31 Aralık 2011 Cumartesi

Nil

-Merhaba

-Merhaba?

-Ben Nil hatırlayamadın mı?

-Şey çıkartamadım.

-Bir düşün bakalım.

-Olur. İlkokulda bir kız vardı, yuvarlak gözlükleri, uzun sarı saçları ile Zerrin Özer'in çocukluğu gibiydi; hatta garip de bir annesi vardı, beyaz kürkle gezerdi hep. Onun da saçları sarıydı. İlk tanıdığım Nil o ama sanırım sen o değilsin.

Sonra komşu kızımız Rümeysa'nın bir kuzeni vardı, başka bir şehirde yaşar, yaz tatillerinde birkaç hafta kuzeninin yanına gelirdi. Yabani bir kızdı; pek gülmez, pek konuşmazdı. Küçük ve içine göçük gözleri vardı. Kaşları da kalın kalın ve simsiyahtı. Rümeysa da sevmezdi pek sevmezdi Nil'i. Zaten onda Nil'den ziyade Hatice bir hava vardı.

Ortaokulda müdürün kızının adı Nil'di. Genelde müdür çocukları babalarının okullarında okur ama o Nil başka bir okula gidiyordu. Ve kermes zamanı okula geldiği zaman anlamıştık aslında neden başka okula gittiğini. Kız bildiğin afetti. O kadar güzeldi ki, okulda geçirdiği o yarım saatte tüm okulun erkeklerinin kalbini çalmış, tüm kızların nefretini kazanmıştı. O güne kadar okulun en güzel kızı olan Meryem bir daha o havayı yakalayamadı. Umarım sen o Nil'sindir diyeceğim ama o Nil'in beni hatırlamasına imkan yok.

Ben bir yaz basketbol kursuna yazılmıştım nafile bir uzama çabasıyla. O günlerden hatırladıklarım; kesik bir ter kokusu, kulağımın ırzına geçen düdük ve lastik ayakkabıların parkeden çıkarttıkları sesler ve bir de kız takımındaki Nil'in bacak tüyleri oldu. Annesini de babasını da görmüştüm aslında, güzel bir arabaları da vardı. Neden Nil'in tüy problemini çözmemişlerdi hep düşündüm. Sonra o dosyayı 'Asla cevabını bilemeyeceklerim' rafına kaldırdım.

Ergenken ailem bana o kadar dayanamazdı ki her türlü kursa gönderip başlarından savmaya çalıştılar. Üç ay da org kursuna gittim. O kadar yeteneksizdim ki; öğretmen anneme telefon edip, " Olmuyor, başka bir aktiviteye yönlendirelim evladımızı" demişti. İşte o kursta gitar çalan bir kız vardı; hatta o kursta bir şey çalabilen tek öğrenciydi. Bize bokmuşuz gibi bakardı, işte o kızın adı da Nil'di.

Dersane zamanlarında da bir Nil vardı. Çok hırslı kızdı; derste konuşanları öğretmenmiş gibi azarlardı falan, tenefüste test çözerdi, erken gelir ders çalışırdı,dersane çıkışı öğretmenleri sıkıştırır soru sorardı. Aslında güzel de sayılırdı, sarı kıvırcık saçlarını kalemle topladığı zaman bildiğin kalp atışlarım hızlanırdı. Zaten bir iki denemeden sonra sınıf atladı gitti. Tenefüse falan çıkmadığı için bir daha da görmedim elbette.

Dersanede bir Nil daha tanıdım sonra ergenliğin verdiği tarifsiz enerji ile kantinde salak salak hareketler yaparken kızcağıza çarpmış ve çayını üzerine dökmüştüm. Tam göğüslerine doğru gelmişti, can havliyle " Ne yapıyorsun be gerizekalı!" demiş ve kız arkadaşları ile lavaboya koşmuşlardı. Sonra özür diledim ama sallamadı, o sallamayınce iyice yerin dibine girdim. Onu gördükçe utanır, oraya bakmaz olmuştum. Ama sen o Nil değilsin. Yıllar sonra haberi geldi, depremde ölmüş.

Olma ihtimalinin sıfır olduğu bir Nil daha var aslında. Nil Karaibrahimgil.

Başka... Başka... Başka... Ha bir de Hala oğlumun düğününde dansa kaldırmaya kalktığım bir Nil vardı. Mavi elbiseli güzel bir kızdı. "Dans edebilir miyiz?" demiştim, "Sevgilim burada" demişti, çıkıp bir sigara içmiştim, sonra bir sigara daha içmiştim, biraz halay çekmiştim, bir sigara daha içmiştim. Düğünün hemen tamamını kapının önünde geçirmiştim.

Sonra bir ay çalıştığım cam fabrikasında bir Nil vardı, muhasebede, kahverengi saçlı, afgan tenli, ürkek bakışlı. Hep halka küpeler takardı, hiç konuşmamıştık ama adını bilirdim.

Annemin gün arkadaşı var ama o da olamazsın, askerlik arkadaşım Cuma'nın sevgilisi Nil de değilsindir, halısahadan İlhan'ın oyun durduğu anlarda anlattığı fuckbody'si olma igyimalinde çok düşük...

Facebook da bir Nil var yoksa o musun, tanıyor olabileceğim insanlar diye gösterip duruyor ama tanımıyorum.

-Değilim... Şey, ben sizi başkası ile karıştırdım sanırım.

29 Aralık 2011 Perşembe

kaybettim

"Eğer birkaç gün hastanede kalır ve sonra ölürsem ardımdan ' Yaşam mücadelesini kaybetti', diyecekler. Ben aslında o mücadeleyi seni kaybettiğim gün kaybettim."

Bana süper bir fikir gibi geldi

Namaz saatlerinde sms göndermek, ezan duyulmazsa diye. Hatta belki sela. Bana süper bir fikir gibi geldi

28 Aralık 2011 Çarşamba

Takip

"Karşımızda usta bir ajan var. Peşine takip edecek bir kişi takarsak kesin anlayacaktır. Ondan dolayı önerilerinizi bekliyorum"

"Peşine yirmi adam takalım, bir o kadar da araba. Dikkat çeken, göz teması kuran olursa hemen çıkar ve yerine bir diğer arkadaşımız geçer. Yaban ördekleri gibi. Bir yaban ördeği sürüye bir süre önderlik eder, yorulunca arkaya geçer ve başka bir ördek devam eder.

Hem zaten takip edileceğini biliyordur. Hep gözü bir kişinini üzerinde olacak ama bilmediği bulunduğu ortamdaki hemen herkesin bizim adamımız olacağıdır. Trafikte sadece arkasındaki arabalardan şüphelenecektir ama önündeki, sağındaki, solundaki hemen herkes biz olursak anlayamayacaktır, nasıl buldunuz fikrimi?"

"Maliyetli"

27 Aralık 2011 Salı

Alternatif cinayet aletleri




Merhaba sevgili cinayet severler;

Bugün sizlere yeni bir cinayet silahı olan, alternatif limon sıkacağını tanıtmak istiyorum. Malumunuz herkes bir şeyler yapar ama işi sanat eseri haline getiren kattığımız yaratıcı ruh ve duygularımızdır. Geçenlerde siz genç katiller için yeni ürünler ararken bu alternatif limon sıkacağını buldum ve kendi kendime " İşte bu! Bunu denemem lazım.", dedim. Çok eminim ki elinize geçtiğin de sizde kendinizi tutamayacak ve hemen denemek isteyeceksiniz.

