31 Ocak 2010 Pazar

sultanu dövmek.....


en zun adamını dövmek


köy yeri.. dövmek uzun adamı. zaten zür yürüyor.. kıskançlık temelli. hz. davut ve dev gibi

yalnış doldumuş zarf hikayesi.. yarım....

“Her şey birdenbire başladı....”

 

Bir erkek için ne zormuş bir kadın ağzından “bir kocan seni aldatıyor” mektubu yazmak. Şunu yazmak nerden baksan iki günümü aldı. Amacım bariz ortada. Selçuk’un o gıpta edilen mütlü evliliğini bozmak. Neden mi bu evliliği bozmak istiyorum? Sebebi kendi evliliğimi kurtarmak.

 

İki yıllık evliyim. Eşimi seviyorum. Hayattaki tüm amacım onu mutlu etmek. Onun varlığı beni mutlu etsede onun mutluluğu için sadece ben yeterli değilim. Lüksü seviyordu.



yalnış dolmuş zarf hikayesi..


iki eczacı

yarım kalmış...1

Son parasıyla sigara almış olan adamlardan biriydim. Tüm gün aç durdum. Durmaksızın isgara içtiğimden belki karnım hiç acıkmadı. Bir bankta oturdum ve gelip geçeni izledim, şehrin en kalabalık caddesinde birkaç tur attım.

 

Sokağın başında yaşlı bir kadın dileniyordu. Kenara geçtim ve onu izlemeye başladım. Ellerini açmış bir şeyler mırıldanıyordu. Bir saatte on beş kişi para verdi dilenciye. Önündeki kapta paralar çoğalınca bir poşete paraların bir kısmını koyup....


parasızlık ve kaybetmişlik hikayesi.. finalde babasını arayıp para ister.

terlik mahremiyeti

terlik sevmem ben. çünkü kardeşim, annem, babam hatta eve gelen misafirler ne bulurlarsa giyiyorlar. hele sıcak bir terlik giymekten nefret ederim. terlik mahremiyetimi koruyamadığım için o bahsi kapattım.

25 Ocak 2010 Pazartesi

dün dündür bugün pazartesi

"zaman akar, insanlar ölür" dememiş miydi büyük şair? -şair benim- gerçektende zaman yine aktı ve bir pazartesi siz pazartesi sevdalıları ile karşı karşıyayız. buradan tüm rejiye alkış istiyorum..

ŞAK ŞAK ŞAAK ŞAK!!!

*saçma sapan bir huyu ya da takıntısı olmalı. ilk zamanlar gördüğümde hoşuma gidecek, zamanla nefret edeceğim, akan zamanla beraber bende tebessüm oluşturacak...
*gazetelerdeki fotoğraflara sakal bıyık çizmeli.
*gazetelerdeki çengel bulmacaları çözmeli, bilemediği soruları bana sormali -ki ben hiç bilemem-. bilmememe aldırmadan bulmacasına geri dönmeli.
*telefonla konuşmayı sevmediğimden zırt pırt aramamalı. kısa ve neşeli telefon konuşmaları yapmalı.


büyük şairin dediği gibi "zaman akar, insanlar ölür" akan zamanla görüşmek üzere sevgili pazartesi sevdalıları...

23 Ocak 2010 Cumartesi

birinciye meydan okuyan adam

Birinciyi yenerek birinci olacağını sanıyordu. Onun için birinci olmak bu kadar basitti. Bilmediği ise şuydu. Birinci olmak istiyorsan yarışmaya katılmalısın. Finale gelene kadar önüne çıkcak tüm engelleri aşıp öyle birinci olmasın.

 

Birinciyi yenersen sadece birinciyi yenen adam olursun. Birinci olamazsın.

affedici...

hımm... sanırım hala seviyorsun ve affedeceksin. affetmenin sana getireceği büyüklük duygusu seni bir süre mutlu edecek. sonra yine aldatılacaksın. sen iyi sevgililerdensin. aldatılırsın ama bunu aşarsın. bu hep böyle sürer. sen hiçbir fırtınanın yıkamayacağı bir gemisin.


affeceksin.. ve aldatılacaksın... ve tekrar affedeceksin... bir gün af dilemeyecek ama.. gidip başkalarını aldatıp af dileyecek.

