık, aksiyeteli, zavallı bir gülümseme ya da durumu kabullenmiş, çökmüş bir ifade ile karşılaşmıştı.
"Bütün gün hiç dinlenmedin evladım" dedi kadın gerçekten de evladı yaşındaki doktora. "Ben de daha fazla vaktini almak istemem. Ayrıntılarla da çok ilgilenmiyorum. Sen bana ne kadar vaktim kaldığını söyle de gideyim" diye devam etti.
Doktor şaşkınlık içerisindeydi.
"Kimsen yok mu teyzecim? Onun ile konuşsam?"
Kadın çok ince bir iç geçirdi ve "Kimsem kalmadı evladım, cep telefonumu dilencinin birine verdim geçen ay, çünkü rehberimdeki herkes öldü. Yeni biri ile tanışacak heyecanım da, enerjim de yok. Çok yakınlarım kanserden öldü benim. Uzak değilim bu hastalığa. Yaşımı, durumumu göz önüne alınca tedaviye cevap verme ihtimalimin düşük olduğunu da biliyorum. Ömrümün son günlerini de kemoterapi ile geçirmeye de hiç niyetim yok"
Doktor ayaklandı, çantasına cüzdanını koydu, aylardır bir kelime bile okumadığı kitabını masasının çekmecesinden çıkardı ve çantasına yerleştirdi, arkadaşlarının gönderdiği çiçek şeklindeki çikolataları kucağına aldı, beyaz önlüğünü çıkarttı ve askısına astı, saatini çıkartıp çekmecesine koydu ve arabasının anahtarını alıp,
"Gel hadi teyzecim, mesai bitti, seni evine bırakayım" dedi.
Kadın ayağa kalktı, doktor kadının yanına geldi, kadın doktorun koluna girdi ve hastane koridorundan ağır ağır hiç konuşmadan indiler. Doktor arabasına yaklaşınca otomatik olarak kapıları açtı ve kadın ile beraber arabaya bindiler.
"Nerede oturuyorsun teyze?" dedi doktor.
"Cebeci Camii'nin oradan yukarı çıkınca" dedi kadın.
Mesafe çok uzak değildi. Doktor ağır ağır sürüyordu arabayı ve herkese yol veriyordu. Derin bir nefes aldı ve
"Durum hiç iyi değil" dedi.
Kadın gülümsedi ve
"Biliyorum evladım, daha doğrusu hissedebiliyorum. Dört aydır durumun farkındayım."
Doktor istese sarıda geçebileceği halde ayağını gazdan çekti.
"Bizde tarih vermek çok doğru değildir ama tahmini üç ay" dedi. "Üç ayı geçtikten sonra acılı süreç başlayabilir ama..."
doktor cümlenin devamını söyleyemedi. Ama'dan sonraki sessizlik durumu gayet anlaşılır bir biçimde özetlemişti.
Yeşil yandı. Doktor Cebeci Camii'nin yoluna doğru sağa döndü. Biraz daha gitti.
Kadın "Ben ineyim evladım" dedi.
Doktor dörtlüleri yakıp durdu. Kadın teşekkür etti, kapısını açtı ve inmeden
"Sen çok duygusalsın be kuzum. Nasıl yapacaksın bu işi?"dedi

Doktorla vedalaştılar ve doktor arabasını tam hareket ettirmişken annesi aradı. Doktor telefonu açtı,
"Alo anneciğim"
"Kuzum, canım oğlum benim, nasıl geçti işteki ilk günün?"

9 Temmuz 2020 Perşembe

ıssız ada ödev taslak

öncelikle selamın aleyküm. sanırım adadakı 12. yılım... ateist olarak düştüğüm bu adada aklımla Allah'ı buldum ve adımı İbrahim olarak değiştirdim. eski adım ise yunus peri idi

adada hiçbir insan yok. haliyle dinimizi tebliğ edecek kimseyi bulamamanın hüznü içerisindeyim. namazı güneşe göre ve tek başıma kılıyorum. cemaatle namazın bonuslarını kaçırmam çok üzücü.

orucu da tutuyorum ama ramazan ayına denk getirme şansımın düşük olduğunun farkındayım.

rabbim görüp takdir etsin dye kurbanımı da kesiyorum. bu sene bir aguana kestim, geçen sene de deniz kaplımbaüası kesmiştim. 3de birini yiyorum. üçte birini diğer hayvanlara veriyorum. üçte birini de ağaçların altına gömüyorum.

tövbe için muhteşem bir yerdeyim... zaten günah işleme seçeneklerim çok sınırlı, tüm eski günahlarımdan da tövbe ettim.

burada yaz kış farkı yok, ekvatora yakın olduğum kesin. ama gölgemin açısından kuzey mi güney mi yarım küredeyim bilemiyorum. aslında düştüğü açıya göre saysam bulurum ama işime yaramayacak bilgilere ihtiyacım yok.