İsterseniz size aletimizi tanıtayım. Tek parçadan oluşan bu şaheserin en önemli yanı sert plastikten ve tek dökümde yapılmış olması. Bu da demek ki; herhangi bir birleşim noktası olmadığı için o aralara kan zerreleri ve başka DNA kalıntıları giremez ve elinizde cinayet aleti ile yakalansanız bile inkar ettiğiniz sürece birinci derece delil olarak değerlendirilemez. Yine bu tatlı şeyin tam üç sivri ve sert noktası olması cinayetinizi işlerken büyük kolaylık sağlayacaktır. Size tavsiyem sarı limon sıkılacak yerini, çevire çevire kullanmanız; fakat tecrübe ile sabittir ki, tutacak kısmı da sizlere son derece keyifli anlar yaşatacaktır.

Biliyorum ki sabırsızlanıyor ve bu muhteşem ürüne nasıl ulaşabilirim diye düşünüyorsunuz. Çok basit. BİM de satılıyor ve sadece 5tl.

Hepinize duygu dolu cinayetler dilerim.

Not: Lütfen evde denemeyeniz. Zaten ancak bir gerizekalı evinde cinayet işler.

yok

"yok"
"hiç mi yok?"
"hiç yok"

26 Aralık 2011 Pazartesi

pazartesi - göç yolları

Geçenlerde öğlen erkenden kalktım, bir baktım her yer kapkaranlık çaresiz pazartesi ateşiyle yananlar. Camı açtım, yukarı baktım bir garip siyah hareketlilik; yere baktım, her yer kuş boku. Başımı içeri soktum tetriste 623. kez puan sınırını aştım, tekrar camı açıp etrafı kolaçan ettim, durum aynı. Bari internete gireyim dedim, ister istemez biraz dikkatim dağıldı ama sonra durumla ilgili bir haber yakaladım.

*Hayatının hiçbir döneminde bir kız arkadaşı ile el ele yürümemiş olmalı.
*Şahit yazılmaktan korkmamalı.
*Seksi mutfak önlükleri olmalı.
*Uykusuzken uyuz olmamalı.
*Dirseklerini birbirine yaklaştırdığında aklımı almalı

Göçmen kuşlar göç yollarını değiştirmişler ve artık nereye giderler gitsinler üzerimden geçeceklermiş. Sebebi aşikar. Gerçi güneşimi kesmeseler ve sıçmasalar sorun yok ama bu iş canımı sıktı. Çok saçma sapan bir durum. Sapan yok mu sapan?

23 Aralık 2011 Cuma

benim korkum daha derin

Eskiden ölümden çok korkardım; ta ki ilk cinayetimi işleyene kadar. Elimde tabanca namlunun ucuna dakikalarca bakakalmıştım. Zavallı kadın ise gözlerimin içine bakmaya çalışıyor ben ise gözlerimi kaçırıyordum. Ruhunun bedenini terk etmesi biraz vakit almıştı.

Sonra daha çok kişiyi öldürdüm ve her seferinde daha çok alıştım. Hastalık değildi benimkisi, genelde gereksinimdi. Öldürdükçe ölümden korkmamaya başladım. Diyeceksin ki madem ölümden korkmuyorsun neden yakalanmak üzereyken bir kurşun da kendi beynine sıkmadın. Sıkabilirdim, ölümden korkmadım ama senden ve yapacaklarından da korkmuyorum. Hatta hayatta hiçbir şeyden korkmuyorum ama korkusuz da değilim. Benim korkum daha derin.

18 Aralık 2011 Pazar

pazartesi - şavroleli seksiler

Son aldığım haber beni çok duygulandırdı pazartesimanialar. Yıllardır gerek şehir içi, gerekse şehirler arası araba kullanırım; hiç trafiğe takılmamışımdır. Kırmızı ışığa denk geldiğimi anımsamam bile. Daha yeni bunun sebebinin öğrendim.

*Keskin dönüşleri olmamalı.
*Evde kendinde uzun çiçekler yetiştirmemeli.
*Güzel film anlatmalı, uzatmamalı.
*Park yeri şansı olmalı.
*El sallaması moral verici olmalı.

Kendilerini 'şavroleli seksiler' olarak adlandıran bir grup sarıkafa ben trafiğe çıkınca beni çembere alırlarmış. Önümden gidenler gaza asılır, selektör yapar, önümü temizler; arkamdakiler de yavaşlar, arkadan araba gelmesini engellerlermiş. Bir grup da tali yolları temizler ve kırmızı ışıkları halledermiş. Yaşasın şavroleli seksiler. Başkanınız gelsin bir makas alıcam.

12 Aralık 2011 Pazartesi

pazartesi - siber saldırı

Geçen hafta çok ilginç gelişmeler oldu pazartesikolikler. İlk kez siber bir saldırı ile karşı karşıya kaldım. Bilgisayarı yavaşlatıyor diye antivirüs kurmazsam ve konu komşu kullansın diye wireleesimi şifrelemezsem olacağı bu tabi.

*Amerikan markalı arabası olmalı.
*Muz ve sütü karıştırıp küçük sürprizler hazırlamalı.
*İnsanı dinden imandan çıkartmamalı bilakis tebliğci olmalı.
*Gazete okurken boyut değiştirmemeli.
*Beğenilerini oskar gibi grammy gibi ödüllere göre şekillendirmemeli.

Bu siber korsan olacak işsiz dallamalar benim sizler için binbir zahmetle hazırladığım listenin dağılmasını engellemişler. Gerçi ben sarıkafa tekstilci tur şirketi elemanından da şüpheleniyorum ama nasılsa yakında kokusu çıkar. Sözlerimi sevgi ve dostluk mesajı ile bitirmek istiyorum. Sorumluların kanı dökülecek!

1 Aralık 2011 Perşembe

Özer - kitapçı kız cinayeti

“ Suçluların arkadaşları yine suçlulardır”


Sayın savcım;

24/04/2011 tarihli Sabah Gazetesi haberine göre bir kitapçıda çalışan Meryem D. isimli 24 yaşındaki genç kızın cesedi bir parkta bulunmuş. Yaptığım tahkikat sonucunda Meryem D.’nin abisi Mücahit Deliorman şu an bizim cezaevinde yaralama suçundan cezasını çekmektedir. Kendisi ile aynı koğuşta olmadığımdan sorgulayamadım, ağzını arayamadım ya da hal, hareket ve davranışlarından çıkarımlar yapamadım. Fakat güvenilir kaynaklardan aldığım duyumlara göre Mücahit Deliorman talihsiz olayı öğrendikten sonra büyük tepkiler vermemiş. Arkadaşları ile konuyu konuşmuyor, taziye dileklerini iletmek isteyen diğer mahkûm arkadaşları tersliyormuş.

Kız kardeşi öldürülen herkes üzülür ve öfkelenir fakat Mücahit Deliorman’da böyle bir üzüntü ve öfke olmadığına göre ve suça yatkın bir kişilik olmasına rağmen intikam yeminleri etmemesini de göz önünde bulundurarak; kız kardeşi Meryem D.’nin ölümü hak ettiği kanısında olduğu çıkarımını yapıyorum. Batmanlı olan bu aile tahminim kızlarını namus kisvesine sığınarak öldürdüler. Araştırmalarım sonucunda Meryem D.’nin bekar olduğu ve ailesi ile beraber yaşadığını öğrendim, bu da demek oluyor ki; Meryem D.’nin katili erkek kardeşlerinden biri olmalı. Mücahit Deliorman cinayet günü ve saatinde burada olduğuna göre şüphelerim diğer erkek kardeşler üzerinde yoğunlaşıyor.

Mücahit Deliorman’ın haftalık telefonla görüşme hakkında her seferinde sadece annesi ile konuştuğunu da göz önünde bulundurursak annenin aile üzerinde yaptırım gücünün kuvvetli olduğunu ve bu cinayette azmettirici olabileceğini düşünüyorum.


