26 Eylül 2008 Cuma

GİDİŞ


   Gece çalan telefonlardan nefret ediyorum.Annemle evde oturuyoruz,televizyonda da hiçbir şey yok.Biraz zaman aksa da uyusak niyetimiz.İkimizinde içinde bir hüzün var sanki.Gerçi o hüzün annemin doğal hali, yıllardır.Telefona her zamanki gibi ben bakıyorum.Arayan Durmuş abi.Babamla berabar buraya, Almanyaya gelen arkadaşı.İyi adamdır,sessiz kendi halinde.Babam bizi terketmeden çok uğrardı bize.Babam gittikten sonra hiç görmedim yüzünü; ama yinede bayramlarda arar sağolsun.İyi de bugün, bu saatte neden aradı acaba?

-İyi geceler kızım nasılsın? Uyandrmadım inşallah.

-İyi geceler Durmuş abi.Uyanıktık, hayırdır?

-Anneni bir verir misin telefona?

-Tamam Durmuş abi,

   Annem telefonu aldı.Belli ki Durmuş abi bir şeyler anlatıyordu,annem susuyor ve dinliyordu.'Tamam Durmuş bey,ilk uçakla geliyoruz.Teşekkür ederim.', dedi ve kapattı.

-Hayırdır anne?, dedim.Annemin gözleri dolmuş, ağlıyordu.Bana sarıldı ve;

-Baban ölmüş, dedi.

   Birbirimize sarıldık ve ağladık dakikalarca.Neden ölmüş?Ne zaman ölmüş?-hatalı sollama-Aklımda bir sürü soru vardı ama soramıyordum.Hem ben babamı dört yıldır görmüyordum da.O Türkiye'ye  döndükten sonra bir kaç kez telefonda konuşmuştuk, genelde de para gönderdiğini haber vermek için arardı.

-Havaalanında çalışan arkadaşını ara da hemen bilet bulalım, yarın öğlen vakti defnedeceklermiş, dedi annem.

   Aradım, sabah 6'ya bileti ayarladım.Biraz daha ağladık,küçük bir valiz yaptık.Bir arkadaşım bizi havaalanına bıraktı.Her zamanki gibi rötar vardı.İnşallah zamanında yetişebiliriz.Baba tarafından kimse ile ilişkimiz kalmamış.Halalarımı çok küçükken görmüştüm.İşin kötüsü, tek bağlantımız Durmuş abi bizi hep evden arardı, ne ev ne de cep numarası var bizde.

   Uçak kalkıyor, annem her zaman uçaktan çok korkardı bu sefer öyle sakinki.Sadece sessiz sessiz ağlıyor.Ben de ağlıyorum.Derin sessizliklerimizi hıçkırıklarımız bozuyor.Babam ölmüş, dört yıldır görmediğim babam ölmüş.Çok kırgındım ona, beni ergenliğimin başında terk edip gitmişti, sadece para gönderdiğinde arardı.Kısa ve kopuk diyaloglar'Okul nasıl gidiyor?', 'Dersler nasıl?' gibi manasız sorular.Ama yine de arardı.Sesini duymak yine de güzeldi.Hiç aramamasından iyidir.Hem arada sırada para da gönderirdi.Ya hiç göndermeseydi.Hem evdeyken beni hiç dövmemişti de.Anneme bazen tokat atardı ama beni dövmezdi.Babam yüzünden kimseye güvenemedim de.Hiç sevgilim olamadı.Ya onlarda babamın annemi bıraktığı gibi beni terkederlerse.Ya ben de annem gibi her gece yatağımda sessiz sessiz ağlamak sorunda kalırsam.Bunun sorumlusu da sensin baba.

   Zavallı annem, babam gitti gideli hiç gülmedi.Babam evdeyken de çok gülemezdi ya.Gözlerindeki hüzün hiç gitmedi.Zavallı benim için çalışmaya başladı.Yabancıların evlerini temizledi, sabahlara kadar fakrikalarda çalıştı.Şimdi ise onu terketmiş, mahvetmiş adamın arkasından ağlıyor.Onun cenazesine yetişmeye çalışıyor.

   Uçaktan indik.Türkiye'ye gelmeyeli yıllar olmuş.Öğlen namazına bir saatten az fazla zaman var.Hemen bir taksiye biniyoruz.'Merak etmeyin yetiştiririm abla', diyor.Arabayı öyle hızlı kullanıyorki hız korkusu olan annem başka zaman olsa hayatta dayanamazdı, şimdi ise susuyor.Acaba ne düşünüyor.Babamın hayatını nasıl mahvettiğini mi?

   Babamla evlenmek için tüm sülalesini bırakıp gitmiş,babam da terk edince dünyadaki varlığı ben kalmıştım.Zavallının hiç akrabası yok.Çektiği onca çileye rağmen babamı kötülemezdi de.Sadece susardı konu babamdan açılınca.Acaba ne düşünüyor.Hiç gün yüzü görmemişki garibim.Yediği dayakları mı düşünüyor acaba?Yoksa babam gittikten sonra öğrendiği bir ton borcu mu?Ödediği bir yıllık kirayı mı?Kapıya dayanan alacaklıları mı?Zavallım son dört yılda kırk yaş yaşlandı...Acaba sessizliğinin sebebi ölünün arkasından konuşmak istememesi mi?Belki de babam annemi terk ettiği gün, annem için ölmüştü.

   Taksi şöförü sözünü tutuyor, öğlen namazına yaklaşık on dakika var ve biz mezarlığın girişindeki avludayız.Annemin koluna girdim ve kalabalığa doğru yürüyoruz.Sağ sola bakıyorum tanıdık hiç bir sima yok.Birileri bizi, özellikle annemi tanır diye umuyorum.Üç tane tabut var avluda.En soldakine yaklaşıyoruz, tabutun üzerindeki isme bakıyorum, babam değil.Ortadakina yaklaşıyoruz, yine babam değil.Zaten bir seçenek kaldı.Yaşlıca bir kadın gözlerini bana dikti.Büyük halam Meral mi acaba?Görmeyeli belki on yıl oldu emin de değilim.Gözlerindeki ifadeyi de beğenmedim açıkcası.Kalabalıkta tanıdık birileri olmalı.O kadar yoldan geldik ,yetiştik; birileri hoş geldiniz demeli.Ama kimse bize bakmıyor.Bakanda gözlerini kaçırıyor.Yalnış mı geldik acaba?Doğru mezarlık mı burası?