günün yarısından fazlasında uyuyorum sanırım.

bir de bu adadaki hayvanlar inanılmaz uyuz. hiç kaçmıyorlar. insanlardan korkmamalar buradaki ilk insanın ben olduğumu gösteriyor.

adanın çevreside tam tur sanırım 9-10 saatimi alıyor. bu da yaklaşık 40-50 km gibi bir mesafe olmalı diye tahmin ediyorum.

dün ilk kez uçak falan geçer de görürse diye help yazdığım hindistan cevizlerini dağıttım ve elimdeki kağıtlara bir şeyler yazmaya başladım. kurtarılmak istemediğime göre artık burası benim yuvam.

boşaltımımın tamamını denizde hallediyorum.

kadın kavramı manasını yitirdi, libidom yerlerde.

sesli konuşmadığım aylar oldu sanırım. sonra istesen de konuşmak çok zor oluyor, dilin dönmüyor ve sesin çıkmıyor. o sebepten artık hep konuşuyor ve sesli düşünüyorum.

ateşi henüz bulamadım. daha doğrusu yakamadım. çiğ et öldürür diye eti güneşte kurutup yiyorum.

bir süre çıplak gezdim ama rahat bir şey değil. utanmam kalmadı ben artık doğayım ama yine de insan örtünmek istiyor.

kumdan heykeller yapmaya çalıştım olmadı. ağaç ve kayaları da yontamıyorum. elimdeki bu kağıtlardan başka bir iz bırakma şansım yok.

saçlarımı kopartıyorum. sakallarımı da. sudaki yansımama bakınca moralin çok bozuluyor.

hayvanlardan ayrıldığım nokta çok yıkanıyorum, abdest alıyorum ve çiçekleri kendime sürüp güzel kokuyorum. adada sinek olmaması büyük şans ama arı  olsaydı keşke. bal yemek isterdim.

maymunlarla aram çok iyiydi. yavru bir tanesi alıp evcilleştirmeye çalıştıysam da olmadı. ki adını çaydanlık bile koymuştum. sonra yavruyu geri almak için bana saldırdılar ve çok sağlam dövdüler. şimdi küsüz.

bir kuşlar var aklınız durur. benden büyük ve rengarenk... yumurtalarını çalmak isterdim ama adada değil yuvaları. bu da çevremde en az bir ada olduğunu gösterse de sal yapp gitmek gibi bir riski alamam. saatlerce yüzüp tam boğulmak üzereyken bu adaya çıktığımdan denizden çok korkuyorum.kabuslarım hep boğulmak üzerine

keşke lostu izleseydim...

dünya ne kadar değişti çok merak ediyorum. acab ajda pekkan hala genç mi?

Çarkıfelek - ödev

Erkek karakter sabah yine mutsuz uyanmıştı. Eski kız arkadaşı ile Mehmet Ali Erbil ise hapishanenin verdiği kahvaltılıklardan bir kahvaltı hazırlıyorlardı.

"...Sonra ben ütüde sucuk kızarttım  da Bülent hanım sakinleşti." dediğini duydu Mehmet Ali Erbil'in. Gözlerini açılsa da bilinci henüz açılmamıştı. Eski kız arkadaşının kahkahaları onu baş başa hazırladıkları bir kahvaltı anısına götürdü. Bu hapishaneye düştüğünden beri iç dünyası, eski bir çamaşır makinasının kurutma evresi gibiydi; çok hızlı dönüyordu ve çok gürültülüydü.

"Peki Mehmet Ali bey, Bülent hanım gerçekte de öyle biri mi" diye sordu eski kız arkadaşı.

Erkek karakter "Günaydın" dedi, uyandığına mutsuz olduğunu belli eder bir sitemkarlıkla, tam Mehmet Ali Erbil cevap verecekken.

Eski kız arkadaş ve Mehmet Ali Erbil  enerjimizi düşürmeyi beceremeyeceksin derecesine aynı anda enerjik bir günaydınla cevap verdiler.

"Uzun süre ünlü kalan kimse rol yapamaz." diye cümlesine devam etti Mehmet Ali Erbil. "Gördüğünüzden de daha beter. Geceleri sahne kostümlerini giyip yirmi santimlik kirpiklerini takıp evde oyuncak bebeklerine konser verir bu kadın, sonra da gider 2 kilo kalkan yer. Sabaha kadar ağlar, akşama kadar uyur, sonra da oyuncak bebeklerine konserin nasıl geçtiğini sorar ve eleştrilerini dinler..."

"Tam bir deli", dedi erkek karakter. Küçümser bir tonla.

"Hadi yüzünü yıka, çayı demledim, bugün sucuk var kahvaltıda, onu kızartıyorum" dedi eski kız arkadaş. Yine sevilmeyi hak etmek için aşırı fedakar gömleğini gitmişti.