Saygılarımla

Özer

Özer - çöpçü cinayeti

"Suça en çok kafası çalışan yine bir suçludur"


Sayın savcım,

13/04/2011 tarihli Hürriyet Gazetesinin 3. Sayfasında gördüğüm “ Çöpçü kendini temizledi”, “Konteynırda ölüm” başlıklı haberi inceledim ve şu sonuca vardım.

Mesleklerin en aşağılarından biri olarak kabul gören ve maddi karşılığı çok düşük olan çöpçüler kabul etmeliyiz ki; toplumun düzeninde çok önemli bir yere sahiptirler. Ama önemlerinin karşılığını bulamazlar, en dipte yaşarlar. Birçok insana şu gün sorsanız; “Çöpçü olacağıma intihar ederim”, der. Ama çöpçüler çöpçülerdir ve çöpçüler intihar etmezler. Benim kanıma göre bir çöpçü intihar etmez.

Haberde çöpçü İbrahim Y.’nin kendisini çalışan çöp konteynırına attığı ve parçalanarak öldüğü yazmaktadır. Bu korkunç durum olası olsa da, gerçek dışıdır. Benim tahminim İbrahim Y.’nin oraya zorla ya da baygınken atıldığıdır.

Olay yeri düşünüldüğünde bunu yapan muhtemelen mesai arkadaşı olan başka bir çöpçüdür. İki çöpçü arasındaki husumet elbette ki para ya da statü yüzünden olamaz, mesele aldatmadır.

Çöpçüler zor iş şartlarının sonucu olarak çöp kokarlar. Bu çürükçül keskin koku dışarıdan birine iğrenç gelebilir ama çöpçüler ve aileleri bu kokuya alışkındır, zamanla duymaz olurlar. Yine bir kadın erkekle seviştiği zaman birbirilerini kokuları üzerlerine siner. Çöpçülerin karıları ile başkaları sevişmez, çöpçülerle de çöpçülerin karıları dışında kimse sevişmez. Bu gerçekten hareketle yola çıktımızda İbrahim Y.’nin başka bir çöpçü arkadaşının karısı ile yasak bir ilişkisi olduğu aşikardır.

Aldatma durumlarında iş cinayete, hatta gaddarca bir cinayete kadar uzamışsa katil zanlısının İbrahim Y’nin en yakın arkadaşı ve meslektaşı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim


Saygılarımla

Özer

şikayet listesi

*param yok
*kız arkadaşım yok
*insanlar beni anlamıyor.
*babam piskopat
*abilerim ve kardeşim öküz
*biz hariç diğer arkadaşları kötü (ki muhtemelen diğer arkadaşlarına da bizim andonluklarımızdan bahsediyordur)
*gaz çok pahalı.
*bankada tüm işleri bana yaptırıyorlar.
*tüm kadınlar fahişe
*yeni nesil çok güzel.
*tek gözüm aşağıda
*yollar çok bozuk
*insanlar kötü araba kullanıyor.
*hasan hala zengin olmadı.
*futbolda tat yok.
*Libyalılar şerefsiz
*İsrailliler şerefsiz
*Amarikalılar şerefsiz
*görmemiş, duymamış kız kalmadı.
*Hiç evlenemeyecek miyim?
*Feride
*neden her gün dışarı çıkmıyoruz?
*Furkan neden gelmiyor?
*kanka neden telefonu açmıyorsun?
*

28 Kasım 2011 Pazartesi

pazartesi - beni delirtmeyin!

Bazen gerçekten de kontrolden çıkıyorsunuz pazartesi delileri. Bana ulaşamıyor olabilirsiniz ama neden hırsınızı, hıncınızı diğer erkeklerden çıkartıyorsunuz? Varsa aranızda delikanlı, cesur gelsin hesaplaşalım! İstediğiniz zaman, istediğiniz yerde! Ben tek siz hepiniz! Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar! Demirden korksak trene binmezdik!

*bilet biriktirmeli.

*erken yatıp erken kalkmalı.

*buzdolabının üstünü o mıknatıslı zımbırtılarla doldurmamalı.

*ablasından güzel olmalı.

*gülmesi gelip gülemediğinde garip sesler çıkartmamalı.

Kafam acayip attı ona göre. Dünyanın herhangi bir yerinde hadım edilmiş, kadın kılığına zorla sokulmuş, kanlı pedlerle kaplanmış, kalıcı makyaj yapılmış, silikon takılmış bir zavallı erkek daha görmek istemiyorum. Ne bu zavallıların günahı? Sevgi için, barış için, batsın bu dünya.

24 Kasım 2011 Perşembe

E.T.Ş tam liste

Program 24

Tanınmak, çok sayıda ve her yerde tanıdığı olmak çok önemlidir. Malumunuz günümüzde her şey tanıdık yolu ile dönmektedir. Haliyle kadınlar her yerde tanıdığı olan adamlardan çok hoşlanırlar. Bu programımızı, bu bilgiden hareketle oluşturduk.

Müstakbel eşinizle beraber geçireceğiniz günü planlayacak ve daha sonra şirketimize haber vereceksiniz. Biz de o gün içerisinde bulunacağınız her yere biz profesyonel oyuncu arkadaşlarımızı konumlandıracağız. Mesela vapura bineceksiniz o vapurda en az iki oyuncu arkadaşımız sizi bekliyor olacak ve siz gelince “ Vay kardeşim nasılsın görmeyeli…” diyerek konuya girecek. Daha sonra da sizi ne kadar özlediğini ve önemsediğini anlattıktan sonra “ Valla bırakmam bir çay içelim” diyerek size çay ısmarlayacak. Başka bir uzman oyuncu arkadaşımız da size rastlamış gibi yapıp kısa hoşbeşten sonra “ Muhakkak buluşalım, görüşelim” diyerek olay mahallini terk edecek.

Bir başka gün bankada bir işiniz olduğunu söyleyerek sevgilinizle bankaya girdiğiniz de gişedeki profesyonel bankacı arkadaşımız hemen ayağa kalkıp “ Vay kanka hoş geldin, hemen yardımcı olayım” diyerek sizi sırada öne alacak ve arada da bir çay ısmarlayarak hem işinizi görecek hem de tanınmışlığınızı pekiştirecektir.

Bir başka gün de gittiğiniz lokantada profesyonel aşçı arkadaşımız sizin için şefin tavsiyesini gönderecek ve “ Dostum sakın elin cebine gitmesin, o kadar geçmişimiz var” diyerek size hesap göndermeyecektir.

Bu ve buna benzer birçok oyuncu arkadaşımız her buluştuğunuzda karşınıza çıkarak eş adayınıza sizi övecek ve sizin ne kadar tanınmış bir insan olduğunuzu ispatlayacaklardır.

Müstakbel eşinizin bu adamı ya da kadını nerden tanıyorsun sorusuna da; halı sahadan, iş yerinden, askerlik arkadaşımın kardeşi, hayvan barınağından arkadaşım, bir kere hayatını kurtarmıştım, dayımın komşusunun kızı, valla ben de hatırlamadım gibi cevaplar vererek geçiştiriniz.

Bu kadar çok tanıdığı olan bir adama hiçbir kadın hayır diyemez, size düşen artık bir tektaş yüzük ve çiçekler eşliğinde romantik bir evlilik teklifi. Eğer isterseniz ücreti karşılığında bunu da programımıza ekleyebiliriz.

20 Kasım 2011 Pazar

pazartesi - süpermen

Süpermen gerçekten varmış pazartesi hastaları. Ev havalansın diye camı açmıştım ki artist içeri giriverdi ve tekli koltuğuma oturup “Umarım rahatsız etmiyorumdur” dedi. Tırstım valla, “Estafurullah” dedim. Sonra sohbet başladı.

*kötü kalpli arkadaşları olmalı.