   Tabutun başına varıyoruz.İsim, babamın ismi.Doğru gelmişiz.Gençce bir kadın ağlıyor.Uzun kestane rengi saçları var.Aynı annem gibi, aynı ben gibi.Kollarında ise küçük bir kız çocuğu,en fazla dört yaşında.Olan bitenin farkında değil.Merakla kalabalığa bakıyor.Kadın;

-Üzülme kuzucum, üzülme yavrucum.Babacık öldü, diyor.Ben sana tek başıma bakarım.Üzülme bebeğim, üzülme kuzucum.

   Annemle göz göze geliyoruz.'Evlenmiş', diyor annem.Ağlamaklı ifadesi gitmiş bir anda.Yüzünde buz gibi bir donukluk-olası 1.son-.Olamaz böyle bir şey.Hem olsa söylerdi bize.Nasıl terk ettiyse evlendiğini de söylerdi.Dayanamıyorum, kadının yanına gidiyorum;

-Başınız sağolsun,rahmetli eşiniz miydi?, diyorum.Kadıncağız sarhoş gibi.Önce beni tanımıya çalışıyor bakti ki tanıdık değilim;

-Evet, diyor.Bu küçükte kızımız.Bir anda bana sarılıp ağlamaya başlıyor.Varlığından ilk kez haberdar olduğum küçük kardeşimle yüzyüzeyiz.

-Allah rahmet eylesin.Başınız sağolsun, deyip annemin yanına gidiyorum.

   Annemin yüzünde yol boyunca,hatta ömrü boyunca süren hüzünden eser kalmamış.

-Demek evlenmiş.Bir de çocuk yapmış.Rezil adam.O burada genç karısı ile yaşarken ben Almanyada gavurların boklarını temizleyip, bıraktığı borçları ödüyordum.Onun yüzünden ne ailem ne akarabam kaldı.Namussuz ahlaksız.Ömrümü yedin,hayatımı yedin...

   Bir taksiye biniyoruz, havaalanı,uçak ve ev.Annem o günden sonra babam konusu açıldığında hiç susmadı.Ama artık geceleri yatağında da ağlamıyor.-olası 2. son-

20 Eylül 2008 Cumartesi

Resepsiyonist 'Renkli Rüyalar Otelinde'


   Resepsiyonistim ben,Renkli Rüyalar Otelinde.Saat gece üç gibi, siyah eski ama iyi bakılmış olduğu belli olan bir araba hotelin girişine yanaştı.İçinden güzel bir bayan ve alkolü çok aldığı belli olan bir orta yaşlı bir adam çıktı.Arabayı kadın sürüyormuş, zaten adamın yürümeye mecali yoktu.Bir partiden geldikleri belliydi.Kadın siyah tek parça elbisesi ile büyüleyiciydi.Adamın takımı ise siyah ve çok şıktı.Neden bu derece sarhoş olduğunu anlayabiliyordum.Bu kadar güzel bir kadının yanında bir bira bile insanı mahvedebilir.

   Resepsiyona geldiler.Kadın, 'iki kişilik bir oda lütfen' dedi.Yanında çantası yoktu, sarhoş adam yanına geldi.Kalın cüzdanını çıkarttı.Normal oda ücretini üç mislini ödedi, anahtarı aldılar ve odalarına çıktılar.

   Bu durumlarda kendimi bir otel resepsiyonisti değil de genelev resepsiyonisti gibi hissediyorum.Geldiler,paralarını verdiler,bir odayı kiraladılar.Adam sızana kadar sevişecekler, sonra uyanacaklar, bir duş alıp çıkıp gidecekler.Muhtemelen kadının saçları dağınık olucak.Adam ise geceden kalmanın mahmurluğu ile arabaya yürüyecek.Binip gidecekler.

   Üç yıldızlı bir otelin; asgari ücretli resepsiyonistiyim.Kazandığım para üç kuruş.Bu paraya bu iş çekilmez.

15 Eylül 2008 Pazartesi

KAYIP


   Bir öğlen kuşağı kadın programı:

-Seni çok özledim abi, yirmi sekiz yıl oldu sen bizi bırakıp gideli.Seni çok özledim abi.Annem, ölürken adını sayıklıyordu abi.Geceleri uyuyamazdı, o simsiyah saçları sen gelmeyince bembeyaz olmuştu abi.Hem de bir gecede.Ölmeden önce bana tek vasiyeti sen oldun abi.'Abini bul,mezarıma getir', dedi.Rahmetli seni çok severdi bilirsin abi.

   Sen gittin gideli babamın omuzları çöktü, beli büküldü abi.Şimdi evde kötürüm yatıyor.Adını bile söyleyemezken senin adını sayıklıyor abi.Gel be abi.Nerdeysen söyle ben gelip seni alayım abi.Darda mısın, zorda mısın?Yardıma ihtiyacın varsa da ara abi.Durumun ne olursa olsun kabülümsün abi.Sen benim abimsin.

-Peki Egemen bey.Abinizi en son ne zaman gördünüz?

-On yedi eylül 1980 günüydü.Askeri darbeden bir hafta sonra.

-Göz altına alınmaktan, hapse girmekten mi korkuyordu.

-Sanırım.Birimiz sağ, birimiz solduk abi.Meğersem ikimizde birer piyonmuşuz abi.Gel abi.Allah rızası için gel.Bir göreyim seni,bir beraber annemin mezarına gidelim.Ondan sonra istersen yine git.Senede bir gün göreyim seni.

-Abiniz hakkında bir iz bulabildiniz mi?Gören duyan olmuş mu?

-Bir yıl önce, İstiklal caddesinde görüldü dediler.Bir yıldır her gün İstiklale gidiyorum.Resimlerini ağaçlara yapıştırdım.Eşimle beraber resmini bastırdığımız tişörtleri giyip geziyoruz.Sormadığımız kimse kalmadı.

-Eşiniz abinizi tanıyor mu, hiç gördü mü?

-Hayır.Eşimle 88'de evlendik.Bir tanede oğlumuz var.O da hiç amcasını görmedi.Ama hem eşime, hem de oğluma; abimi anlattım.Ne kadar çalışkan, zeki, fedakar biri olduğunu söyledim.Hiç görmeselerde, hiç tanımasalarda abimi özlüyor, merak ediyorlar.Oğluma adını verdim abi, Muzzaffer.

*Çocuğuna abisinin adını vermesi ortamı bir anda hüzülendirir.Kamera ön sıralarda oturan bir kaç yaşlı teyzeyi gösterir, herkes ağlamaklıdır.Kızarmış burnu ile beyaz tenli bir orta yaşlı bir kadın ağlamaya başlamıştır.Kamera onu yakından çekmeye başlar.