Konu Mehmet Ali Erbil'in konuşmayı sevdiği bir konuydu ve bölünmesine izin vermeyecekti. "Bakın bir aydır mapustayız. Söyleyin Çarkıfelekteki Mehmet Ali Erbil'den farklı mıyım?" dedi, sanki program sunar gibi bir enerjiyle.

Eski kız arkadaş Mehmet Ali Erbil'in enerjisine kendini kaptırmıştı, "Hayır, aynısınız Mehmet Ali bey" dedi. Sanki çarkıfelek  yarışmacısı gibi.

Erkek karakter 'Mehmet Alı Bey''i duyunca bir rahatladıysa da bu rahatlığı bir saniye bile sürmedi.

"Bana Memoş de", dedi Mehmet Ali Erbil ve eski kız arkadaş "Memoş" dedi kendi standartlarına göre cilveli bir sesle. Eski kız arkadaş ve Mehmet Ali Erbil tam sarılmasalar da birbirlerine dokunarak gülmeye başladılar.

"Memoşmuş" diye fısıldadı erkek karakter kıskançlıkla harmanlanmış öfke eşliğinde.

Mehmet Ali Erbil yüzyılın kurduydu. Duymamazlıktan gelmektense üstüne gitmeyi tercih etti ve yatağının ucuna oturmuş , çoraplarını giyen erkek karakterin yanına atladı ve "Memoş tabi ya! Biz hücre arkadaşıyız, öyle resmiyet istemiyorum. Madem  bir süre buradayız, vaktimizi güzel geçirmeliyiz" dedi ve erkek karakterin sırtına iki tatlı tokat attı.

Söylediklerindense sırtına attığı iki babacan tokat yumuş yumuş yapmıştı erkek karakteri. Sırta gelen o iki tatlı tokat ben dostum demekti, beni düşman olarak görme demekti, eski kız arkadaşına uzamıyorum demekti ya da erkek karakter öyle algılamıştı.

Gerçek hayatı çok iyi tanıyamamıştı erkek karakter belki de egosantrik büyütülmesinden dolayı ya da şanslı azınlığın üyesi olduğu için. Girdiği her ortamda da hep başrolü almıştı, eğer alamayacaksa da ortamdan uzaklaşmıştı. Şimdi ise bu  mücbir ortamda, onlarca filmde başrol oynamış Mehmet Ali Erbil vardı. Yarışması imkansız bir rakipti.

Kahvaltıya geçtiler. Herkes çok acıkmıştı. Hemen hiç konuşmadan hızlı hızlı tıkındılar. Kahvaltı bitince Mehmet Ali Erbil'in enerjisi daha da yükselmişti. "Çocuklar!" dedi. Bu 'çocuklar'ı duymak erkek karakteri bir rahatlatmıştı ki "Hadi Çarkıfelek oynayalım hazır seksi bir hostesimiz varken" diye devam ederek yine kafasını karıştırdı. Bu adam kız arkadaşımla sevgili olursa ben hapsi nasıl tamamlayacağım diye düşündü erkek karakter. Cehennemin dibindeki cehenneme dönüyordu burası her geçen saniye ve Mehmet Ali Erbil her geçen dakika kafasını allak bullak ediyordu.

"Nasıl olacak Memoş?" diye sordu eski kız arkadaş. Hiç maskülen bir yapısı olmamasına rağmen cilveli olmayı da  hiç beceremiyordu.

"Çok basit güzeller güzeli hostesim" dedi Mehmet Ali Erbil. "Ben bir atasözü seçeceğim her harfi bir kağıda yazıp duvara ters olarak bantlayacağız. Erkek karakter yarışmacı olacak, sen de hostes. Hemen seksi bir şeyler giy"

Sonra eline bir şişe aldı ve yere bir çember çizip köşelerine "Pas", "İflas", "50", "100" "200" ve "Dobrovski" yazdı. "Erkek karakter de çember yerine şişeyi çevirecek ama dikkat et şişeyi çevirirken bir yerine batmasın" diye ekleyip pis pis güldü. Mehmet Ali Erbil'in gülmesi değil de bir doktor olan eski sevgilinin bu ucuz şakaya gülmesi çok sinirlendirdi erkek karakteri ama kaçacak yeri olmadığı için kuzu kuzu kabul etti.

Mehmet Ali Erbil kağıtlara harfleri yazarken eski sevgili kikir kikir gülüyordu. Erkek karakterin gergin olduğu ise her halinden belliydi.

Eski sevgili mini eteğini giydi ve kendinden beklenmeyen bir şekilde "İyi akşamlar hanımlar beyler. Çarkıfelek'e hoş geldiniz! Karşınızda efsane sunucu Mehmet Ali Erbil" diye gayet iyi bir takdim yaptı ve Mehmet Ali Erbil bir anda sahneye atıldı. Adam zaten çok enerjikti ama şu an resmen parıldıyordu.