*hayal dünyasında yaşayan uzaktan bir akrabası olmalı.

*aklına gelecek her farklı fikrin tarihi değiştireceğine inanmalı.

*tulum yakışmalı.

*sırrı olmalı.

Görüldüğü kadar garip bir adam değil, dertleştik biraz, malum benzer sorunlarımız var; yalnızlığımız, insanlar tarafından anlaşılamama gibi. Hayatımda ilk kez bir erkekle bu kadar uzun konuştum. Cidden süper adam ama biraz dedikoducu. Bu arada Batman da gerçekten varmış, arkasından çok attı tuttu.

18 Kasım 2011 Cuma

ucuz yollu adrenalin yükseltme yolları

*Otobüste yaşlı bir teyzeye yer vermeyin, gözlerinin içine içine bakın ama yine de yer vermeyin. Mahalle baskısını damarlarınızda hissedin.

*Birini takip edin, kim olursa olsun. Arada önüne geçin, bazen farkı biraz açın; kendinizi belli etmemeye çalışın. Ya da sırf heyecan olsun diye kendinizi belli edin.

*Seçim zamanı bir parti propagandasına pardösü, güneş gözlüğü ve şapka ile katılın. Sloganlara ve alkışlara katılmayın. Korumalarla göz göze gelmeye çaba sarf edin.

*Dörtlüleri yakıp kornaya asılarak sol şeritten çok aceleniz varmış gibi yardırın.

*Tanımadığınız birini tanıyormuş gibi yapın “ Vay! Beni hatırladın mı?” gibilerinden konuşun ve risk alın.

*Bakkala 5tl verin ve 50 tl verdiğinizi iddia edin ve olay çıkartın. Bağırın çağırın ve en sonda da “ Tamam la tamam büyüklük bende kalsın, başımın gözümün sadakası olsun” diyerek artist artist olay mahallini terk edin.

*Kendi kendinize tehdit mektupları yazın, polise gidin, yardım isteyin.

*Sivil polismiş gibi davranın. Ezik tiplerin yolunu çevirin, kimlik sorun, nasihat edin.

*Komşularınızın posta kutularını karıştırın. Mektuplarını okuyun, mektup mu kaldı diyorsanız kredi kartı ekstrelerini okuyun, daha heyecanlı olur.

*Bomba ihbarında bulunun. Olmadı çantanızı kalabalık bir yerde unutun, olacakları izleyin.

*Sokakta kendi kendinize küfrede küfrede yürüyün.

*Yan komşunuzun zilini çalın, kapıya çıktığında “ Sizin de mi zilinizi çalmışlar?” deyin sinirlenmiş gibi yapın hatta kapıyı çarpın.

*Misafir çağırın ama kapıyı açmayın. Kapının acı acı çalmasını dinleyin. Ses çıkartmadan oturun.

*Cenaze evlerine gidin, pide yiyin rahmetliyi övün. “Sen kimsin?”, “Merhumu nerden tanırsın?” gibi soruların gelmesi heyecanını yaşayın.

*Tatile gitmiş komşunuzun kapısını çilingir ile açtırın ve o evde kalın takılın.

*İntihar ediyorum ulan, deyin; toplayın kalabalığı hatta yeteri kadar heyecanlanmazsanız yüksek bir yere çıkın ve itfaiyenin açacağı çadıra atlayın

E.T.Ş (evlilik teklifi şirketi)

Program 23

Kadınlar beğenilen erkeklerden hoşlanırlar. Beğeni, popülerliği doğurur ve günümüzde bunun net göstergesi twitterdır. Hiçbir kadın sekiz on tane takipçisi olan bir sevgilisi, bir eşi olsun istemez. Bu programımızda size popülerlik ve evlilik vadediyoruz.

Öncelikle profesyonel sosyal medya uzmanlarından oluşan kadromuz size iyi twit atmanın sırlarını öğretecekler ve telefonunuza her gün iki tane sosyal tespit ya da söz şakası gönderecekler ve siz bunu twitleyeceksiniz. Toplumsal hassasiyet gerektiren olayların olduğu günlerde de yine konu ilgili mesaj size iletilecektir.

Sanal dünyada bir erkeğin popüler olma ihtimali bir kadından daha düşüktür. Her ne kadar size üst düzey twitler yazdırsak da diğer önemli nokta profil fotoğrafıdır. Bu konuda da uzman fotoğrafçı ve fotoshopçu arkadaşlarımızın işbirliği ile size muhteşem bir profil fotoğrafı hazırlıyoruz.

Tüm bu hareketlerimize ek olarak profesyonel hacker arkadaşlarımız sizi takip edecek gerçek olmayan binlerce hesap üretecek ve sizi takip etmesini sağlayacaktır.

Müstakbel eşiniz sizi takip eden on bine yakın kişiyi görünce elbette etkilenecektir. Üstüne üstelik arada sevgilinize aşk ve bağlılığınızı gösteren twitler atarak onun kalbindeki yerinizi sağlamlaştırabilirsiniz.

Bundan sonra size düşen tektaş yüzüğünüzü alıp romantik bir evlilik teklifi yapmak ve bunun fotoğraflarını twitterda paylaşmak.

E.T.Ş (evlilik teklifi şirketi)

Program 22.

Kadınların çoğu gereksiz birçok şeyi bilen adamlardan çok hoşlanırlar. Nedeni hakkında profesyonel ilişki uzmanlarımız halen çalışmakta. Eğer sizin sevgilinizde bu modele uyuyorsa; programımız tam size göre.

Öncelikle yapmanız gereken sıradaki buluşmanızda nerelere gideceğinizi bize bildirmek olacak. Varsayalım Ayasofya’ya gideceksiniz. O gece uzman öğretmen arkadaşlarımız eşliğinde size hızlandırılmış Ayasofya dersler veriyoruz. Eğer derslerde zorlanıyor, o kadar ders çalışmak beni bozar, diyorsanız profesyonel psikoanalizci arkadaşlarımız size hipnoz uyguluyor ve gerekli bilgileri zihninize zerk ediyor.

Başka bir seansımız da hayat hakkındaki gereksiz bir ton bilgiyi – zıplayamayan memeli, ilk zenci tiyatrocu, Las Vegas da saat olmaması, dünyada her insana karşılık bir milyon karınca olduğu gibi - profesyonel psikoanalizci arkadaşımız size işliyor.

Müstakbel eşiniz bu kadar bilgiye rağmen neden profesör olmadığınızı sorduğunda, sistemin çarkları arasında ezildiğinizi ama bir çok profesör arkadaşınız olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu durumda da uzman tiyatrocu arkadaşlarımız hemen profesör rolünde hayatınıza girecek sizi eş adayınızın yanında övgü dolu sözlere boğacaktır.

Bundan sonra size düşen çiçek çikolata ve tektaş yüzük üçlüsü. Eğer romantik bir evlilik teklifi isterseniz şirket olarak size onu da ücreti mukabilinde sağlıyoruz.

17 Kasım 2011 Perşembe

biraz daha benzetme 2

  • Çürük dişim gibisin. Ne çektirecek cesaretim, ne çektirecek param, ne de sosyal güvencem var.

  • Erkek gibi kadın olma çabasındasın ama testesteron seviyen yeterli değil.

  • Ağzından özgürlük, demokrasi, cumhuriyet düşmüyor. Annesinin kıyafetlerini küçük kız çocukları gibisin.

  • Vasiyeti yakılmak olan bir Samsunlu gibisin; sadece istiyorsun, insanlar ne yapar, nasıl yapar umurunda değil.

  • Her sene günlüklerini yayımlayan bir ünlü gibisin; samimiyetine sadece fan klubün inanır.