-Demek abinizin adını verdiniz.Çok duygusal bir durum.Burada bizim desteğimiz ile de inşallah abinizi bulucaz.Arkadaşlarımızda araştırıyor.Kameraman arkadaşta resmi yakından gösterirse!.Muzaffer beyi gören duyan olursa lütfen bize haber versin.Telefon numaralarımız alta geçiyor.Muzaffer bey şu an elli yaşında.Yirmi sekiz yıl önce evden çıkmış bir daha haber alınamamış.İsterseniz bir şarkı molası verelim.

*Straples bir elbise giymiş, genç bir kız hareketli bir şarkı söyler.

-Tekrar size dönüyoruz Egemen bey.Bu güne kadar abinizi bulmak için neler yaptınız?

-Her şeyi yaptım.Otuz bin el ilanı dağıttım, İstanbul'un her yerinde.Adına internet sitesi kurduk.Ağaçlara resmini astım.Adına bir mezar var mı diye mezarlıkları gezdim ama bulamadım.Hiç bir iz yok.

-Yurt dışında kaçak hayatı sürüyor olabilir mi?Gerçi o dönem yurt dışına kaçanlara af çıktı,artık ülkesine dönebilir.

-Bir haber verse,hangi ülkedeyse yanına giderim.Dünyanın öbür ucu olsa giderim.Yeterki gel de be abi.Yeterki gel de.

-Sanırım bir telefon bağlantımız var.Buyrun efendim;

*İsmini vermek istemeyen bir seyirci,Uşak.

-İyi günler.

-Size de iyi günler,buyrun sizi dinliyorum.

-Ben Muzaffer beyi tanıyorum.Onun için aramıştım.

-Aaa!

*Stüdyoda bir sevinç havası doğar.Herkes susmuş heyecanla telefondaki kadının ağzından çıkıcak bir kaç kelimeye bakıyordur.

-Kendisi Uşakta oturur.Bize ailesinin öldüğünü söylemişti.Yalnız başına yaşayan,kimseye karışmayan çok efendi, dürüst, mazbut bir adamdır.

*Herkesin yüzü gülüyordur.İzleyiciler çok mutludur.Egemen bey ellerini açmış şükreder gibidir ama en çok ses,en çok tepki Egemen beyin eşinden gelir.Öyle mutludur ki çığlıkları, gözyaşları birbirine karışmıştır.Straplez elbiseli kıza sarılır, sonra programı sunan sunucuya.Öyle ağlıyordur, sunucu bayana öyle sarılıyordurki; sunucu konuşamıyordur.Arkada ağır ağır çalan bir bağlama sesi kadının çığlıklarını bastırmış gibidir.Kadının elinden kurtulan sunucu;

-Hala hatta mısınız efendim.Muzaffer beyin şu an nerede yaşadığını biliyor musunuz?

-Sanırım şu an yazlığındadır.Yazlığının adresini bilemiyorum ama her ay kasım gibi buradaki evine gelir.

-Evli mi?Çocukları var mı?

-Yalnız yaşıyor.Bildiğim kadarı ile hiç evlenmemiş.

-Hanımefendi lütfen hatta kalın,arkadaşlar sizden gerekli bilgileri alacak inşallah Muzaffer beyi bulacağız.

*Program bir kaç şarkı ve albüm tanıtımı ile biter.Program sonunda ismini vermek istemeyen izleyici ile bir konuşma daha yapılır.Muzaffer beyin şu an Uşakta olmadığı, gelmesinin bir ay sürebileceği; Muzaffer beyin ketum bir insan olduğu hiç, arkadaşı olmadığını söyler.Program yapımcısı ismini vermek istemeyen seyirciye Muzaffer bey geldiği zaman haber vermesini ama kaçma riskini göz önünde bulundurarak bunu gizli yapmasını söyler.Telefon numarasını alır ve Egemen beyden de abisi ile beraber programa bir kez daha konuk olma sözü ister.

   Egemen ,abisinin Uşaktaki evinin adresini almıştı.Hiç zaman kaybetmeden Uşak'a gitti.Abisi hakkında öğrendiği tek şey yaklaşık beş yıl önce Uşak'a taşınmış olduğu, kimse ile çok samimi olmadığı, koyu bir galatasay taraftarı olduğu ve maç izlemek için kahveye gittiğiydi.Abisi gerçekten çok koyu galatasay taraftarıydı.Abisini bulmuştu, ama televizyonda anlattığı gibi yirmi sekiz yıl sonra değil, bir buçuk yıl sonra.

   Abisini daha önce hiç aramamıştı Egemen.Zaten Muzaffer'i hiç sevmemişti.Aralarındaki çekişme küçükken kıyafet kavgası ile başlamıştı,ergenlikte aynı kızı sevmişlerdi.İlk gençlik yıllarında ise siyaset girmişti aralarına.Aynı kandan gelmelerine rağmen birbirinden nefret eden iki kardeşti; Egemen ve Muzaffer.Hatta abisini anarşist diye Egemen ihbar etmişti de, Muzaffer son anda kaçıp polisten kurtulmuştu.Son on beş ay öncesine kadar da hiç pişman olmamıştı bu yaptığından.

   Bir otele yerleşti Egemen.Her gün abisini evini kontrol etti.Galatasaray maçlarını izlediği kahvede oturdu.Abisinin gelmesini bekledi.Kasımın gelmesine bir kaç gün kalmıştı.Bir sabah yine erkenden kalktı, evi kontrol etti kimse yoktu,kahvehaneye oturdu, şehri gezdi.Hava karamıştı tam otele uyumaya dönecekken abisinin evinin önünden geçti.Işıklar yanıyordu.

   Otele gitti.Gece,gece kapısına dayanmak doğru olmazdı.Abisi ters bir tepki verbilirdi.Hem kendisini ihbar edenin Egemen'in olduğunu duymuşsa tepkisi çok daha sert olabilirdi.Hemen eşini aradı.'Hemen otobüse binip gelin, çocukları da al yanına abimi buldum.'

   Sabah ailesini gardan karşıladı Egemen,pastaneden kuru pasta aldı, güzelce paketletti.Muzafferin evinin yolunu tuttular.Köşeyi döndükleri an Muzaffer karşıdan geliyordu.

   Bej rengi gömleği ve pantalonu ile son derece şıktı, elinde bastonu vardı,gözünde ise güneş gözlüğü.Beli bükülmüştü ve teni ise sapsarıydı.Tıpki oğulları Cevdet gibi.

*Böbrek yetmezliği sorunu yaşayıp, diyalize giren herkesin ten renginde bir sarılık olur.Üzerlerinde ise bir bitkinlik,bir yorgunluk vardır.Böbrek hastaları ve aileleri bir görüşte kimin böbrek hastası olduğunu anlarlar.