"Hoş geldiniz değerli konuklar! Bu akşam tek bir yarışmacımız var. Sizi tanıyabilir miyiz?" deyip erkek karakterin yanına gitti. Elindeki salatalığı mikrofon olarak kullanıyordu. Erkek karakter sessiz kaldı birkaç saniye. Çaresizliği hissetti. Rakibi ile rakibinin en iyi olduğu oyunu oynamak hiç akıllıca değildi ama kaçacak yeri de yoktu.

"Ben Tarcan, İstanbul'dan katılıyorum, endistrü mühendisiyim ve daha önce hiç emin olmadığım kadar emin olduğum bir şey varsa o da bu akşam bu yarışmayı benim kazanacağım" dedi, meydan okumayı kabul ediyorum, dercesine bir ses tonu ile Mehmet Ali Erbil'in gözlerinin içine baka baka.

Mehmet Ali Erbil gülümsedi ve hostesine dönüp "Bu akşam yine çok güzelsin"  dedi. Sonra yanına gidip etek giymeyi unutmuşsun ama olsun nasılsa burada RTÜK yok" diye de ekledi ve gülüştüler. "Evet sevgili hostesim, ne soruyoruz söyle bakalım" dedi Mehmet Ali Erbil.

Kendini hostes olmaya çoktan kaptırmış olan eski sevgili " 21 harf ve 3 kelimeden oluşan bir atasözü Memoş" dedi.

Mehmet Ali Erbil hemen yarışmacının yanına döndü ve "Lütfen şişeyi çevirin! Yarışma başlıyor!" dedi.

Erkek karakter şişeyi çevirdi ve 50 puanı gösterdi.

Mehmet Ali Erbil "Bir harf alalım" dedi hemen.

Erkek karakter "K" dedi.

Mehmet Ali Erbil "Kastamonu'nun kası" diye bağırdı ve "Kaç tane var?" dedi. Ve sonra da erkek karakterin yanına gelip "Zaaarrttt!" diye bağırdı. İrkildi erkek karaker. "Ne yazık ki Kastamonu'nun Ka'sı yok" diye ekledi.

Eski sevgili kıkır kıkır gülüyordu.

"Şimdi eksi 50 puandasın" dedi Mehmet Ali Erbil. Bu eksi düşme olayından hiç bahsetmemişti oyunu kurarken. "Ve eksi 500 olursan kaybedersin" diye de ekledi ve itiraz etmesine fırsat tanımadan "Hemen şişeyi tekrar çevirin" dedi ve erkek karakter çevirdi. Şişe bu sefer 100 puanı gösterdi.

Mehmet Ali Erbil "Hiç Çanakkale'ye gittin mi?" diye sordu bu sefer. Erkek karakter saf saf "Gitmedim" dedi.

"Bence bir gitmelisin" diye ekledi Mehmet Ali Erbil.

"Haaa" dedi erkek karakter ve "Van'ın Vesi" dedi.

Seninle yarıştığım bir oyunda senden gelecek yardıma güvenmemi beklemiyorsun der gibi baktı Mehmet Ali Ebil'in gözlerine. Mehmet Ali Erbil gülümseyerek erkek karaktere yaklaştı ve kulağına doğru

"Zaarrttt" diye bağırdı. "Van'ın Vesi de yok. Şimdi eksi 100 puan daha yazıldı hanene" deyip güldü. "Hadi tekrar çevir bakalım şişeyi"

Erkek yarışmacı öfke ile çevirdi ve birkaç tur böyle gitti. Birkaç harf bildiyse de atasözünü bulamıyordu ve eski 400 puandaydı. şişe 100 puanı göstermişti. Eğer harfi bulamazsa kaybedecekti.

"Evet bir harf alalım" dedi Mehmet Ali Erbil.

"Çanakkale'nin Çe'si" dedi erkek karakter. Bir anda derin bir sessizlik oldu ve Mehmet Ali Erbil, erkek karakterin yanına yaklaşıp "Tebrik ederim." dedi. Erkek karakter tam rahatlamıştı ki "Zaaarttt!" diye bağırdı ve hostese dönüp "Hayatım tüm harfleri açar mısın? Yarışmacımız kyabetti" dedi.

Eski sevgili harfleri teker teker açtı. Atasözü "Yemeyenin malını yerler"'di.

Daha önce hiç kavga etmemiş erkek karakter yerdeki şişeyi aldı ve Mehmet Ali Erbil'e doğru fırlattı. Şişe duvara çarptı ve kırıldı, parçalar Mehmet Ali Erbil ve eski sevgiliye denk geldi.