  • Eşcinselleri sevdiğini belirtmek için gay arkadaş edinmiş ünlü gibisin. İşin kötüsü gay arkadaşın otlakçı ve dedikoducu. Daha da kötüsü gay lobisinden korkundan kurtulamıyorsun da.

  • Sperm bankası kurmak için kredi almaya gitmiş girişimci kadar hayalperestsin. Hem de Bank Asyadan.

  • Pide yemek için ölü evine gidecek kadar açsın ve işin iyi kısmı rahmetliyi artık iyi biliyorsun.

  • Babasının öldüğü gün Müslüman bir adam olmuş gibisin; işin kötüsü Fatiha’yı unutmuşsun. Bir ilk kelime aklına gelse…

  • Gözleri ile meramını anlatabilen insanlar gibisin, ama kusura bakma ben anlayamıyorum.

  • Hayal kırıklıkları izlemek için kumarhanelere gidecek kadar kirli bir iç dünyan var.

  • Çalışanlarından gençliğine en çok benzeyeni öldüren mafya babası gibisin; tehlikenin farkındasın.

  • Kar duasına çıkan bir kaportacı kadar alçaksın.

  • Kendi kendine konuşan bir dilsiz kadar ürkütücüsün.

  • Kendi anlattığı fıkraya yine en çok kendi gülen tipler gibisin. Tedavin yok.

  • Görünmez adam gibisin, kimse sana selam vermiyor.

15 Kasım 2011 Salı

Biri Yakalamış, Biri Kesmiş…

Ben Ömer, ben yakaladım. Çok koştum peşinden ama yakaladım. Yorulacağını biliyordum. Ondan tüm gücümle koşmadım ilk dakikalarda, görüş açımdan çıkmasın yeterdi. Çıkmadı, çıkamadı da. Sendelemeye başlayınca rahatladım, gücü bitiyordu. Sonra bir asıldım, bir depar attım; ensesinin köküne indirdim yumruğumu. Yüzünün üstüne düştü, ağzı burnu toprak oldu. Ayağımla kafasına bastım. “ Kaçacak mısın lan biraz daha?” dedim. “ Yok abi” dedi. “ Aferin”, dedim ve o önde ben arkada eve kadar yürüdük. Çok yorulmuştu. Bir daha kaçmaya yeltenmedi.

Ben Öner; ben kestim. Zaten Ömer zaten hacamat etmişti zavallıyı. Ayakta duracak hali yoktu. Biraz yalvardı. Yalvarmasını biraz dinledim. Birer sigara içtik. Onu keseceğimden haberi yoktu sanırım. Sigarasına sardığım ot baydı onu. Sonra kestim. Çok kan aktı. Bir de temizlemekle uğraştım.

Ben Özer, ben pişirdim. Öner güzelce kesmiş. Tam babamın istediği gibi, kuşbaşından biraz daha büyük şekilde doğradım. Önce düdüklü tencerede on dakika pişirdim, sonra sıcak tavada iki çevirdim. Babam sevsin diye az da tereyağı erittim.

Ben Oğuz, ben yedim. Sağ olsun oğullarım bir istediğimi iki etmezler. Gençken her işi ben yapardım, artık hayırlı evlatlarım var; ömrümün son demlerinde bana kralmışım gibi bakıyor, bir dediğimi iki etmiyorlar. Ömer, Öner, Özer; üçü de bana çok düşkünler. Keşke küçük oğlum Faruk da öyle olsa. O anasına çekmiş; abilerini de, beni de sevmiyor. Yıllar önce kaçıp gitmişti anası; onun da vedası yakındır.

Ben Faruk, ben yeter artık dedim. Yaşadığım bu deliliğe, bu iğrençliğe daha fazla dayanamadım. Bir gece babamın pompalı tüfeğini aldım ve odasına girip uykusunda babamı öldürdüm. Ağabeylerimin sesi duyup babamın odaya geleceklerini biliyordum. Geldiler, gözümü bile kırpmadan hepsini öldürdüm. Onlar gibi değildim, kan tuttu beni, kustum. Silahı da alıp kaçtım, şimdi polislerin izimi bulmasını bekliyorum; anlatsam kimse bana inanmaz, biliyorum.

14 Kasım 2011 Pazartesi

ikiz - Serdar ve Sertaç

Ben Serdar: Küçüklüğümden beri sanata, özellikle tiyatroya ilgim oldu. Anasınıfında küçük bir oyunda başrol oynayarak başlayan serüvenim amatör tiyatrolarla devam etti. Kabul etmem gerekir ki tanrının bana bahşettiği yeteneklerim vardı ama ben onları çalışarak daha da geliştirdim. Ezber, mimik, vücut dili gibi konularda kendimi eğitmeye, ailemin de desteği ile, on yaşımda başladım.

Sonra bir şampuan reklâmında küçük bir rolle devam etti hikâyem. Sonra bir tüp reklâmında tüpçünün arkadaşından koşan çocuktum. Bu reklâm filmlerinde fark ettim ki tiyatro benim için bir sevda da olsa kameraları da seviyordum. Bir yandan okuluma devam edip, notlarımı yüksek tutup konservatuar hayali kuruyor, bir yandan da dizilerde küçük rollerde oynuyordum. Sonra “Valide” isimli dizi de ilk ciddi rolümü kaptım. Dizi kısa süreli olsa da benim tanınmamı sağlamıştı.

Sonra dizileri başka dizileri takip etti ve “ Asiler Sınıfı” ile ilk başrolümü kaptım. Dizi o senenin en çok izlenen dizisiydi. Lisenin en asi, en delikanlı öğrencisini oynuyordum ve bol bol kavga sahneleri vardı. İşte o zaman benim geleceğimin aksiyon filmlerinde olacağını anladım ve uzak doğu sporları dersleri almaya başladım. Jujutsu ve aikido öğrendim. Özellikle aikido beni mental yönden de çok eğitti, çok faydasını gördüm.

Fiziğimin ve öğrendiğim uzak doğu sporları sayesinde yeni bir kulvar açıldı önümde. Eskinin sempatik, biraz fırlama çocuğuyken artık aksiyon ve tarihi filmlerin aranılan oyuncusuydum. Şimdi de kariyerim bu yolda gidiyor ve çok memnunum. Son filmim “ Ölüm” tam iki milyon kişi tarafından izlendi ve herkes devam filmini istiyor. “ Ölüm II”’ de muhtemelen sürpriz olarak yabancı bir oyuncu ile oynayabilirim ve bu benim Hollywood’a açılan kapım olabilir.

Ben Sertaç: Serdar’ın ikiz kardeşiyim, Serdar’ın o anlattığı anasınıfındaki oyunda ben utanmış, oynayamamış, sahnede ağlamıştım. O ortam her zaman gerdi beni. Zaten Serdar ünlü oldukça baktım ben de ünlü oluyordum, ilginin aynısı ben de görüyor ve Serdar sabahlara kadar setlerde sabahlarken ben barlarda sabahlıyordum. İyi bir kardeştir Serdar, kendisi artist olsa da bana karşı bir artistliğini hiç görmedim.

Sonra Serdar bu Uzakdoğu sporlarına merak salınca beraber gitmeye başladık. Onun vücudu gelişirken ben hımbıl kalmayı göze alamazdım. Beraber idmanlar yaptık, beraber çalıştık ve bir gün menejeri bana bir teklifle geldi. Kardeşimin dublörü olacaktım ve kimse bunu benden daha iyi yapamazdı, haklıydı. Kardeşimin ününün sefasını çok sürmüştüm ve ona bir vefa borcum vardı. Çok diretmeden kabul ettim. Zaten adrenalin bağımlıyımdır.

“Ölüm”’ deki yanan arabanın üzerinden uçan tekme ile kaçan bendim o sahnede sol ayak bileğim çatladı. Olur böyle şeyler.

pazartesi - bok mu var?