   Egemen'in eşi;

-Abin de hasta, dedi.Nakilde bulunamaz.

-Evet, dedi Egemen de.Otobüse binip dönelim hemen.Yarın sabah Cevdet'in diyalize girmesi gerek.

14 Eylül 2008 Pazar

Karafatma


   Her sabah uyandığımda kendime gelmem bir kaç saniye sürüyor.Kim olduğumu ve adımı kendi kendime birkaç kez tekrarlıyorum.Bir terör örgütüne sızmış bir ajanım ben.Buradaki adım Mahmut,annemin babamın bana verdiği isim ise Cahit.En son biri bana Cahit diyeli ise yıllar oldu.Hatta geçenlerde kalabalıktan biri Cahit diye bağırıyordu;dönüp bakmadım bile.Kendi adıma bile öyle uzağımki.

   Beni okutan,büyüten;ailemim hürce ve onurlu bir yaşam sürmesini sağlayan ülkeme hizmet edip,etmek istemediğim sorulduğunda çok tereddüt etmedim.Beni seçmelerinin sebebi ayrılıkçı terör örgütünü etnik yapısına uygun bir simam olması ve dillerini bilmemdi.Anneme,babama veda bile etmeden bir gecede kendimi bir kampta buldum.Yapmam gerekenleri biliyordum.

   Kısa sürede sivrilmem gerekiyordu ama göze de batmamalıydım.Gerekeni de yaptım.Türkçemin iyi olması sayesinde de kendimi şehirde buldum.Ülkem istihbaratına gerekli bilgileri veriyordum.Bir çok kişinin deşifre olmasını sağladım.Küçük bir görevim vardı.Örgüte girmek isteyen şehir kökenlilere ideolojik eğitim.

   İstihbarattan bir abimiz İzmirde bir bombalı saldırı haberi aldıklarını söyledi.Benden konu hakkında bilgi istiyordu.Benim ise böyle bir saldırıdan haberim bile yoktu.Muhtemelen bir hücrenin işiydi.Elimden geleni yaparım abi dedim.

   Çok soru sormak deşifre olmama neden olabilirdi.Son derece tadbirli davranmam gerekiyordu.Örgütten kimseye güvenemiyordum.Yapabileceğim tek hamle vardı.O da İzmir'e gönderilmemi sağlamak.Liderlerden birine hava değişikliğine ihtiyacım olduğunu burada çok yıprandığımı söyledim.İzmirden örgüte katılım çok az dedim.Deniz havasına ihtiyacım var dedim.Hem İzmir örgütlenmesi başarısız gidiyordu.Çok ısrarcı olmadım ama lideri ikna ettim.

   İzmirdeydim.Aklımda sadece bombalı saldırı vardı.Engellemeliydim.İstihbarattaki abime İzmire geçtiğimi söylediğimde çok net konuştu.'O bambayı bul,çok kişi ölebilir,gerekirse deşifre ol,gerekirse öl! ama o bombayı bul!'

   Emri aldığım an bombanın tahrip gücünün büyük olduğunu,büyük bir eylem peşinde olduklarını anladım.İzmirin neresini patlatırlarsa büyük ses getirirlerdi ki?Ya Kordon ya da saat kulesidir.İzmir'i de çok iyi bilmiyorum ki.

   Propaganda ve örgüt içi eğitimde çalışmaya devam ediyordum.Hem işimi iyi yapıp göze batmamalıydım hem de işimi kötü yapıp zavallı bilinçsiz gençlerin kanına girmemeliydim.Örgüte katılan her zavallıyı anında istihbarata bildiriyordum.Katılmayanı da.

   Bir gün saçları dökülmüş kırklı yaşlarda biri geldi yanıma.Liderin vücut dili adama saygı duyduğunu gösteriyordu.On beş yaşında sıska bir çocuk vardı yanında.'Bu çocuğu iyi eğit,gözü çok kara ilerde çok işimize yaracaktır' dedi.Liderle tokalaştı ve gitti.Kimdi bu adam?Bombacı bu muydu?Hücrelerden birinden olduğuna emindim.Lidere sorduğumda örgüte ömür ve gönül vermiş bir arkadaş dedi.Daha fazlasını soramadım elbette.

   Eğitmem için getirdiği çocuk ise kesinlikle ümitsiz vakkaydı.Ailesi yoktu,muhtemelen sokak çocuğuydu.Bir gece ideolojik bir sohbet ederken yerde bir karafatma gördük.Ayağı çıplak olmasına rağmen gitti ve bastı;ayağını kaldırdı,hayvan ölmüştü,ona rağmen bir kez daha ezdi.Donuk gözleri yaşamayı ve hayatı çok umursamadığını gösteriyordu.Kimse ile yakınlık kurmuyor,ders dışındaki zamanında televizyon izliyor ya da boş boş dolaşıyordu.

   Dökük saçlı adama ulaşmam için belkide tek yol bu çocuktu.Lidere 'Şüpheli bir tip dedim,güvenmiyorum',dedim.Lider sakin olmamı öğütledi.'Çok düşünme bu çocuğu,ya dağa savaşmaya çıkartırız ya da canlı bomba olur.Ömrü kısa bunun'dedi.

   Acaba yapılacak eylemin canlı bombası bu çocuk muydu?Takip etmeye başladım.Sokaklarda boş boş geziyordu.Muhtemelen onunda İzmir'e ilk gelişiydi.Konak meydanında ya da Kordondaydı.Tıpkı benim ilk günlerim gibi.

   Bir gün bunu takip ederken geneleve gittiğini gördüm.Canlı bomba bu çocuk olmalıydı.Eylem yaklaşıyordu.Ölmeden önce dünyanın zevklerinden faydalanmak istiyor olmalıydı.On bir eylül saldırısı öncesinde eylemcilerde striptiz bara gitmişlerdi.Vaktimin azaldığı belliydi.

   Dökük saçlı adamı o günden sonra hiç görmemiştim.Yollarım tıkanıyordu.İstihbarata çocuktan şüphelendiğimi söyledim.'Emin misin?' dediler.'Yüzde yüz diyemem efendim'dedim.

   Gece olduğunda çocuk örgüt evine geldi.Erken uyumak için izin aldı ve odasına geçti.Benim gözümü ise gecelerdir uyku tutmuyordu.Masum vatandaşlarımın ölecek olması ve bunu engelleyebilecek tek kişi ben olmama rağmen engelleyemiyor olmam beni kahrediyordu.Örgüt evinde liderin odası hariç kimse kapı kapatamazdı.Sebebi aşikar.Saat sabaha karşı iki sularında çocuğun odasından mırıldanmalar duymaya başladım.Uykusunda konuşuyordu.Ama dedikleri öyle karışıktı ki.birbirinden kopuk cümleler.

