13 Haziran 2017 Salı

kuzen geyik 1

90 yılların sonu mehmet Ali abim için iyi yıllardı değerli kuzenler. Hem internet sadece gelir seviyesi yüksek ya da ilgili azınlığın elindeydi; hem de serdar ortaç genç kızların sevgilisiydi. Hayatı boyunca bir gün dahi çalışmak istememiş insan ömer abim de, mehmet ali abimi zengin bir kadınla evlendirip süper emekli bir hayat yaşama kararı vermişti. O zaman vatsap ya da msn yok; isq vardı. Mehmet ali abimin hacı dayımlardaki odasına çekilmiş 3 vardiya, 8'er saatten "20 m ankara" yazıp duruyorduk.

Planımız basittii, öncelikle yaş sınırımız yoktu. Zengin olduktan sonra her türlü kadın olabilirdi. Sonra fakirlerle işimiz yoktu. Bazı tuzak sorularla hemen anlıyorduk zaten. " posche ne kadar?", "magnumun bademlisini denesin mi?" Gibi sorular harika sonuç veriyordu. En önemlisi de akrostişi  kandıramayacağı kadın yoktu. İsmi alır almaz ömer abimle beraber bir kalibodur ustadı uzmanlığında şiiri döşüyorduk. Öyle uzmanlaştık ki; aynı isimli iki aynı kadına aynı şiiri kakalamıyor, farklı şiirler yazıyorduk.

Ömer abim ya da benim nöbetimde gelir seviyesi yüksek bir kadın cevap verirse biz yüksek sosyal zekamız ve kadın ruhunun inceliklerini bildiğimiz için buluşmayı kopartıyor, mehmet ali abim nöbetteyken bir kadın cevap verirse ya sohbeti kısa kesiyor ya bağlantı kesiliyor ya da evi polis basıyordu. O zaman tabi siber suçun tanımını bilmeyen polisimiz mehmet ali abimi yüzüne zarar vermeyecek şekilde tatlı tatlı hırpalıyordu.

Neyse çok uzatmayayım masada kazandığımız zengin kadınları hep saha da kaybettik. Mehmet ali abim her ne kadar serdar ortaça benzese de neden bilmiyoruz zengin kadınların ilgisini çekmiyor, ömer abim sinir krizleri geçiriyordu. Zavallı abim bu buluşmalar için şahin arabasını dahi satmıştı. Tabi zengin kadınlara tavuk dönercide randevu verecek değildik.

Sonra krizdir, banka kredileri falan derken battık.

Bir süre ömer abimin tek çalıştığı haberini aldıysam da ispat edemedim.

Ama hala içimi bir soru kemirir, yoksa mehmet ali abim sırf lüks bir hayat yaşamak için mi bu oyuna evet dedi. Kimbilir?

alperen geyik

Her şey benim "alperenciğim, bırak o fırçayı tuali, eline sen kamerayı al." Dememle başladı...

İlk çekimlerinde genelde ömer abimin günlük hallerini çekti; yemek yerken, göbeğini kaşırken, tv izlerken, tv dizlerken ağzı açık uyuya kalırken, tv izlerken uyuyakalmışken salyası kırlente akarken...

Daha sonra da bir süre bulutları çekti alperen. Dünyanın günlük hareketi onu çok heyecanlandırmıştı. Ömer abim yavrucakla pek ilgilenmediği için ayın hareket ettiğini bile keşfederek öğrenmişti garibim. Beni arayıp " abi ay hareket ediyor, bu görüntüyü satabiliriz" dediğinde benim de birkaç damla gözyaşım kırlente almıştı..

Sonra alperen biraz sıkınca beni; ona gündüzleri adliyelerin, geceleri ise acil servislerin görsel olarak ona çok şey katacağından bahsettim. Sevinçle karşıladı kınalı yapıncak ama aziz gülay yengeciğim tatlı sert bir telefon konuşması ile beni yaptığım hatadan çevirdi.

Alperen peşimi hiçbir şekilde bırakmıyordu. Elinde telefonun kamerası benim macera dolu hayatımın her anını çekmeye karar verdiğinde tepkim net oldu, "yemeğini kendin getirir, ayaklarıma masaj yapar, söz almadan konuşmaz ve en önemlisi mehmet ali abiden bahaetmezsen olur"

Bir aydır alperenle yaşıyoruz... o benim her anımı kaydetmenin hazzından çıldırırken ben de 'çocuk gelişiminde babanın önemi - zırhını kendi döven şovalye' isimli toplumsal romanımı kaleme alıyorum...