Hayatta en sevmediğim şey sabah kapımın çalmasıdır malumunuz değerli pazartesi müptelaları. Nedense hemen her gün de çalar. Bu sefer gelenler çok garipti. Kafalarında baretler falan, işçiler diye ses etmedim ve kapıyı açıp sustum. Aralarındaki tek kadın konuşmaya başladı, “ efendim çok garip bir durum var”

*güzel trip atmalı.

*arabası olmalı.

*kürk falan giymemeli.

*gerektiğinde tüm sorumluluğu üzerine almalı.

*istifayı her zaman bir seçenek olarak görmeli.

Çok garip durum, gerçekten de çok garipmiş. Birileri yolu kazmış, kanalizasyonu geçmiş ve benim kanal hattıma girmiş. Muhtemelen benim amaçları benim bokuma ulaşmakmış. Teşekkür ettim ve kapıyı kapattım. İyi de benim bokum ne işe yarar? İşkillendim, dört gündür tutuyorum da. Benim en yakın zamanda bir Belçika yapmam farz oldu.

13 Kasım 2011 Pazar

ikiz - baba bir analar teyze kızı

Biz baba bir kardeş olsak da aslında ikiz de sayılırız. Babamın hapisten kaçmış ve bir araba çalıp bizim köyü gelmiş. Sırasını bilmesem de annenle de, annemle de beraber olmuş; sabaha karşı da polis yakalamış zaten. Dokuz ay on gün sonra ikimizde, aynı gün doğmuşuz. Benziyoruz da. Zaten annelerimiz de teyzekızı. Babalarımız da bir. Biz ikiziz.

12 Kasım 2011 Cumartesi

akis

Bir kısa film. Bir odada geçen. Oyuncunun bir şeyler yaptığı fakat aynadaki aksinin farklı şeyler yaptığı…

Aksinin aksi bakışları (paramparça)

İlk kez aynadaki aksimden korktum bu gece. Eskiden acır gözlerle, biraz da sempati ile baktığım o adam şimdi serseri mayın gibi. Küçük gözleri daha bir donuk, yüzü daha bir kızarık. Ne yapacağını daha önce de bilemezdim ama bu sefer geç kalmaktan çekiniyorum.

Yatağını yine toplamamış, nevresimi kirden kuru çamur rengini almış. Yerde, baş ucunda, sehpada dolu küllükler. Kokunun sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. Annesi ağlayarak “ Emanet edecek kimsem de yok” demiş ve ölmüştü. Annem iyi olmasa da kalbi temiz bir insandı.

Kalktım, küllükleri döktüm, nevresimleri makinaya attım, camları açıp odayı havalandırdım; korkarak tekrar aynaya baktım, ifadesizce beni izlemeye devam etmesiyle ürperdim. Kötü de olsa arkadaşları vardı eskiden, şimdi yapayalnız ve artık eminim ki; kötü arkadaşlar, yalnızlıktan iyiydi. En azından bizim için.

Sağa sola çaresizce bakınırken banyoda diş fırçasını gördüm. Pas tutmuş dişlerine, çürük kokan ağzına baktım; canım yandı, içim acıdı. Eğer bir son kullanma tarihi varsa; geçiş yıldönümü birkaç kez sessizce kutlanmış macunu fırçaya sürdüm ve dişlerini zımparalamaya başladım. Midesi kalktı, kusmaya çalıştı, günlerdir açtı, kusamadı. Sonra aynadan bana ergenliğinden beri bu kadar safını görmediğim bir öfke ile baktı. Bakışlarımı kaçırmaya çalıştım, başaramadım.

Bana bakmadığı bir an sessizce cep telefonunu karıştırmaya başladım. Mesaj kısmı bomboştu, Son aranan numaralarda ise alt sokaktaki tavuk dönerci ve ev sahibesi Sevim Hanım vardı. Cevapsızlarda ise rehbere kayıtlı olmayan bir numara beş gün önce aramıştı. Gözüme tanıdık geldi o numara, anımsayamadım; her an yakalanabilirdim, şükür yakalanmadım.

Kalktı ve ışığı söndürdü, muhtemelen beni görmemek için. Sevindim, bu gecenin onunla göz göze gelmek için doğru zaman olmadığı aşikardı. Karanlıkta birkaç sigara içti. Çakmağı alevinden ve çektiği derin nefeslerde sigaranın alevinden, karanlığı delen duygusuz bakışlarını görebiliyordum. Kaçacak bir yerim olsa o gece kaçardım.

Gün ışımaya yüz tuttuğunda ikimizde uyumamıştık. O bir an dalar gibi olunca ben nefesimi tutup, parmak uçlarımda yürüyerek yine telefonu aldım. Kaybedecek bir şeyi olmayan bir insanın cesareti ile o cevapsız numarayı aradım. Telefonun ilk üç çalışında kalbin yerinden çıkacak gibiydi, dört ve beşte daha sakindim. Altından sonra ise bir karamsarlık ruhumu sardı. Telefonu kimse açmadı. Bir daha aradım, bir sigara içtim, bir daha aradım; en son kez bir daha aradım. Sonra makinaya attığım nevresimleri sabah güneşine astım. Cüzdanımı açtım, az param vardı. Kahvaltılık bir şeyler almaya çıktım. Nevresimleri emanet ettiğim sabah güneşi beni de ısıttı, güzelce bir çay demlemenin hayali ile anahtarı kapıya takıp çevirdim.

İçerideki manzara her şeyi özetliyordu. Ayna paramparça ve yerdeydi. Dört parçaya bölünmüş cep telefonu da ayna parçacıkları ile beraber yatıyordu. Gittim çay koydum, çayımdan ilk yudumu alana kadar hiçbir şey düşünmedim, ilk yudum boğazımı ısıntınca da kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim. Aksimin aksi bakışlarını üzerimde hissetmemek güzeldi.

7 kasım kastamonu

6 Kasım 2011 Pazar

pazartesi - kurban özel

Dini bayramlar benim için her zaman çok zor geçmiştir pazartesi manyakları. Özellikle kavurma bayramını pek severim. Ama ne yazık ki bu bayram sabahı sokaktan gelen inek sesleri ile uyandım. Hayırdır inşallah diye camdan baktığımda eski püskü kıyafetler gitmiş binlerce adam bir ellerinde inekleri, danaları; diğer ellerinde bıçakları ile beni bekliyorlar.

*küçük sihir numaraları yapmalı.

*çok soru sormamalı.

*kameralara alışkın olmalı.

*bisikleti olmalı.

*estetik operasyon geçirmemiş olmalı, eğer geçirdiyse de net bir dille reddetmeli.

Tabi korku ile camı ve perdemi kapattım ve mutfaktan ekmek bıçağını alıp bir durum değerlendirmesi yaptım. Bu saçma kalabalığın amacının benimle kurbana ortak girmek olduğunu anlamam dört saniyemi aldı. Baktım adamlar bıçaklı tabiî ki kabul ettim. “ ciğerleri bana bırakın, deriler türk hava kurumuna” diye camdan bağırıp kıçımı devirip uyudum.