19 Ocak 2010 Salı

bir obsesif doğuyor

Düzenli bir hayatım olsun istiyorum. Bir makina gibi. Her sabah aynı saat kalkıp aynı kahvaltıyı yapmalıyım. Her Pazartesi omlet, her Çarşamba tost yemeliyim kahvaltımda. Pazar kahvaltılarımda ise çorbacıya gidip bir çorba içebilmeliyim. 

 

Banyomu öyle aklıma geldikçe değil bir düzen içinde yapmalıyım. Çarşamba ve Cumartesi geceleri. Hep aynı marka şampuan ve sabun kullanmalıyım. Saçlarımı da gelişigüzel değil bir düzenle kestirmeliyim. Her ayın 23 ünde mesela. Tırnaklarımı her Cumartesi banyondan sonra kesmeliyim. Her seferinde aynı sıra ile. Önce baş parmaklar en son ise küçük parmaklar.

 

Kendime güzel bir gazete bulmalıyım ki; her sabah alıp okuyayım. Köklü bir gazete olmalı ki kapanıp beni yarı yolda bırakmasın. Birkaç tane de genç yazar bulmalıyım. Yazılarını takip edeyim. Sadık genç yazarlar olmalılar ki gazete değiştirmesinler.

 

Düşündüm de sadık genç yazar bulamam. Mutlaka gazete değiştirir, beni yarı yolda bırakırlar. Ben en iyisi gazete okumayayım. Kitap okuyayım. Önce bir yazar seçip tüm kitaplarını okuyayım o bitince yeni yazara geçerim. En iyisi ölü yazarlar, yeni kitap yazıp sıralamayı bozmazlar. Salı ve Perşembe türk yazarları; Pazartesi ve Cuma yabancı yazarların kitaplarını okurum.

 

Cumaya gitmeliyim.

 

Televizyon izlememeliyim. Aptal kutusu ve çok değişken. Her hafta aynı gün aynı saatte hiç değişmeyen bir program yok ki izleyeyim. Televizyon bana göre değil.

 

Saatleri sabit bir iş bulmalıyım. Giriş ve çıkış vakitlerim hiç değişmemeli. Öyle bir iş var mı acaba?

 

Spor yapmalıyım. Kendime iyi bakmam için bu mutlaka gerekli. Her Salı günü halı saha maçı yapabilirim mesela. Düzenli bir kadro ile keyifli olabilir aslında. Her maç savunmada durabilirim, hiç hücuma çıkmam yerimi boşaltmam.

 

Kalabalık ile haraket etmekten çekiniyorum. Ya halı sahada maç yaptığım arkadaşlarımdan biri maça gelmezse düzen bozulur. Bu riski alamam. En iyisi bireysel sporlar. Yüzsem mi yoksa vücut mu geliştirsem? Vücut geliştirirsem kaslarım gelişir, bedenim kalınlaşır. Bu değişiklik demek. Vücut geliştirmemeliyim. En iyisi yüzmek. Nasılsa bu yaştan sonra uzamam.kilomda da değişiklik olmaz.

 

Aile, akraba önemli. Ailemi aksatmamalıyım. Her ayın 3 ve 18’inde annem ve babamı ziyaret etmeliyim. Akşam yemeğimi yedikten sonra evlerine gider saat on olunca da evime dönerim. Ne bir dakika geç, ne bir dakika erken.

 

İki halam, bir teyzem ve bir amcam var. Onları da ihmal etmemek gerek. Her ayın 25. de birine giderim böylece her beş ayda bir onlara da zaman ayırmış olurum. Beş ayda bir kere gitmek ihmal etmek oluyor aslında. Her ayın 25’inde gitmediğim akrabalarımı telefonlar aramalıyım. Hal hatır sormam gerekli.

 

Hep tek mi yaşacağım? Bunu da düşünmem gerek. Bana uygun bir kız bulmalıyım. Bana uygundan kastım benim düzenime uygun bir kız bulmalıyım. Benim düzenimi benimsemeli. Bende ona ayak uydurabilirim belki. Ama buna gerek olacağını zannetmiyorum, benim her adımı planlanmış güzel bir hayatım olacak. kim benimle beraber olmak istemez ki?

saçların neden uzun

*üşeniyorum
*kafam büyük ve çirkin
*dağınık halini seviyorum
*kıvırcık hali çok sevimli.. ben öyle sevimli bir adam olmak istemiyorum
*saç falan taramayı sevmem. bağlayıp çıkıyorum.
*uyumsuzluğumu da ifade ediyor, toplum ile olan uyumsuzluğumu.
*gıdımı hiç sevmem. saçlar kısayken çok belli oluyor.. onu da biraz kamufle ediyor.