-Anne...geliyorum....nolur...baş üstüne!...emredersiniz!...korkmuyorum...liderim!...başüstüne...anne...

   Söylediklerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu.Rüya görüyordu muhtemelen.Konuşturmalıydım.

-Ben liderin ne vardı?,dedim.Cevap verecek miydi?Ya uyumuyorsa,deşifre olursam.Buradan sadece ölüm çıkardı.Ölmekten korkmuyordum.

-Emredersiniz liderim!,dedi.Sesi son derece netti.

-Görevi tekrarla,dedim.

-Ölmek,dedi.

-Ne zaman?,dedim

-Siz ne zaman emrederseniz,ben her an hazırım liderim,dedi.

   Belli ki bombayı bu çocuk patlatmayacaktı.Uykusunda konuşan birine inanabilir miydim?Belki de rüya görüyordu.Tutunacak başka bir dalım da yoktu ki.

-Beni en son ne zaman,nerede gördün?,dedim.

-Örgütevinden gördüm efendim,beni teslim edip gitmiştiniz,dedi.

   Doğru mu söylüyordu.Yanıma geleli yaklaşık iki hafta olmuştu.Zaten ona inanamaktan başka çarem de yoktu.

-Hücrem nerede?dedim.

-..... sokağı,kahvehanenin üst katı liderim,dedi;ve bir anda gözlerini açtı.Göz göze geldik.Bana dik dik bakıyordu.Kanım donmuştu.Arkamı döndüm ve odasından çıktım.

   Örgütte geçen beş yılımda ilk kez bir hata yapıyordum.Çocuğun yerinde olsam hemen liderliğe şikayette bulunurdum.Hatta iş cinayete kadar giderdi.Ama çocukta haraket yoktu.Aynı donukluğu ile kahvaltı yapıyordu.

   'Bugün ders yok,kimse evden çıkmayacak,herkes serbest okuma yapsın'dedim ve kahvehanenin oraya gittim.Güneş tam tepemizdeydi.Dökük saçlı adam kahvehanedeydi,cam kenarına oturmuş etrafına bakarak çay içiyordu.Bir ağacın arkasına saklandım.Yaklaşık yirmi dakika geçmişti.Çayını bitirdi masaya parayı bıraktı ve yürümeye başladı.Seri adımları aceleden miydi yoksa kaçaklığın verdiği bir serilik miydi?Zaten bu teröristlerin çoğu ışık yandığında koşan karafatmalar gibidir.Ya sessizce durup hareket etmezler ya da beklenmedik bir serilik ile yürüler,peşlerinden koşsan bile yetişemezsin.

   Elinde çantası ve güneşte parlayan kafasıyla yaklaşık yirmi metre önümde yürüyordu.Onu takipte zorlanmıyordum.Sanırım aralarında dura dura bende bir böcek gibi olmuştum.Gözlerim üzerinde yapacağı hamleyi bekliyordum.Derken Kordon'a çıktık,seri haraketleri ile kalabalığı yara yara yürüyordu.Eğer elindeki bomba ise ve bu bombayı burada patlatırsa yüzden fazla kişinin ölümüne sebep olabilirdi.Terden sırılsıklam olmuştum ve bu kadar terlememin sebebi sıcaktan ziyade yükselen heyecanımdı.

   Banklardan birine oturdu bir anda.Yine bir karafatma gibi çok ani bir duruştu.Kalabalığın içinde beni görmemesine dikkat ederek önünden geçtim.Gözlem mesafesine aldım ve onu izlemeye başladım.Bankta tek otururken yanına yaşlıca bir kadın geldi ve oturdu.Bebek arabasını bakın yanına çekti ve en fazla iki yaşında olduğunu tahmin ettiğim bebeği kucağına aldı.Kadının yaşlılığından annesi olmadığı belliydi;bebeğin ya ninesi ya da bakıcısı olmalıydı.Kucağındaki bebeği küçük küçük sallamaya başladı.Terörist yavaş haraketlerle bond çantayı bacakları arasında yere koydu.Yine sakin haraketlerle çantayı yavaşça bankın altına itti.

   Bu bir intihar saldırısı olmayacaktı.Oradan sessizce ucaklaşacaktı.Sonrada bombayı patlatacaktı.Yaklaşık on dakika boyunca oturdu.Önünden geçen her kişi ölümden kurtuluken önünden geçecek her kişi ölüme yaklaşıyordu.Denize yakın olmamız ise beni umutlandırıyordu.O gider gitmez çantayı denize atacaktım.Bomba denizin altında patlasa sorun olmazdı.Bir anda cep telefonunu çıkarttı.Düzeneği patlatmak için muhtemelen bu telefonu kullanacaktı.Çok uzaklaşacağını tahmin etmiyordum.Patlamanın sonuçlarını gözleri ile görmek isteyecektir.Banka oturalı yaklaşık yarım saat olmuştu.Yanındaki yaşlı kadın bebeğe biberonla süt içirmeye çalışıyordu.Eğer zamanında davranamazsam ilk ölecek kişiler bu zavallılar olacaktı.Paramparça olmaları içten bile değildi.

   Elinde telefonunu karıştırırken bir anda kalktı.Gözüm zavallı yaşlı kadındaydı.'Çantanızı unuttunuz' diye uyarırsa hayatı kurtulabilirdi,ama kadıncağız bebeği doyurmakla uğraştığı için çantaya dikkat etmemişti.Elinde telefonu kalabalığın içinden bana doğru yürüyordu.Benim ise kaybedecek vaktim olmadığı için çantaya doğru hareketlendim.Tam yanından geçerken,o kalabalıkta aramızda üç ya da dört kişi olmasına rağmen beni gördü.Bir an için göz göze geldik.O an bombaya yetişemeyeceğimi anladım.Bu dakikadan sonra duramazdım.O küçük bebeğin,o beni çevreleyen bu kalabalığın ölmesine izin veremezdim.Hem denizde çok uzak değildi.Çantayı fırlatabilirdim.

-Herkes kaçsın bomba!,diye bağırarak bankın altındaki çantayı aldım ve denize doğru koşmaya başladım.Ne yazıkki artık çok geçti,bomba patladı.

   Cahit öldü,ülkesi için öldü.Mahmut olarak öldü.

   Bir sonraki günün tüm gazetelerin manşetlerinde bombalı saldırı haberleri vardı.Acı tablo on bir ölü;dördü ağır,yirmi üç yaralı yazıyordu.Ölülerden birinin henüz iki yaşındaki Can bebek olduğu,eylemin bir canlı bomba olayı olduğu belirtilmişti.