1 Kasım 2011 Salı

Haharmitka

Tanrılarının genel duyurularını apaçık yaptığı ve herkesin satranç oynayabildiği bir yerdi Haharmitka. Onun dışında her şeyi bizim dünyamıza benziyordu. İnsanların bir kısmı ibadet ediyor, bir başka kısmı isyan ediyor, bir başka kısmı kalbinin temiz olduğuna inanıyordu. Evler, arabalar, ağaçlar, hayvanlar… Hemen her şey bizim gezegenimizle aynıydı. Ve elbette ki Haharmitka’da hiç ateist yoktu.
Soğuk bir yaz gecesi, gökyüzünü altı renkli gökkuşakları sardı. Bu tanrılarının mesajı var demekti. Herkes evinden çıktı ve gökyüzüne baktı. Kimisi sevinçle, kimisi korkuyla ama hepsi heyecanla. Tanrıları Haharmitka’da kulları ile direk temas yolunu seçmiş olsalar da bunu pek sık yapmazdı. Herkes hazır olunca konuşmaya başladı.
“ Bir kurban istiyorum!”
Sonra gökkuşakları gitti. Hava ılıdı, herkes şaşkınlıkla birbirine bakarken tekrar gökkuşakları gökyüzünü sardı ve
“ Kırk yedi gün sonra”
Gökkuşakları tekrar gitti, hava ılıdı...
Hahamitka’nın yöneticileri düşünmeye başladılar.
Önce intihar eğilimleri, delileri ve ağır hasta olanlarını; sonra da değerli bir şey vermeleri gerektiğini düşündüler; en güzellerini ya da en zekilerini. Yine karar veremediler. Bir kişi diyordu tanrıları. Ya o doğru bir kişiyi bulamazsalar ve tanrı gazabını gösterirse. Haharmitka tarihinin en zor zamanlarını geçiriyordu. İnsanlar ne düşünebileceklerini bile düşünemiyorlardı. Okullar ve devlet daireleri süresiz tatildi. Küçük esnaf kan ağlıyor, çocuklar hariç kimse gülmüyordu.
Derken gökyüzünü altı renkli gökkuşakları bir kez daha sardı.
“ Satranç!”
Tanrıları tek kelime edip gitmişti. Herkes bir önceki seferdeki gibi sözünü tamamlar diye beklediler ama tamamlamadı. Tanrıları muhtemelen çok meşguldü.
İnsanlar bu kez biraz daha sakindi. En azından ellerinde bir ipuçları vardı. Liderler, en zekilerle beraber tam dört gece fikir alışverişinde bulundurlar ve diğer gün tüm ana haber bültenleri şu haberle açıldı.
“ Tanrıların isteği üzerine Haharmitka genelinde satranç yarışması düzenliyoruz. Turnuva tek maçlı eleminasyon sistemi ile gerçekleşecek ve birinci ile sonuncu tanrımıza kurban olarak ikram edilecektir. Turnuvaya katılım zorunludur. Katılmayanlar öldürülecektir.”
Halk hem sevindi, hem şaşırdı. Çoğu nasılsa ne birinci ne de sonuncu olurum, diye düşündü, turnuvalar başladı. Kazananlar kazananlarla, kaybedenlerle oynadılar; vakit dar, insan çoktu. Turnuvaya katılmayı reddeden yüz küsur kişi öldürüldü ve onlar için sadece aileleri üzüldü.
Beklenenin aksine çok heyecanlı maçlar oldu. Kazananlar havuzunda kimisi tanrılarının her an kendilerini izlediğini düşündüğü için tüm zekasını ortaya koyup kazanmak istiyordu; kimisi ise sonunda ölüm de olsa en zeki olduğunu göstermek çabasındaydı. Kaybedenler havuzunda durum daha karışıktı. Çoğu kaybeden bir maç kazanıp bu ortamdan sıyrılmak istiyor, yeteneksizlikleriyle telaşları harmanlandıkça kaybetmeye devam ediyorlardı. Kimisi tanınmak, kimisi isyan, kimisi de intiharına araç bulmak için kaybettikçe kaybediyordu. Nasıl iki kazanmak isteyen kişinin oyunu heyecanlıysa, iki kaybetmek isteyenin oyunu da benzer heyecanı barındırıyordu.
Tanrılarının verdiği tarihe bir gün kala finaller oynandı. Haharmitka’nın en iyi santranç oynayanı Furdos isimli bir pilot, en kötü oynayanı Bilmet isimli bir veteriner hekimdi. İkisinin de yüzünde bir gülümseme vardı.
Tanrılarının söylediği vakit geldi ama gökyüzünü altı renkli gökkuşakları sarmadı

31 Ekim 2011 Pazartesi

Hırsızlık

“ Zeynelciğim biz neden hırsızlık yapmıyoruz?”

“ Günah”

“ Haklısın aziz kardeşim ama günah olmasa sen şu önümüzdeki adamın arka cebinden duran cüzdanı ona çaktırmadan çalabilir misin?”

“ Çalamam, yakalanırım”

“ Yaa. Bak gördün mü? Çalmamanın bir diğer sebebi de çalamaman. Sadece günah olmaması değil. Tanıdığın bir hırsız var mı?”

“ Yok”

“ Benim bir tane var. Askerlik arkadaşım cepçi Ayhan. Mesleği hırsızlık. Sen ben hırsızlığı meslek olarak görmesek de o görüyor, zanaat olarak görüyor hatta. Beni biraz sever, anlatmayı, kendi ile övünmeyi daha çok sever. Rica etsek, biraz da para versek bize ders verebilir ne dersin?”

“Bana uyar”

“Bana da uyar. Bakalım, öğrenelim bu mesleği. Öğrendikten sonra önümüzde yürüyen adamın arka cebindeki cüzdanı çalmıyorsak o zaman gerçekten de günah olduğu için çalmadığımızı konusunda kendimizi ikna ederiz.”

“ Selametle abi”

“ Selametle canım”

Kedinin Onuncu Canı

1.Acemilik zor. Dünyayı anlamam, algılamam baya vakit aldı. Köylük yerdeydim, hemen herkes yaşlıydı, hepsi meymenetsiz ve huysuzdu. Kimse sevabına bir lokma vermiyor, ister istemez, hayatta kalmak için çalıyordum. Bir gün Mehmet denilen bir adamın evine sessizce sızdım ve mutfaktaki tepsi yoğurda yumuldum. Artık ne kadar açsam ve yoğurt ne kadar ne kadar güzelse kendimden geçmiştim ki; Mehmet denilen adam ensemden yakaladı. Canımın yanacağını seziyordum ama adam abarttı. Beni kafamı ağaca sürte sürte öldürdü. Acemilik zor. Çok ders çıkarttım, ilk elin günahı olmaz.

2.Aşırı sessiz bir insan olan ve yalnız yaşayan Can beni evine aldığında hayatımın geri kalanının garfieldvari geçeceğini için sevinmiştim. Birazı da öyle geçmedi değil, ta ki Can kız arkadaş yapana kadar. Kız beni hiç sevmedi, bunu hiç gizlemedi de. Bir de tüyüme alerjisi vardı.

Can bir gün beni arabaya bindirdi ve uzak bir yerde arabadan indirip, gitti; unuttu sandım ve eve döndüm. Bu sefer daha uzak bir yere bıraktı, beni deniyor sandım ve geri döndüm. Şehir dışına bıraktığında durumu anladım, benden kurtulmak istiyordu, inat ettim geri döndüm. İş artık inadı da aşmıştı. Başka şehre bıraktı, yine döndüm; taşındı, evini buldum. En son döndüğüm bana pis pis baktı; sonra tabancasını çıkarttı ve bom!

3. Doğdum, yumuk gözlerle dünyaya baktım, soğuktu yanımda iki kardeşim daha vardı. Sonra annem diğer ikisini emzirdi beni emzirmedi, sonra da beni öldürdü. Muhtemelen yemiştir de beni. Buradan kendisini kınıyorum.

4. Ben kokoreç çok severim. Bu canımda Atatürk Orman Çiftliğinin orada takıldım. Kimseye eyvallahım olmadı. O kadar çok müşteri vardı ki; biri muhakkak büyük bir günahlarının bedelini bana yiyecek vererek ödeyebileceğini düşünüyordu. Zamanla bazı çıkarımlar da yaptım, hayatım daha da kolaylaştı. Şişmanlardan medet ummamak ya da güzel kızlar ve çocuklarına vicdan aşılamaya çalışan annelerin doğru hedefler olduğu gibi. Tabi çok sağlıksız beslendim, sonuç kalp krizi.