şimdilik aklıma gelenler bunlar.

menepozlu teyzelere bir rica.

birde menepozlu teyzelerin saçlarını kısa kestirmelerine karşıyım.. tamam rahatsız oluyorlar ama doğurganlık bitince erkek gibi gezmenin manası yok.

Özlem - akrostiş

Ölümü kabullendim artık,
Zarflarını açamadığım mektupları okuyacağım,
Lal dilim de açılacak;
En güzel şiirlerimi sana okuyacağım.
Mahcup olmam umarım...

18 Ocak 2010 Pazartesi

pazartesi listesi 5

bir hafta da tatil yapayım, sallayım bu liste işini desemde hayranlarımdan aldığım:

"aman hilmim fani dünya.. ziktret:DD ayrıca bugün ptesi" gibi mesajlar beni yeni bir liste yapma ihtiyacına süürkledi. malumunuz alışmış kudurmuştan beterdir. ağca'nın da hapisten çıktığı bugün sakata gelmemek için listemi yayınlıyorum.

*"herkes 15 dakikalığına şöhret olucak" sözünü benimseyip kendi hakkı olan 15 dakikasını heyecanla beklememeli.
*hayatının hiçbir döneminde şereflikoçhisara gitmiş olmamalı
*kanunla daha önce başı belaya girmiş olmalı. ismi ile hitap ettiği bir avukatı olmalı.
*el yazısı güzel olmalı, benim yerime dilekçe yazabilmeli.
*elastik olmalı ama elastiliğini öyle her ortamda sergilememeli.
*aidiyetsiz olmalı.

pazartesi listesi 4

evet ya bu pazartesinki hayalimdeki hatun köşesine hoş geldin nigarım

* benden kısa olmalı
* yabancı dil bilmeli - pek bir yurt dışına gidesim var-
* ileri derecede ütü yapabilmeli
* araba kullanabilmeli
* seni kıskanmamalı:P
* sarışın olmamalı

bu haftalıkta bu kadar... bir başka pazartesinde görüşene kadar esen kalın....

pazartesi listesi 3

pazartesi listemizi yapalım o zaman.

*güzel tabu oynamalı.
*önyargıları ile barışık olmalı.
*arabasının muayenesini kendisi yaptırmalı.
*ütülü iç çamaşırı giymeli, giydirmeli.
*yadigar ejder'i ve kemal sunal'ı her televizyonda gördüğünde, "Allah rahmet eylesin" demeli.
*eve gelen misafire deliler gibi yemek yedirmeli.
*bayram ziyaretlerinde bulunma konusunda istekli olmalı.
*kurban bayramında bir danaya ortak girecek kadar kendisine güvenmeli.

pazartesi listesi 2

yine bir pazartesi listesi ile siz pazartesi severler ile karşı karşıyayız...

*evde hayvan beslememeli.. bir ben yeterim. - zamanında mu yu bir kızımız evine atmış.. önsevişme esnasında kedi gelmiş hırlamış falan.. kızımız zor uzaklaştırmış kediyi..kıskamış hayvan..mununda böyle bir anısı vardır:D-
*elinden toz bezi düşmemeli. ben titiz insanım.
*ben alt yazı okuyamam diyip beni kızdırmamalı.
*bana layt ürünler yedirmemeli.
*bir köyü olmalı.. yazları birkaç gün ben köylümle kucaklaşmalıyım.. ama birkaç gün.
*hava durumu izlememeli.. çık balkona durumu anla kardeşim!
*saçlarını başının üstünde topladığında güzel olmalı..


bu haftalıkta bu kadar sevgili pazartesi severler. bir başka pazartesi bir başka listede görüşmek üzere hepimiz esen kalın...

pazartesi listesi 1

pazartesilerimizi sendromsuz yapan, şu lanet olası hafta sonu bitsede pazartesi gelse dedirten program "hilmi topaloğlu ile pazartesi kriterleri" programına hoş geldiniz!!

ŞAK ŞAK ŞAK ŞAK ŞAK !!!!!