   Bir sonraki günün gazetelerinde ise saldırıyı düzenleyenin Mahmut isimli bir terörist olduğu yazıyordu.Ölü sayısı on ikiye ulamıştı.

   Beş ay sonra gazetelerin sadece birinde üçüncü sayfanın alt kısımlarında ise şöyle bir haber başlığı vardı.'Kayınvalidesi ile konuşmuyor',haberin yazısı ise şöyleydi.Beş ay önce Kordonda gerçekleşen hain saldırıda ölen Can bebeğin babası,olay günü yaralanan kayınvalidesi Hayriye hanım ile konuşmuyor,eşinin konuşmasına da izin vermiyordu.Olay günü torunu Can bebeği Kordon'a gezmeye götüren Hayriye hanım,bomba patladığında kucağındaki Can bebek ölmüştü.Hayriye hanım ise olayı hafif yaralı olarak atlatmıştı.Damadı ise olay anında Hayriye hanımın Can bebeği kendine kalkan olarak kullandığı gerekçesi ile kayınvalidesi Hayriye hanım ile konuşmuyor ve eşinin konuşmasına da izin vermiyordu.

8 Eylül 2008 Pazartesi

VEFA Bakkaliyesi


-Gerizekalı!Aptal!Pis bunak!Bıktım senden!

-Oğlum sus,rezil oluyoruz.

-Ne susucam lan!Allahsız!

-Tövbe de oğlum.

-Sana mı soracam lan!Bu güne kadar sana sordum da ne oldu!Allah bin belanı versin!

-Oğlum.

-Bana oğlum falan deme.Cenazene bile gelirsem dünyanın en şerefsiz adamıyım.

   Vefa bakkalıyesinin sahibi Ethem efendi ile oğlu Umut'un kavgasıydı bu.Dar bir sokakta küçük bir bakkal dükkanıydı onlarınki.Her bakkal gibi,Vefa bakkaliyesi de süpermarketlerden darbe yemişti.Bulunduğu sokak gibi dükkanda daracıktı.Dükkanın içi temizdi ama görüntüsü eskiydi.Tezgahın yanında kalitesiz çikolatalar vardı.Ekmek dolabı tahtadandı,dolabın camında'ekmek elle değil gözle seçilir'yazıyordu.Buzdolabı da dükkandaki her şey gibi eskiydi.Bir kaç şişe süt ve yoğurt vardı.Kimse almadığından artık peynir,zeytin satmıyorlardı.

   Veresiye defteriydi bu dükkanı ayakta tutan.Tüm bakkallar gibi.Pos makinalarıda vardı ama haftada bir ya kullanıyorlardı ya da kullanmıyorlardı.

   Baba ile oğul akşamın en hareketli saatinde bu kavgaya tutuşmuşlardı.İşlerinden dönenler,sokakta oynayan çocuklar,sıcaktan bunalıp kapı önünde oturan kadınlar...Hepsi bu kavgaya şahit olmuştu.Yılların bakkalı Ethem efendi ile oğlunun böyle kavga etmesinin sebebi ne olabilirdi.Hem Umut çok efendi bir çocuktu.Daha önce kimse ile tartıştığı bile kimse duyulmamıştı.Ama babasına söylediği sözler yenilir yutulur cinsten değildi.

   Umut bir daha babasının yanında çalışmadı.Aynı sokağa iki yüz metre ileriye kendi bakkalını kurdu,Umut bakkaliyesi.Daracık sokaklarında geniş bir dükkan yoktu.Ondandır ki Umut'un dükkanı da dardı.Yeni raflar,yeni buzdolabı aldı.Kapının önüne iki dondurma dolabı koydu,içeriye de kolanın buz dolabından.Tezgahın yanına da kaliteli çikolatalardan vardı.

   Sokak sakinleri kavgayı günlerce konuştu.Ne baba ne de Umut kavga hakkında hiç konuşmuyorlardı.Kimisi Ethem efendiye kızıyordu.Oğluna para vermediğini,Umut'u köpek gibi kullandığı, onun için Umut delirdiğini söylüyorlardı.Ama genel çoğunluk Ethem Efendiden yanaydı.Özellikle Umut'un 'Allahsız' demesini yediremiyorlardı.

   Aradan aylar geçmişti,kışın son günleriydi.Sokakta hala kavganın izleri sürmekteydi.İnsanlar kutuplaşmış gibiydiler.Ethem efendiciler ve  Umutçular. Ethem efendiye acıyanlar,mazlum ve zavallı bulanlar artık alışverişi ondan yapıyorlardı,Vefa bakkaliyesi artık peynir,zeytin,gazete hatta tavuk satıyordu.Ekmek dolabını büyütmüştü ama üzerindeki yazı hala duruyordu.-elle değil gözle-

   Umut'un işleri o kadar iyi değildi,ama çorbası kaynıyordu.Düzenli müşterileri vardı.Ethem efendiyi sevmeyenler.

   Bu hikayemizde küçük esnafa bir hizmette bulunmak istedim.Süpermarketlere karşı ayakta kalmalarının yolu olayın iç yüzünden geçiyor.

   Şimdi kavgadan bir hafta öncesine gidelim.

-Umut oğlum,böyle gitmez.Üst sokaktaki market canımıza okuyor.Bu gün gazeteciyede gazete bırakma dedim.Dün hiç gazete satamamışız,hepsi iade.

-Ne yapabiliriz ki baba.Pos makinası bizi kurtarır sanmıştım.

-Kurtarmadı işte.Aklıma bir fikir geliyor.

-Nedir?

-İyi dinle beni.Tek kurtuluşumuz bu.Sokakta herkesin önünde bana bağırıp küfredeceksin.

-Nasıl olur baba?

-Olur.Sayıp söveceksin.'Allahsız'bile de.Sadece 'hırsız' deme.

-Diyemem...Hem nedenki?

-İş yapamamamızın sebebi sempatimizin olmaması.Sen bana çıkışınca herkes bana sempati duyacak,üzülecek,buradan alışveriş yapıcak.Sana da ilerdeki dükkanı açıcağım.Beni sevmeyenlerde;bana gıcıklık olsun diye senden alışveriş yapacak.Hem geceleyin senin satamadıklarını benim dükkana taşırız.Göreceksin işe yarayacak.

-Olur mu dersin baba?

-Olur oğlum olur.Hem ne farkedecek.Benim param senin paran.

Son Nefes


 Birkaç kurşun yedim ve sırt üstü yatıyorum.İçerisi bir anda polislerle doldu.Belli ki bir baskın.Bizden kimse silahını bile çekememiş.Üç arkadaşımda yerde.Sanırım ölmüşler.