30 Haziran 2020 Salı

METALLİCA - NOTHİNG ELSE MATTERS KLİP PROJESİ ÖDEVİ

METALLİCA - NOTHİNG ELSE MATTERS KLİP PROJESİ


Klibin Hikayesi: James bir haçlı şövalyesidir. Yalnız bir adamdır ve tek dostu atıdır. Her sabah kalkar ve doğuya doğru yürür.  Onun için bu yürüyüşünden başka hiçbir şey önemli değildir. Sakin ve dingin bir adamdır. Çevresine karşı hiç duyarlı değildir.

Karakterlerin Görünüşleri:
James Hetfield (Metalicanın solisti karizmatik abi) bir haçlı şövalyesi rolündedir. Üzerinde siyah üzerine beyaz haç işareti olan şövalye kıyafeti vardır. Altına giydiği şey de siyahtır. Kollarında gri çelik örgü bir koruma vardır ve başından bir koruma yoktur. Kıyafetleri öyle gıcır gıcır değildir, eski olduğu ve çok uzun süredir giydiği bellidir. Özellikle kıyafetinin siyahı öyle simsiyah değil; güneşten solmaya yüz tutmuş gibi gözükmektedir. Klibin tamamına hakim olan "Başka hiçbir şey önemli değil" duygusunu vermektedir. Çok iyi gözükmenin bir önemi yoktur. James'in saçları kısadır ve  yaklaşık on santimetre uzunluğunda keçi sakalı  vardır.

Aynı duyguyu vurgulayacak olan ikinci ayrıntı da atdır. Öyle bembeyaz, sağlıklı, dipdiri bir İngiliz atı yerine kahverengi, tüyleri parlak olmayan ve çok iyi gözükmeyen, kaba tabirle iş gören bir atı vardır James'in. Atın gözlerinde hep bir dinginlik vardır.

Mekan: Tamamı dış çekimdir.

Zaman: Zamanı gösterecek hiçbir ayrıntı yoktur ama 1400 ile 1600 yıllar arasın Avrupa'da geçmektedir. Genelde kumlar üzerinde ve çorak arazide yürür.

Önemli ayrıntı: Klip tam bir günü yansıtır. Sabahtan geceye kadar ve tek sahne diğer günün sabahında biter, 24 saatlik devinim biter. Devamlılığı veren ayrıntı ise güneş ve gölgelerdir. Sabah güneşe doğru yürümeye başlarlar, öğlen güneş tepelerindedir, öğleden sonra güneş artık arkalarına düşer ve gölgeleri önlerinde olur.

PART 1:

Sahne 1:
Kamera önce atın yüzünü profilden ,oradan da ağır ağır uzaklaşarak James'in yüzünü yine profilden göstermektedir. İkisi de ne uykulu ne de dinçtir; ne savaşa gidiyor gibi bir kendinden eminlikleri  vardır, ne de geziyormuş gibi rahat ve relakslardır. İfadesiz ve dalgın gibidirler.

Sahne 2:
Kamera James'ten yeni doğmak üzere olan güneşe doğru ağır ağır gider. İkilinin güneşe doğru yürüdüğü vurgusu özellikle verilmelidir.

sahne 3: James ve atın ağır ağır yürüdükleri profilden çekilmektedir ve kamera odağa james'in sırtındaki kılıcını izleyenin çok gözüne sokmadan alır.

Sahne 4: Bu sahnede kamera arkadan çekmektedir. Güneşin yeni doğduğu bir kez daha gösterilirken James ve atı güneş ışığından dolayı gölge gibi kalmaktadır. Bu sahnenin önemi yerlerin kum olması ve James ve atın adımlarının yerden kaldırdığı tozun belirgin bir şekilde gösterilmesidir.

Sahne 5: Yerden kalkan tozlar çok daha yakından gösterilmektedir. Güneş ışıkları oklar gibi tozların arasından geçmektedir ve klibin ilk dakikası dolmakta, şarkının sözleri başlamaktadır.

PART 2:

Sahne 6: Bu sahnede bir nehir kıyısında duruyordur James ve atı.

Sahne 7: İkisi de beraber nehirden su içiyorlardır. Su içerkenki halleri de yürürkenki durumlarından farklı değil. Sakin umursamaz bir şekilde. Öyle kana kana bir içiş değil. Dinginlik burada bir kez daha vurgulanmaktadır.

Sahne 8: James'in suyu yüzüne çarpar ve damlalar yüzünden saçılırken yine arkada güneş vardır. Güneşin artık doğduğu burada vurgulanır. Saat sanki  10 gibidir.

PART 3:

Sahne 9: James ile at yine aynı dinginlikte yürüyorlardır. Kamera ikisini de yine profilden çeker.