*dünya insanı olmalı. ben bu sene maceristanda yaşayalım dediğimde yadırgamamalı.
*format atabilmeli, wündows kurabilmeli-senden basediyor gibi oldum ama umarım başka kızlarda vardır bunu yapabilecek-
*sağlam bünyesi olmalı. ikide bir hasta olmamalı.
*siyaset konusundaki yegane görüşü "ben bilmem beyim bilir" olmalı.
*"senin yerin benim yanım" demeli:D:D -hala gülüyorum lan-
*pozisyon üretmeli:D:D

aidiyetsizlik

senden "bizim millet" kelimesini duymak şaşrıttı beni. sen ve ben milletlerüstü insanlarız. koy beni tokyoya ya da trablusgarpa burada yaşadığım yabancılaşmayı ve aidiyetsizlik duygusunu orada da yaşarım. aynı şartların senin için de geçerli olduğunu biliyorum. belki de bu aidiyetsizlikti birbirimize bize bağlayan.


ne sen bana aitsin; ne de ben sana. ne ben sana ait olayım ne de sen bana.

15 Ocak 2010 Cuma

Geçmiş

-di’li yoksa –miş’li mi?

 

Geçmiş kelimesi bana çocukluğu anımsatıyor. Mutlu ve mutsuz anılarla dolu yalnız ve kalabalık günler. Zaman mefhumu olmayan zamanlar.

 

Okula gitmek için hazırlanmış ayakkabılarımı giydiğim zaman babannem elinde ıslatmış olduğu tarağı ile gelirdi yanıma. Ben istemiyorum falan desemde dinlemez saçlarımı tarardı. Sağdan ayırırdı saçlarımı.

 

Eğer beni okula götürüyorsa okula gidince bozardım saçlarımı, eğer tek gidiyorsam sokağı döner dönmez.

-di’li yoksa –miş’li mi?

 

Geçmiş kelimesi bana çocukluğu anımsatıyor. Mutlu ve mutsuz anılarla dolu yalnız ve kalabalık günler. Zaman mefhumu olmayan zamanlar.

 

Okula gitmek için hazırlanmış ayakkabılarımı giydiğim zaman babannem elinde ıslatmış olduğu tarağı ile gelirdi yanıma. Ben istemiyorum falan desemde dinlemez saçlarımı tarardı. Sağdan ayırırdı saçlarımı.

 

Eğer beni okula götürüyorsa okula gidince bozardım saçlarımı, eğer tek gidiyorsam sokağı döner dönmez.

 

Hala da nefret ediyorum saç taramaktan. Açıkcası pek taramıyorumda.


14 Ocak 2010 Perşembe

Gökçek gülüşü

“Bana her konuda güvenebilirsin” demiştin ya bana. O gece hala aklımda. o izbe kafede içtiğimiz sütlü nescafe ne kadar güzeldi.

 

Aradan yıllar geçti. Belirli aralıklarla görüştük seninle. Bağlarımız  ne güçlendi ne de koptu. Arada sırada gördüğüm, randevusuna sadık bir arkadaştan daha fazlası olamadın hayatımda. Kesinlikle kötü bir insan olduğunu düşünmüyorum. Ortalamanın üstünde bir zekaya ve güzel bir mizah anlaşıyına sahipsin.

 

İki erkek oturup ne konuşabilirse hepsini konuşabiliyoruz seninle. Siyaset, futbol ve kadınlar. Zaten konuşabilecek başka ne varki bu hayatta?

 

Aşık olduğun kız arkadaşınla hiç rastlaşamadık. aile bireylerin hakkında da çok bir şey bilemiyorum. Mesleğini bilsem de iş yerine hiç uğramadım. Hayatına girmekten hep kaçtım senin. Geçen sene bu zamanlar paraya ihtiyacım olduğunda bile senden borç istemedim. İstesem verirdin bunu biliyorum ama istemedim.

 

Konu hesap ödeme olduğunda elin her zaman cüzdanına gitti. Garsonlarla konuşma ve bahşiş bırakma konusunda her zaman takdir ederim seni. Yağmurlu bir gece şehrin diğer yakasında yaşamama rağmen beni arabanla evime bırakmıştın da ben sana içeri gelir misin dememiştim.

 

Aramıza sınır koyan taraf hep ben oldum. Sebebi ne biliyor musun?