Azubuike Farukhan’la kamp günlüğü

Azubuike Farukhan’la kamp günlüğü

1.gün:
Hayatta en sevmediğim futbolcu tipi alt ligde kendini göstermiş, hızlı Afrikalı oyuncudur. New age malatyaspor’dan Azubuike Farukhan’ın gelişi taraftarda sevinç ben de ise burukluk yarattı. Kendisine hoş geldin hediyesi olarak hazırlanana karışık meyve sepetindeki muza içerlenen Azubuike Farukhan biraz önce aşçıyı döverek öldürdü. Takım içinde böyle tatsızlıklar olur diyerek olayın üstünü örtük.
2.gün:
Azubuike Farukhan’ın malatya’da zerre Türkçe öğrenmediği gibi diğer yaygın diller olan İngilizce Almanca ve İspanyolcadan da bihaber ortaya çıktı. Hatta memleketi olan Senegalce’yi de bildiğini sanmıyorum çünkü getirdiğimiz Senegalli çevirmenle de anlaşamadılar. Artık vücut dili ile inşallah.
3.gün:
İlk idmanın Azubuike Farukhan’ın doğum gününe denk gelmesi üzerine muzip arkadaşlar kendisine nedense Brezilya usulü bir sürpriz hazırlayıp; kafasında yumurta kırıp, una boyadılar. Azubuike Farukhan ise olaya çok sevindi. Çok güldü ve önce kendi kol ve bacağındaki hamuru yaladı, sonra da kaşık alıp kafasındakileri yedi. En sonda sünnettir deyip ekmek alıp kendini sünnetledi. Görüntüler youtuba düştü.
4.gün:
Azubuike Farukhan’ın pas vermeyi bilmediği ortaya çıktı. Hoca ile beraber geçen seneki maçların kasetlerini izledik. Bütün sezon adam hiç pas vermemiş ve bu kimsenin dikkatini çekmemiş. Hatta kendine kullandığı taç ve korner bile var. Hoca pas vermeyi öğretmesi için beni seçti. Robinson crouse ve Cuma gibiyiz. Hiçbir şey anlamıyor ama çok sempatik eşek sıpası.
5.gün:
Bugün ki Azubuike Farukhan haberi ise daha korkunç. Adam pişmiş et sevmiyormuş. Sabah antrenmanından sonra yemekhaneye geçtik, biz yemekhane sırasındayken o kendi çantasından çiğ bir but çıkarttı ve kemirmeye başladı. Elinden almaya çalışan kulüp personelini de kolundan ısırdı ve bir parça kopartıp yuttu. Artık geceleri herkes kapısını kilitleyip uyuyor.
6.gün:
Azubuike Farukhan’a pas vermeyi öğretme çabamın suya yazı yazmak gibi olduğunu ilk hazırlık maçında öğrendik. Hiç pas vermedi. Her topa koştu. 3 de gol attı. Gol sevinçlerinin birinde sol açığımız genç almancı futbolcu Erolun kaburgalarını kırdı. Diğerinde korner bayrağını dişleri ile koparıp garip sesler çıkarttı, 3. golde de rakip kaleyi söktüğü için maç otomatik tatil oldu. Hiç terlememişim, maçtan sonra duş almadan takım otobüsüne bindim.
7:gün:
Takımda net bir gruplaşma var. Azubuike Farukhan ve biz. Kimse yalnız kalmak istemiyor, 2 kişilik otel odasında 8 kişi kalıyor ve tuvalete bile topluca gidiyoruz. Hoca ve başkan bu birlik ve beraberliğimizden çok memnun. Bana vatsaptan, “böyle devam, takımdaşlığınız çok iyi ama Azubuike Farukhan’ı da aranıza alın”, dedi.

8.gün:
Azubuike Farukhan’ın antrenman sonrası dujdan çıplak çıkması takımda moralleri çok bozdu. Takım psikoloğu sabahlara kadar mesai yapıyor.
9.gün:
İlk basın toplantısında Azubuike Farukhan anlattı basın mensupları dinledi. Kimse de bu yamyam ne diyorum amk, demedi. Merakla diğer gün gazeteleri açtım, hepsi aynı şeyleri yazmış, takım çok iyi başarı hedefi şampiyonluk falan. Gazeteciyi aradım, nasıl çevirdiniz biz bunu anlamıyoruz dedim. Dinlemedik ki, siz konuşurken de pek dinlemeyiz zaten dediler. Diğer gün manşette “Azubuike Farukhan ile Barış anlaşamıyor!” haberleri vardı.
10.gün:
Son haberlerden istifade edip transferim olmak istediğimi yönetime bildirdim. İki yıllık alacaklarım karşılığında New age malatyaspora transfer oldum. Sikerim amk, benden sonrası tufan!