Sahne 10: Bu sahnede iki adet cüzamlı karakter birbirlerine doğru bakarak bir şekilde profilden görülmektedir. Üstlerinde turuncu çarşaflar vardır, sanki Tibetli tapınak rahiplerinin olduğu gibi vücutlarına sarılmıştır. Üzerilerindeki turuncu çarşaf eski ve solmuş, hatta etek kısımları tiftik tiftik olmuştur. Cinsiyetlerini belli edecek hiçbir özellikleri yoktur, zaten ikisi de saçsız sakalsız ve deforme olmuş yüzlere sahiptirler ve giydikleri tek takım çarşaf kadın mı erkek mi oldukları hakkında hiçbir ipucu verilmemektedir.

Sahne 11: Cüzamlı karakterler birbirlerine doğru yaklaşırlar ve zıplama başlarlar. Dans gibi kolları havada ama tam da dans gibi değil; sanki transa geçmişler gibi. tam ikisinin ortasında bir şekilde zıplarlar.

Sahne 12: Zıplayan cüzamlı rahipler birbirlerine doğru kollarını açmış bir şekilde sarılacaklarken James ve atı yanlarından geçer. Bu sahnenin önemli kısmı cüzamlı rahiplerin sarıldıkları an gözükmez James ve atın geçişi tam o anda gerçekleşir. İzleyicide sarıldılar mı öpüştüler mi algısı oluşturulmalıdır.

Sahne 13: James ve atı aynı aheste yürüyüşleri ile devam ederlerken kamera bu sefer ikisini de arkadan çeker sanki rahiplerin gözündenmiş gibi ve cüzamlı rahiplere kamera dönmez.

PART 4:

Sahne 14: Devasa bir ağaç gözükür. Gövdesi belki on metre çapında, boyu ise 20 metre yüksekliğindedir. Ağaç çok heybetli olmasına rağmen gür dallara ve yapraklara sahip değildir. Klibin genelinde oluşturulan olması gerektiği kadar ve gösterişsizlik anlamını güçlendirmektedir. Ağaç bu sahnede uzaktan çekilir.

Sahne 15: Bu sahnede ağaç en tepesinden toprakla buluştuğu yere kadar ağır ağır çekilir. Ağacın yapraklarındansa o yorgun gövdesi odağa alınır.

Sahne 16: Yine profilden bir çekimle at ve atın yularından tutan James, o heybetli ağacın yanından geçerler. Çekim biraz uzaktandır. Sahnede verilmesi gereken nokta James ve atın ağaca hiç bakmadan, ağaç hiç ilgilerini çekmeden yürümeleridir.

Sahne 17: Bu sefer de sanki kamera ağaçmış gibi at ve James'in yürüyüp gidişleri arkadan çekilir. güneş biraz daha yükselmiştir. Sahnede bu vurgulanmalıdır.

PART 5:

Sahne 18: Kadın ya da erkek olduğu belli olmayan bir karakter gözükür. Saçları orta uzunlukta ve sarıdır; sakalları yoktur. Taramış saçları hafif bir şekilde bozulmuştur. Vücudu incedir; göğüsleri ya da bel kıvrımı yoktur. Üzerinde kahverengi kıyafetler ve elinde tahta bir kılıç vardır ve yüzünden heyecan okunmaktadır.

Sahne 19: Bir önceki sahnede gözüken karaktere doğru koşan yine kendi gibi fiziksel özelliklere sahip köylüler vardır. Köylülerin elinde saban kürek gibi şeyler vardır ve saldırmak için koştukları bellidir. Kamera hiçbir köylüye odaklanmaz. Sadece kalabalığı temsil etmektedirler.

Sahne 20: James ve atı yürürler, çekim yine profildendir. Kavgaya doğru yol aldıkları izlenimi yürüdükleri için otomatik olarak verilmektedir.

Sahne 21: Çekim profildendir. Koşan köylülere karşı sarışın genç çocuk tahta kılıcını bir şovalye gibi çekmiştir ve o da saldırmaya hazırdır. Koşan köylüler tam pozisyon almış gözlerinde korku olan çocuğa saldıracakları anda James ve atı yanlarından geçer. Yine ikisininde bakışları yerdedir ve olayla hiç ilgilenmiyor; hatta olayı fark etmiyor gibi gözükürler.

Sahne 22: Kamera yine James ve atı arkalarından çeker. Güneş artık tepededir.

PART 6:

Sahne 23: James'in terlediği yakın çekimle verilir. Yüzündeki gözenekler terden iyice büyümüşlerdir.

Sahne 24: Şakaklarından akan ve çenesinden damlayan bir damla tere yakın çekim yapılır ve aynı sahnede kamera atın yüzüne gider. At o anlarda birkaç kez göz kırpar ve derin bir nefes aldığı o an şişen burun deliklerinden gösterilir. Bu sahnede karakterin yorulmuş olduğu hissi verilmektedir. Hiçbir şey yapmasalar da, yoldaki olaylara kayıtsız kalsalar da; James ve atının üzerinde bir yorgunluk vardır.