 

Gülümsemen. Melih Gökçek gibi, Acun Ilıcalı gibi olan gülümsemen. O kocaman ve sahte gülümsemen. Yüzüne yakışmayan o büyük gülümsemen. “Bana her konuda güvenebilirsin” demiştin ya. Ben sana hiçbir zaman güvenemedim. Belki başka türlü gülümseyen bir adam olsan hayatımdaki en iyi arkadaşım olabilirdin. Keşke...

dokunmak - dokunulmak

Kız ve erkek bir alışveriş merkesinin yemek katında oturuyorlardı. Sevgili değillerdi ama sevgili olmak üzerelerdi. Birbirlerinden hoşlandıkları aşikardı. Erkek hamburgerleri almış ve kızın karşısına değil yanına oturmuştu. Kız ilk kez yanyana oturmalarında bir gariplik olduğunun farkındaydı ama farklılık hoşuna gitmişti.

 

Hamburgerlerini yerlerken pek konuşmadılar. Sessizlik her zaman erkekleri kadınlara göre daha çok korkutur. Erkek elini yavaşça kızın yanaklarına götürdü. Makas alır gibi kızın yanağı ile oynamaya başladı.

 

Kızın gerçektende güzel yanakları vardı. Çıkık elmacık kemikleri ve tombul yüzü kızı çok tatlı gözükmesine sebep oluyordu. Erkeğin eli yanaklarına dokunduğu anda kız irkildi. Kaçmak istedi belki de bir an ama kaçmadı. Beyaz tenliydi kız ve erkeğin eli yanağında olduğu her saniye beyaz yanakları kızarmaya devam etti.

 

“Çok tatlısın” dedi erkek. Kız sustu. Sessizlik devam ediyordu. Erkeğin parmakları kızın yanağında küçük küçük hareket ediyordu. Kız şaşkındı. İlk kez bir erkek yanaklarına dokunuyordu ve bulundukları yerde belki iki yüz kişi vardı. Erkeğin elini çekmesini de isteyemiyordu çünkü dokunulmak hoşuna da gitmişti.

 

“Çok tatlı yanakların var” dedi, erkek. Bu sefer kız elini erkeğin yanaklarına götürdü. Erkekten farklı olarak o yanağı avuçladı ve “Senin de yanakların çok tatlı” dedi. Kelimeleri söylerken şımarık bir gülümse belirdi yüzünde. Erkek de şımarmıştı o an. Dokunulmanın, dokunmaktan daha çok hoşuna gittiğini hissetti.

 

“Senin yanakların daha tatlı” dedi erkek. Kız ise; “Hayır senin yanakların daha tatlı” dedi. Erkek elini kızın yanağından  çekti ve kendi yanağına dokunmaya başladı. “Haklısın sanırım.” dedi. “Benim yanaklarım daha tatlı.”

 

Kendi yanakları ile oynama devam etti erkek. İlgisini kızdan uzaklaştırdı ve tamamen içine döndü. Kız şaşırmış kalmıştı.

13 Ocak 2010 Çarşamba

kimin sevgilisi - işteşlik problemi

kız: demek benim sevgilim olmak istiyorsun

erkek: hayır senin benim sevgilim olmanı istiyorum.



12 Ocak 2010 Salı

dış görünüşten meslek tahlili

bazı meslekler insanlar dış görünüşünden belli olur.örneğin

*kadın kuaförlerinin tırnakları siyah olur.

*güreşçilerin kulakları ezik olur.

*snooker oyuncularının çenelerinin altında ıstaka izi olur.

*kemancılarda kemanın boyna değdiği yerde bir iz olur.

11 Ocak 2010 Pazartesi

HAK

Nazlı diye bir kız tanımıştım. Babasını çok seven kızlardandı. Uzun kvırcık saçlarını depresif bir geceye kurban etmişti. Kontrol edemediği kıvırcık saçlarıyla çok mutsuzdu ama ben kısa saçlı halini gayet beğenmiştim. Güzel değildi ama farklıydı. Farklılığının güzelliğini belki de bir tek ben görmüştüm ama söyleyememiştim.


Birkaç kişi bir cafede oturuyorduk. Söz nasıl geldiyse korkulara geldi. Ben köpeklerden korkarım dedim. Masa da diğer kişilerde yılan, karanlık, yalnızlık, kan, iğne gibi tek kelimelik korkularından bahsetti. Sıra Nazlıya geldiğinde diğer cevapları sığ bulduğunu belirten bir ses tonu ile “Ben hakkımın yenmesinden ve iftiraya uğramaktan korkarım” dedi.