  Kendimi tartıyorum.Yerimden kalkacak mecalim yok,ama belki kollarımı haraket ettirebilirim.Sağ tarafımdan çok kan akmış.Acaba kaç kurşun yedim.Canım çok yanmıyor ama kaybetiğim her damla kanla canımın gittiğini hissediyorum.Ölecek miyim,yoksa kurtulacak mıyım?

  Polislerden biri yanımdan geçerken'Bu köpekte ölmüş!'dedi.Yanılıyordu.Sırt üstü düştüğüm için sırtımdaki silahı hissediyordum.Silahıma davranamadan vurulmuştum.Yoksa bana köpek diyen polis mi vurdu beni.Vurabilirim onu.Ben onu vurursam etrafım polis kaynıyor,onlarda beni vurur.Ya da hapse atarlar,ölene kadar çıkamam.Beni ölü zannediyorlar.Kimse cankurtaran çağırmadı.Yoksa çağırdı mı?Vurursam ceheneme giderim.En iyisi silahıma davranmamak.

  İnsan ölürken gerçekten de hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden akıyor.Henüz otuz üç yaşındayım.Otuz kez bile camiye gitmemişim.Dua etmeyi,namaz kılmayıda bilmemki ben.Daha önce adamda öldürdüm.Kesin cehennemliğim.Hep kötülük yapmışım.Beyhude bir hayatmış benimkisi.

  Büyük bir suç organizasyonunun küçük bir piyonuyum.Ne lideri tanırım,ne de bağlantılarını.Burada dur dediler,belime silah vediler.Bende duruyordum.Polise bağırmak istiyorum ama nefesin yetmiyor.Başım sağıma düşmüş,o kadar çok kanamışım ki.Öleceğim sanırım.

  Tövbe mi etsem Allah affeder mi ki?Yaşıyorum,yardım için bağırmak için sesim çıkmıyo.Artık kolumuda haraket ettiremiyorum.Üşüyorum,bir soğukluk çöktü üstüme.Cankurtaran geliyor mudur?Ölücek miyim?Annem affedebil

2 Eylül 2008 Salı

MAZLUMİYET


   Bazı insanlar hep kazanır;bazıları ise bazen kazanır,bazen kaybeder;bazıları ise hep kaybeder.Hayatta beraberlik yoktur.Her zaman bir kazanan vardır.

   Ben her zaman kazanan insanlardanım.Kaybetmeyi bilmem.Kazanmak için doğmuşum.Nasıl kazandığımın bir önemi yoktur.Ben sadece sonuca bakarım.Kazanmaya.

   Küçükken bizim futbol takımı hiç kaybetmezdi.Her topu kaybettiğimde,faul olmadığı halde ''faul!'' der;bağırır,çağırır,topu elime alırdım.Eğer pozisyonu tartışmak gerekiyorsa bundan hiç kaçmazdım.Saatlerce bağıra bağıra konuşabilirim ve tartışma ile çözülemeyecek bir durumda ise kavgadan da asla kaçmam.Bu özelliğimi küçüklüğümden almışım.

   Beni sadece kavgacı ve küfürbaz biri gibi düşünmeyin.Zekiyimdir de.Tüm öğrenim hayatım boyunca kopya çektim ve hiç yakalanmadım.Bazen sınıfta kopya gezerdi ve o kağıt bana geldiği zaman ben başkasına vermezdim.Benim kazanmam için,herkesin kaybetmesi gerek.

   Üniversite sınavında bile kopya çektim.Gerçi artık öğrencilik bana cazip gelmiyordu.Hayata atılmamın vakti gelmişti.Üniversiteye girer girmez bölüm başkanın siyasi görüşündeki partinin gençlik kollarına üye oldum.Bunu da o siyasi partiyle hiçbir ideolojik bağım olmamasına rağmen yaptım.Hem ben siyasete inanmam ki.Kazanmaya inanırım.

   Parti sayesinde bir çok zengin ve beş para etmez adam tanıdım.Üniversite hayatım da aksamadan devam etti.Artık kendi işimi kurmalıydım.Ama yeterli param yoktu.Para bulamazsam kaybetmiş olacaktım.Ama her zaman bir yolu vardı.Partideki kodamanlardan birinin kızı ile ilişkimi ilerlettim.Söz,nişan hemen yaptık.Zaten kodaman babası da benim zekamın farkındaydı.Tuttuğumu koparttığım da.Ondandır ki çok sorun çıkartmadı.İş kuracağımı söylediğimde de sermayeyi verdi,tabiki geri ödemem şartı ile.

   İşimi kurdum,elbette başarılı da oldum.Çevremdeki rakip firmalardan birini,gece geç saatte kendi ellerimle yaktım.Ötekinin hisselerini öyle kurnazlıkla topladım ki.Aptal adam kendinden başka dört ortağı var sanıyordu.Bilmiyordu ki diğer dört ortakda hisseleri benim için almıştı.Yüzde elli birlik hissem olduğu gün bunu duyduğunda intihara teşebbüs etmiş.Ölemedi de başarısız.Komadaymış hala.Aptal oğluna payının sadece yarısı değerinde para verdim ve tüm firmaya sahip oldum.

   Kodamanın kızı ile evlenmedim elbette.Evlilik sahip olduğum her şeyin yarısına bir ortak almam demekti.Bir yıl süren nişanlılıktan sonra beni terketmesini sağladım.Babasına da borcumu ödemiştim.Bu nişanlılık bana üç firma kazandırdı.Yine ben kazandım.

   İş hayatında büyüdüm.Çok çalıştım elbette;hem işimi iyi yapmak için,hem de rakiplerimin ayağını kaydırabilmek için.Uyuşturucu ve silah ticareti yaptım;dünyanın en büyük mafyaları ile iş yaptım.Hiçkimse beni kazıklayamadı,her alışverişte de ben karlı çıktım.

   Adam da öldürdüm,adam da harcadım.Benden daha zekisini,çalışkanını,hırslısını görmedim.Daha doğrusu benden daha vicdansızını da görmedim.Benim sırrım belkide buydu.En zalim ve en vicdansız bendim.

   Ta ki onu tanıyana kadar.Şirketlerimin birinde çalışıyordu.İşe kim aldı bilmiyorum ama ben almadığımdan eminim.Yoksa o gözleri mutlaka hatırlardım.Sıradan bir görevde başladığı şirketimde karar merciğine kadar yükselmişti.