11 Haziran 2017 Pazar

Şitivle kamp günlüğü

Kamp günlüğü: 1.gün:

Şitiv takıma transfer olduğunda biraz çekinmiştim, ne de olsa genç bir hücum oyuncusuydu, hoca tek forvet oynarsa tüm sezon sürayya abinin yanında oturabilirdim. Kampa girer girmez kendine yakışanı yaptı  ve yanıma gelip dedi ki "odamda senin posterin var abi" . Müstehzi şekilde sırıttım ve "ne var la bunda yarram, tüm genç kızların odasında posterim var" dedim. Tüm takım çok güldük. 

2.gün: ilk idmana çıktık. Agresiflik yapıp bana kesilen ortaya yükseldi, kambura yattım yeri öptü, sonra benden özür diledi. İt gibi koşuyor, kendini ispat etme derdinde.

3.gün: konjektür gereği cumaya gittik. Ben hocaya mesaj olsun diye 4ilk sünnet 4 farz 2 son sünnet kılarak taktik verdim. Şitiv ise 5 illk sünnet 5 farz ve 3 son sünnet kılarak çalışkan bir oyuncu olduğunu gösterdi. Tespihat kısmında da 30 şınav allahuekber 30 mekik suphanallah ve 30 squat elhamdurullah çekmesi beni bir korkutmadı değil.

4.gün:
Hoca istasyon çalıştırması yaptırırken hepimiz banliyö treni gibiydik, şitiv ise yüksek hızlı tren gibi geçip durdu. Takım olarak hızından şikayetçiyiz.

5.gün:
Şitiv ilk hazırlık maçında alman 5 lig takımlarından frayburg lickers'ın ırzına geçti. 10dan sonrasını ben sayamadım. Ben de 5 gol attım ama hepsinde pası kaleciyi geçtikten sonra bana verdi ve her golden sonra üstüne atladı. Ben böyle fizik görmedim.

6.gün:

Takım olarak çok tedirginiz. Nasıl yeniçeriler mermere Tokat atarak çalışıyorsa şitiv de araba  park etmesin diye konan mantarlara çıplak ayak vurarak çalışıyor.

6.gün:

İlk tatil günü. Takımın büyüğü olarak kampa eskort getirteyim diye düşünürken . Bir baktım şitiv iki rusla odama geldi. İki asisti de gole çevirdim.

7.gün:

Şitivle frikik çalıştık, new age malatya spordan transferimiz genç kaleci farukhanın kafa tası 3 yerinden kırıldı hem de sıra bana gelmeden. Elimizde çiçekle hastanede basınla konuştuk. Futbolda olan şeyler, çok iyi bir kamp geçiriyoruz falan. Farukhanı hemşireler pipetle besliyor.

8.gün: 

Acun benden şitivin numarasını istedi, ben de yok dedim. İnanmadı piç. "Seneye sörvayvır da görüşürüz" dedi tehditkar bir şekilde. 

9.gün:

Şitiv basına ilk röportajını verdi. Dante'ten sokrates'ten kant'tan  bahsetti; haz aralığından, mutluluk endeksinden dem vurdu; en sonda da kuzey kore halkını darbe konusunda yüreklendirdi,iranın uranyumun zenginleştirmesi konusundaki çalışmalarını övdü ve hayalinin uzun adamla ikili forvet oynamak olduğunu belirtti. Ve finalde kemanını alıp söz ve müziğini kendinin yazdığı bir şarkıyı hem çalıp hem söyledi.

10.gün:

Kampa uzun adam geldi. Devletin sana ihtiyacı var, akape kadroları yetersiz, sen yine halı dahada oynarsın deyip ikna etti ve şitivi yeni kabinede Spordan sorumlu bakan ve cumhurbaşkanı yardımcısı yaptı. 

Şitivin gidişini bayram gibi kutladık...

Sene sonunda Beşiktaş şampiyonlar liginde 3 olup uefada yarı final gördü. Lig zaten bizimdi. Şitiv de spor bakanı olarak şampiyonluk kupamızı bana verirken gözleri dolu dolu bakıyordu...