O an köpeklerden o kadar da korkmadığımı hissettim.

HAPİS

 

Şimdi düşündüm de hapse girmekten hep korkmuşum. Kötü insanlara rastlamaktan çok korkan benim için hapse girmem demek cehenneme girmem gibi bir şey aslında. George orwell’ın 1984’ü aklıma geldi birden. İşkencenin herkesi konuşturacağı çok acımasızca anlatılır. Esas oğlan, esas kızı ispiyonlamamak için direnir ama en büyük korkusu olan fareler yüzünden konuşur.

 

Hapis denilince ilk aklıma gelen şey ise işkence. Ve işkencede ikiye ayrılıyor, ilki kaba dayak temelli dayanıklılığı yıkmaya çalışan işkence. Öteki ise ilki başarısız olunca başvurulan cinselliğe saldırı.

 

İşkencenin konuşturamayacağı kimsenin olmadığını düşünüyorum.

senin yerin benim yanım hakkında

bkz: hayatımın her evresinde yanımda olmanı istiyorum; sen benim yanımda huzurlu ve güvenli, ben ise senin yanında özgüvenli ve mutlu oluyorum çünkü benim özgüven eksikliğimin senin güven eksikiğin ile buluşmasıdır aslında yaşadıklarımızın özeti.

ya da

senin yerin benim yanım.

10 Ocak 2010 Pazar

KADIN

eski sevgili sorunsalı hakkında yazmak istiyorum... ne zordur eski sevgiliyi görmek... mesela ben eski sevgilerimin - ki rakam gayet az.- ne çok iyi, ne de çok kötü olmalarımı isterim...

tamam çok adi bir insan gibi görünmüş olabilirim ama kötü durumda olmaları beni üzer, çok iyi durumda olmaları ise kıskandırır. mesela geçenler bir arkadaşım eski sevgilimi görmüş, otobüs bekliyormuş.

bu ne demek?

arabası yok, araba ile alacak sevgili yok. ama sağlığı yerinde. akli dengesi yerinde.

Sİİ

Abi olmak zordur. Küçük kardeş sahibi olmak genelde sıkıcıdır. Sana benzeyen, senden daha küçük bir çocuk vardır ve senin eski kıyafetlerini giymektedir. Hayatı yeni öğreniyorsundur ve küçük kardeşine  daha yeni öğrendiğin ama içselleştiremediğin yeni bilgileri öğretmen gerekir.

 

Küçük kardeşinin hatalarını düzeltmek gibi bir görevinde vardır benim ufaklık çok küfür ederdi. Ben ise hiç küfretmezdim.

 

Bizimkinin temel iki küfrü vardı.”pezevenk” ve “siktir”. Ben  çok kızardım ama ikna edemezdim. Ben kızdıkça o küfrederdi. İşin en rahatsız edici kısmı ise ailemde kimse küfretnezdi.  Kreşte öğreniyordu küfürleri.

 

Kardeşimin “siktir” ‘lerine bir çözüm bulmam gerekli diye düşünüyordum. Sonuç olarak dedim ki :”Siktir demek çok günah ve ayıp.. Sen en iyisi siii de” hem o manaya gelir hemde günah ve ayıp olmaz.

Aklına yattı bizimkinin ve o günden sonra “siktir” yerine “sii” demeye başladı. Problemi çözdüğümü sanıp kendimle övünürken bir gün kardeşimin dedeme “sii” demesine sahit oldum. Dedem tam anlamadı ama bir terslik olduğunu da farketti.

 

Bunu kenara çektim ve çıkıştım. “ne yaptığını sanıyorsun o senin deden lan!”. Bizimki çok sakindi. “ ne var abi ya?, ‘siktir’ demedim ki ‘sii’ dedim”

 

Sanırım ben on bizimki beş yaşlarındaydı...

KİMLİK

Gecenin körüydü... Lise yeni bitmişti ve kafalarımız karışıktı...

 

Bolca bira, vişne suyu ve votka almıştık. 7 yıldır gittiğimiz ve nefret ettiğimiz okulumuzun arkasında içiyorduk. Hiçbirimizi içki içmeyi sevmiyordu ama bunu söylemeyi zayıflık olarak gördüğümüz için sessizce zıkkımlanıyorduk.