PART 7:

Sahne 25: Bir panayır kurulmuştur. Palyaçolar, cüceler ve midilli atları koşuşturuyorlardır. Özellikle kırmızı beyaz bir panayır çadırı dikkatleri çeker.

Sahne 26: Yaşlı bir cüce elindeki 3 topu havada çeviriyordur ve bir başka  palyaço da diğer palyaçoya elindeli kocaman eldivenle bir tokat atıyodur.

Sahne 27: Tokatı yiyen palyaço iki kere kendi etrafından dönerek yere düşmektedir.

Sahne 28: Çirkin bir çingene kadın upuzun ağızlıklı ince sigarasını içerken bir yandan gülmektedir ve gülerken dişlerinin sarılığı ve yüzünün kırışıklıkları belli olur. Çingene kadın kan kırmızısı bir tek parça elbise ve siyah topuklu ayakkabılar giyiyordur.

Sahne 29: Midilliye binen bir cüce midilliden düşer.

Sahne 30: Aynı çirkin çingene kadın yine korkunç bir şekilde güler. Gülerken alt dudağı ile üst dudağı arasında  bir salya yapışmış bir şekilde durmaktadır.

Sahne 31: James ve atı profilden çekimle  panayırın ortasından geçmektedir. Yine aynı kayıtsızlıkla panayıra hiç bakmazlar.

Sahne 32: Geniş açı bir çekim: Cüceler James'in etrafından koşmaya başlar, palyaçolar dikkat çekmek için hareketler yaparlar. En sonunda çirkin çingene kadın James'e tacizkar dokunuşlarda bulunur; eli omuzlarında, boynunda gezer. James hiçbir şekilde dönüp bakmaz ve yürümeye devam eder. Kadın James'in yanağında bir öpücük kondurur ve rujunun izi kalır. James kadını itmek için dahi bir hareket yapmaz. Tek yaptığı ilgisiz gözüküp yürümektir. Atın da bu hengamede hiçbir şekilde ilgisi dağılmaz ve yürümeye devam eder.

Sahnenin devamında panayır halkı James ve atın arkasından hareket çekerler ve bağırırlar, hepsinin yüzünden öfke okunur.

PART 8:

Sahne 33: Panayır geride kalmıştır. James eliyle yanağındaki ruj izini siler. Güneş artık gerisinde kalmıştır. saat sanki 15 gibidir.

sahne 34: James ve atı bu sefer karşılarından üç tane şövalye görürler. Hepsinin kıyafetleri gıcır gıcırdır. Upuzun kılıçları  vardır. Yüzleri gözükmez, metal başlıklar giymişlerdir ve korkutucu bir şekilde gözükmektedirler. dkk 4:30 gibidir, ve 4: 53'e kadar bu şövalyeler ayrıntılı ve korkutucu bir şekilde çekilirler. Kılıçlarının keskinliği, uzun boyları gibi ayrıntılar geçer. Güneş James'e artık arkadan, şövalyelere ise cepheden gelmektedir. Bu ayrıntıya dikkat edilmelidir.

Sahne 35: Şarkının kreşendo anı: dkk: 4:53. "tak tak tak tak tak" bir bateri. Ve hemen arkasında gelen "Yee Yeeee!" kısmı. Klip boyunca James'in şarkıya eşlik ettiği tek an bu "Yeee Yeee!" kısmıdır. Elektro gitar solo ile şövalyeler James'e doğru koşmaya başlarlar.

Sahne 36: James atının yularını bırakır ve sırtındaki kılıcı çeker.

Sahne 37: Şövalyeler James'e doğru koşmaya başlarlar.

Sahne 38: Dövüş sahnesindeki vurgulamak istediğim nokta şudur: James adamlarla savaşmak için o kadar yolu yürümemiştir. Rastlantı sonucu bir karşılaşma ve dövüş gerçekleşmektedir ve başlatan James değildir. Daha önce yolda gördüğü her şey karşı kayıtsız kalan James'in amacı yine yoluna devam etmektir. Bu sebepten yine yürür şekilde dövüşür. Mesela bir düşmanını yere düşürünce ona yönelmez, yine yoluna yönelir. Bir başkasını sağa iter ama ona dönüp ona doğru devam etmez, yine yoluna doğru devam eder ve hiç geri adım da atmaz.

Sahne 39: Bir kılıç James'e doğru gelir ve sakalını altını keser, burası ağır çekimle verilir.

Sahne 40: James bir düşmanını yaralar, kan yüzüne sıçrar.

Sahne 41: James biraz daha dövüşür, düşmanı geri adım atıp durur. Yine James'in bir ok gibi yolunda gittiği vurgulanır.