   İlk gördüğümde ne kadar cesur olduğunu anlamıştım.Koyu yeşil renk etek ceketi ondan başka kimse giyemezdi ve kimse onun gibi taşıyamazdı.Benle tanışırken o derece sakindi ki;ben buna hiç alışık değildim.Tanıdığım herkes benden korkarken,bu genç kız gözlerime doğru bakıp'Ben Mina,sizinle tanıştığıma çok memnun oldum'dedi.O an hayatıma gireceğini sezmiştim.Konuşmalarımız esnasında bir kaç kez kendisine 'Mine hanım'dediğimde sözümü kılıç gibi kesip'Benim adım Mina,efendim'demişti.

   İşi konusunda çok cesurdu.'Yüz yirmi kişi işten çıkartılmalı'derken sesi o kadar duygusuzdu ki.Ancak ben bu kadar zor bir kararı bu derece duygusuz şekilde söyleyebilirdim.Bir kaç ay sonra,'Artık kişisel asistanımsın.Tüm gezilerimde benimle geleceksin',dedim.Yine o küçük kahverengi gözlerini gözlerime dikti ve 'Benim bir kedim var'dedi.İlk kez o an Mina'yı öldüresim geldi.'O da bizimle gezer',dedim.Odama geçtim,ve duvarı yumruklamaya başladım.Kimdi bu?

   Mina'nın gelişi ivmemizi arttırdı.Artık devlet başkanlarını,Afrikalı diktatörleri otel odalarında kabul diyorduk.Özel jetimiz vardı.İkimizde kazanmaya programlanmış robotlar gibiydik.İkimizinde bir ilişkisi yoktu.Ben gittiğim ülkenin ya en pahalı fahişesi ile yatıyordum ya da güzellik kraliçesi ile.Mina ise kimse ile yatmıyordu.

   Bir gece bir porno yıldızı ile sevişirken bir anda kapı çalındı.Gelen Mina'ydı.Porno yıldızına bir tokat attı ve döverek odadan dışarı attı.Yatağa girdi ve hayatım boyunca yaşamadığım bir deneyim yaşadım.Daha önce seviştiğim her kadın benden korktuğu için sadece beni mutlu etmek için sevişirdi.Mina ise kendi için sevişti.Her hareketi kendi içindi,çığlıklarını kendi için attı.Sonrada duşunu aldı,giyindi ve odasına gitti.

   Sabaha kadar gözüme uyku girmedi.Neydi bu yaşadığım?

   Diğer gece yine odama gelmesini bekledim ama gelmedi;sabaha kadar onu bekledim.Bir sonraki gece dövdüğü pornocuyu getirttim,Mina'nın gelmesi için;ama yine gelmedi.Artık uyuyamıyordum.Gün içerisinde işlerimizin akışı normal olarak ilerliyordu.Hava karardığında ise sadece Mina'yı düşünüyordum.Açıkcası cinsel hayatımda bitmişti.Kim gelirse gelsin eskisi gibi sevişemiyordum.

   Ben dünyanın en güçlü adamıyım.İstediğimi yapabilirim.Ben kaybetmem.Hele bir kadına asla!

   Uyuyamadığım bir gece Mina'nın kapısını çaldım.Kapıyı açtığında beni bekliyor gibiydi,hiç şaşırmadı.

-İşle ilgili bir sorun mu var?,dedi.

-Hayır,sadece seninle sevişmek istiyorum,dedim.O küçük gözleri ile yine bana baktı ve,

-Kedim odada,dedi.Kediyi tuttum ve camdan aşağı attım.Gözleri faltaşı gibi açılmıştı.Bu seferki sevişmemiz diğerinden de güzeldi.Artık her gece beraber yatıyoruk.Aramızda hiçbir duygusallık yoktu elbette.

   Beraber yatmaya başlayalı henüz bir ay olmuştu ama bu kez bana sevişmek istemediğini söyledi,arkasını döndü ve yattı.Tüm gece dokunamadım bile ona.Gözlerimi tavana dikip nefes alışlarını dinledim.Geçen gecelerde de sevişmedi benimle.Odalarımızı yeniden ayırmıştık.

   Lozandayken,bir gece Mina'nın oteldeki görevlilerden biri ile seviştiğini işittim.Sorduğumda ise'Bizim kattaki temizlikçiydi,tek gecelik bir şey',dedi.Yine tüm umursamazlığı ile.Silahımı çektim ve temizlikçiyi vurdum.Yanına geldiğimde'Yarın Norveç'e kaçta gideceğiz'dedi.Ne o adamın ölmesi ne de;benim onun için adam öldürmem umrunda değildi.Öldürdüğüm temizlikçi ise kayıtlara intihar olarak geçti.Her zamanki gibi.

   Tromso,Erivan,Sao Paulo,Glaskov...İki haftada,dört şehir gezdik beraber,çok önemli anlaşmalar,çok karlı alışverişler yaptık.Her hava karardığında Mina biri ile sevişti ve bende o adamı öldürdüm.On dört kişi öldürmüştüm.Sao Paulo da hiç sorun yaşamama rağmen,Glaskov da işler gittikçe zorlaşıyordu.Diğer gün Dubai'ye gidecektik.

   İş hayatımızın en önemli gününü yaşayacaktık.Bir Arap şeyhi,bir yıllık satışımızı bir günde alacaktı.İnanılmaz bir fırsattı.Görüşmelere başladığımızda Mina fırtına gibi esiyordu,üç saat sonra pazarlığa geçtik.Ben bir kelime bile etmeden Mina araplara hayatının kazığını atmıştı.Benim korkum ise gecedendi.Bu ortamda biri ile yatarsa ben ne yapardım?

   Gece olduğunda kapısını çaldım.Bir delilik etmesinden korkuyordum.Edeceği deliliğe vereceğim tepkiden korkuyordum.Ben ilk kez korkuyordum.

-Buyrun,dedi.İşle ilgili bir sorun mu var?

-Hayır,dedim.Biraz oturabilir miyim?

-Elbette,dedi.Ben geniş odasındaki kanepeye oturdum.Viskimi nasıl içtiğimi bildiği için hiçbir şey sormadan bardağımı hazırlamıştı.

-Seninle sevişmek istemiyorum,dedi.Yine tüm pervasızlığı ile,

-Ben de senin hiçkimse ile sevişmeni istemiyorum,dedim.

-Neden?,dedi?Hayatımda ilk kez kontrol ellerimdem gidiyordu.Dümen Minadaydı.

-Seni seviyorum,dedim.

   Asıl söylemek istediğim 'ben senin içindeki şeytanı sevdimdi,hayatım boyunca hep ben zalim oldum.İlk kez senin yanında mazlumumdu.Ama bunları söyleyemedim.