 

Hiçbirimiz üniversite sınavınında istediğimiz puanı alamamıştık. Puanlarımızdan büyük düşlerimiz vardı. Hepimizin aklında ise "şimdi ne bok yiyeceğiz?" sorusu vardı.

 

Farklı dersanelere gidelim dedik. Yoksa dersaneyide liseye çeviririz. Bol bol deneme çözelim dedik. Sonra biraz daha içtik. Derin sessizliklerimiz oldu.

 

Arkadaşlarımdan en şanslı bendim. 10 puan arttırsam yetecekti. Zaten üniversite çok umrumda değildi. O zaman ne umdumda sorusuna verecek net bir cevabım da yoktu.

 

Artan alkol oranı ile birlikte isyanlara geçti. Arkadaşlarım lise öğretmenlerimize sövdü, sonra da yök başkanına... Aramızda babasına sövende çıktı. Ben sövecek hiçbir şey bulamadım ya da her şeye sövesim vardı ama sustum. Kim suçlu sorusuna verecek cevabım yokmuş onu hissettim bir an. Bende masumdum sistemde. Herkes rolünü oynuyordu. Oynamak isteyip istememek benim tercihimdi.

 

İşta o an kendi düşüncelerim beni kızdırdı. Neydi bu kabuleniş, kaybetmişlik. Nefret ettiğim acı biradan bir yudum daha çektim ve büyük bir küfür ettim. Yönü olmayan bir küfürdü benimkisi. Herkes bir an bana baktı ama yadırgamadılar. Nasılsa saçma sapan bir geceydi ve herkes her türlü garipliği yapabilirdi.

 

“Ateş yakalım” dedim. Hemen bir kaç çalı çırpı toplandı ve küçük bir ateş yaktık. İçilmiş bira kutularını ateşe attık ama hala içecek biralarımız vardı. İçtikçe susanlardandık. Arkadaşlarımı sevdiğimi düşündüm. Hepsi zaafları olan iyi insanlardı.

 

Bir kutu biranın yarısını tek dikişte içtim. Sonra da “Ben bu ülkeyi sevmiyorum olum!” dedim. Herkes şaşkın şaşkın bana baktı. Sözlerimin devamını bekler gibiydiler. Ben tekrar ,”Ben bu ülkeyi sevmiyorum, hatta hiçbir zerresini sevmiyorum; nokta kadar, bitim kadar sevmiyorum”, dedim. Kimse sözlerime karşı çıkmadı. Bir şey söylemeselerde başlarını salladılar.

 

İçimde fırtınalar kopmaya başladı o an. Sarhoşluğum ateşlemişti beni. Küfürler etmeye başladım. Yine yönü olmayan küfürler. Arkadaşlarımın benim için endişelendiklerini hissettim ama kendimi durduramıyordum. Cüzdanımı açtım ve içinden nüfus kağıdımı çıkarttım. “Ben bu ülkede yaşamak istemiyorum ulan! Ben bu ülke için hiçbir şey yapmak istemiyorum. Dünyanın en barbet yerinde yaşıyoruz. Hapisis be! Allahın belası bu topraklar!”

 

Arkadaşlarım yanıma geldiler ve “Sakin ol kanka”,”Sen da fazla içme” diyerek beni teskin etmeye çalıştılar. “Sakinim lan ben, Sarhoş falan da değilim” dedim ve sakinleştim. Ben susunca onlarda sakinleştim sandılar. “Biraları bitirip kalkalım” dediler. Ben hiçbir şey demedim.

 

Bir kaç dakika sonra, son biramın son yudumu içtim ve elimdeki kimliğimi ateşe attım. “Olum sen ne yaptın ya?” dediler ama artık geçti. Kaltık ve evlerimize dağıldık. Ben tüm gece hiç konuşmadım.

 

***

 

O gece tam üç bira içmiştim. Üç bira beni benden almıştı. Tam bir sene kimliksiz gezdim. Kimse de sormadı. Sonra kimlik üniversiteye kayıt olacağım zaman gerekti. Nüfus dairesine gittim ve çıkartma sebebime “kayıp” dedim.

5 Ocak 2010 Salı

şiir

Kanatlarım yok ama uçarım ben.
Her gece odana süzülür,
Sessizce uyumanı izlerim.
Sen uyanmadan da giderim...

çekingenim...