Sahne 42: James'in başına kılıcı ile vurduğu bir düşmanı yere düşer.

Sahne 43: Geride bıraktığı bir düşmanı ona arkadan saldırır ve James eğilip kılıcın başının üstünden geçmesine izin verir ve arkasını dönmeden kılını sanki bir kayakçının batonunu kullandığı gibi geriye sallar ve düşmanın karnına saplar.

Sahne 44: Son kılıç darbesini alan adamın gözlerinden gibi bir sahne verilir. James yürüyordur ve atı hemen onun yanına gelir. Güneş artık jamese arkadan vuruyordur ve gölgesi uzundur.

dkk: 5 24'de bu dövüş sekansı biter

PART 9:

Sahne 45: James yüzündeki kanı silmek için bir hamle yapar ama kan yayılır.

Sahne 46: James ve atı yürüyordur, atın yuları tekrar James'in ellerindedir.

Sahne 47: Koskoca Metallica klip çekiyor. Bütçe sağlam. Burada ünlü kadın bir oyuncunun klibe girme vakti gelmiştir. Ben Natalie Dormer'ı çok uygun buluyorum. The Tudors dizindeki rolüyle göstermiştir ki; Anglosakson bir prensesi ondan daha iyi kimse canlandıramaz ve o balon etekler, korseler ve uzun eldivenler onun kadar kimseye yakışamaz. Eğer yan çizerse Belle Johnson hanımefendi (fotomodel olan) büyüleyici güzelliği ile  klibe renk katacaktır. Belle hanım da anlaşılırsa saçları mutlaka bukle bukle olmalıdır.
Bu sahnede alışılagelmiş olan James ve atının yandan geçtiği ve klibin ana duygusu olan hiçbir şey önemli değilin vurgulandığı manzaralardan birini yansıtacaktır. Natalie Dormer kan kırmısızı bir kıyafet içerisindedir. Eldivenleri, eteği, dekolteli üst kıyafeti kan kırmızısı ama düz değil detaylı ve şaşalıdır. Kırmızı bir ruj sürmüştür. Yanında şişman yaşlı kadın hizmetçileri vardır. Hizmetçiler beyazlar içerisindedirler. Biri Natalie Hanımın çayını doldururken diğeri ise şemsiyesini tutuyor, bir diğeri ise bir emriniz var mı, dercesine duruyordur. Ortam yeşil bir bahçedir. Natalie hanım akşam beş çayını tüm zarafeti ile içiyordur.
Savaştan yeni çıkmış, yanağında ve kıyafetinde kan lekeleri olan James etrafa testesteron saçıyordur ama bunu kendinden güvenli yürüyüşü ile yapmıyordur. James klibin başından beri olduğu gibi dingin ve "hiçbir şeyin çok bir önemi yok" "her şey olacağına varır" modunda yürüyordur.

Sahne 48: Natalie hanım James'i süzer.

Sahne 49: James ile atı yandan yürürken çekilir. Atın yuları atı ile beraber yürüdükleri tüm sahnelerde olduğu gibi James'in elindedir.

Sahne 50: Natalie hanım fark edilmemesinin verdiği öfke ile hafifçe kaşlarını çatar ama James'ten etkilendiği de mimiklerinden yansımalıdır. Tabi tüm mimikleri bir prenses edası ile verir.
PART 10:

Sahne 51: James ve atı arkalarından çekilir, Artık güneş batmak üzeredir ve gölgeleri kendi boylarını geçmiştir.

Sahne 52: Hava kararmıştır, sadece bir ateş gözükmektedir ve at ağaca bağlıdır.

Sahne 53: Ateş söner.

PART 11:

Sahne 54: Sabah olmuştur ve klibin ilk sahnesindeki gibi James elinde atın yuları güneşe
doğru yürüyordur, yürürken ayaklarından çıkan tozların arasından güneş ışınları geçiyordur.

SON



Masraflar:
At: 1.000 dolar
Cüzamlı rahiplere: 1.000 dolar
Cüzam makyajı için makyöz: 2.000 dolar
Ağaç sahneleri için özel efektler: 10.000 dolar
Tahta kılıçlı adam: 1.000 dolar
Saldıran köylüler: Fun clup üyelerinden bulunur
Cüceler (3 tane): 9.000 dolar
Palyaçolar (4 tane) :  8.000 dolar
Çingene kadın: 5.000 dolar
Midilli: 1.000 dolar
Şövalyeler (3 tane): 15.000 dolar
Natalie Dormer: 100.000 dolar
Natalie hanımın menajer: 10.000
Hizmetçiler (3 tane): 3.000 dolar
Kıyafetler: 20.000 dolar
Saç makyaj: 4.000 dolar
Prodüksiyon ekibi: 150.000 dolar
Yemek: 2.000 dolar
Toplam: 342.000 dolar artı eksi %10