5. Şartlar kötüydü, en zor canlarımdan biriydi. Sokaklarda kaldım, üşüdüm; her şey bomboktu. Çöplerden yemek topladım ki bu diğer kediler için açık büfe gibi olabilir ama kaldığım çevre o kadar fakirdi ki insanlar çok az çöp çıkartıyorlardı. Derken bir köpek musallat oldu bana, kovalamaya başladı. Daha önceki dört canımdan çıkarttığım ders, hiçbir köpeğin kedi yakalayamadığıydı. Ondan sanırım biraz rehavete kapıldım. Köpek beni yakaladı ve öldürdü.

6.Yaşlı dul Nuran Hanım. Zaten bir canımın böyle geçeceğini sezmiştim, içgüdü tabi, sözde tüm kedilerde olan.

Kocası tarafından sayısız kez aldatılmış sonunda cesaretini toplayıp boşanabilmiş yaşlı dul Nuran Hanım; yalnızlığına çare olarak kedileri görmüştü. Yalnızlığı o kadar büyüktü ki; mübarek evde en az otuz kedi yaşardık. Ortam o kadar çok kedi kokardı ki ben bile rahatsız olurdum. Onun dışında hayat süperdi; sınırsız yemek, dişi kediler, yeni dişi kediler. Sonra öldüm.

7. Bu rakamın şansına inandığım için altıncı canımın sonuna o kadar da üzülmemiştim, içgüdü tabi. Yazlık bir mekânda, güler yüzlü ve hayvan sever insanların arasına düşünce içgüdülerimin doğru çıktığına sevindim. Kafam eski canlarıma göre daha küçüktü ve bu can sıkıcıydı ama işin güzel kısmı burada kışlar ılık geçiyordu.

Öylemesine takıldığım, amaçsızca dolandığım bir öğlen üstü bir terslik sezdim; titreşimler falan. Hava karardı, iyice huysuzlanmaya başladım ve gece yarısı bir uzay gemisi tarafından kaçırıldım. Yeşil, çirkin çirkin yaratıklar her yerimi kesip inceledi; işkenceler etti, konuşturmaya çalıştılar ama tek kelime etmedim. Yedinin şansı.

8.Adını bilmediğim bir ülkede doğdum. Bir bavulla Türkiye’ye geldim, bir karton kutuyla pet shop götürüldüm, cam bir kafeste üç gün geçirdim. Sonra vitrinin önünde ağlayan bir kızın babası beni aldı. Evde anne yoktu, kız sadece hafta sonları geliyordu. Adam bana hiç iyi bakmadı, kız da benden kısa süre sonra sıkıldı. Sonra beni yaşlı bir teyzeye verdiler.

Yaşlı teyze başka bir kıza verdi, o kız beni uzaktan bir akrabasına verdi, o bir arkadaşına verdi, o başka bir arkadaşına verdi, o başka arkadaşı teyzesine verdi, teyzesi komşusuna verdi, o komşusu başka bir komşusuna verdi… Ve ben bir ara öldüm.

9.Bu son canımdı, farkındaydım. Ayasofya Camii’nin orada takılan kediler var ya. Biri bendim. Avludan dışarı çıkmadım, başım secdeden kalkmadı. Oruç bile tuttum.

10. Hayda! Bu kez dünyaya gelmeyi hiç beklemiyordum. Dokuzuncu canımdaki üstün performansımın karşılığı olarak yerimin cennet olduğuna emin gibiydim. Bildiğim her şey karıştı, çok derin bir depresyona girdim. Kedi, intihar eder mi? Ben ettim, falezlerden aşağıya atladım.

pazartesi - bir ergenlik anım

Bu hafta size bir ergenlik anımı anlatmak istiyorum pazartesimania müzdaripleri. Yıllar yıllar önce ilk ergenlik dönemimin hezeyanları ile boğuşurken bir gece kendimi yetişkin sandım ve iki kasa bira içip sahile indim. Baktım sıcak bastı, soyundum anadan üryan ve girdim denize; başladım yüzmeye ama nasıl yüzüyorum. Attığım her kulaçta zihnim boşalıyor ve sahip olduğum potansiyeli kavrıyordum. Yarım saat kadar yüzdükten sonra bir baktım ve etrafımı denizkızları sarmış.

*Yardım kampanyalarındaki gönüllüğünü herkesle paylaşmamalı.

*Arada sırada beni korkutmalı.

*Güzel dilekçe yazmalı

*Her zaman yanında kalem taşımalı.

*Kurban bayramında memleketine gitmeli.

Önce korktum, sonra malum ergenlik, testesteron tepede bu denizkızlarını kovalamaya başladım. Zaten denizkızları yakalanmak için kaçıyor gibiydiler. Neyse burayı hızlı geçiyorum, sabah kıyıya vurmuştum. Öyle işte. O günden beri çıplak denize girmem.

27 Ekim 2011 Perşembe

Bu hayatta özleyeceğin kimsen yok

“ Ne kadar borcun var? Yüz bin lira mı? Ben seni doksan bin liraya yok edebilirim. Diyeceksin ki on bin lira için değer mi? Şöyle düşün. Ailen, akrabaların, arkadaşların şu zor anlarında yanında mıydılar? Hayır! Ömrünün geri kalanını onlarla geçirmek istediğine emin misin?

Karın seninle haftalarca konuşmadı. İflas ettiğine bir türlü inandıramadın, aklında hep fahişelerle yediğin vardı; yalvardın, ağladın ama umursamadı bile. Yanlış hatırlamıyorsam iki hafta kendi ailesinin yanına bile gitti. Sana geri dönmesinin sebebi elbette ki seni özlemesi değil; kendisi kadar, hatta daha fazla çekilmez olan annesine tahammül edememesiydi, bunu ikimiz de biliyoruz.

Kızını düşün. Harçlığı düştüğü için nasıl surat yaptı sana. Bale kursuna gönderemeyeceğini söylediğinde nasıl bağırdı? “ Senden nefret ediyorum!” Bunu unutmadın, unutamayacaksın da. Günlüğünde “ Babamı artık sevmiyorum, çünkü artık beni baleye göndermiyor” yazmıştı. Seni sevmemesi için baleye göndermemenin yeterli olduğu bir kızın var. Ne kadar acı.

Kardeşini düşün. Telefonlarına çıkmayan, yardıma ihtiyacın olduğunu bildiği halde bilmemezlikten gelen, sana yardım etmeyen kardeşini. Onun şu an ki dükkanını sen açmış, ona karşılıksız devretmiştin. Sekiz sene önce peşine borçluları takıldığında borcu üzerine almış, sen ödemiştin; seninle o günlerde tanışmıştık. Şimdi senin ona yaptıklarını düşünüyorum da, bir daha nasıl aynı masaya oturacaksınız bilemiyorum. Senin yüzüne nasıl bakacak, sen onun yüzüne tükürmemek için kendini nasıl tutacaksın?

Peki kayınpederin, peşine mafya takıldığı zaman “ Kurtar beni oğlum” diye telefonda ağlamamış mıydı? Şimdi bırak sana yardım etmeyi, karın seni boşasın diye avukat tutuyor. Avukata vereceği parayı sana verse bir ay daha idare ederdin. Arkandan söylediklerini zaten biliyorsun. Ama hepsini bir kenara bırak evlerine gittiğin zaman o cadı kaynanan elini öpmeye kalktığında elini çekmiş ya; bundan büyük alçaklık olamaz.

Kankan Muammer? Hayatın boyunca arkasını kolladığın, karısıyla tanıştırdığın, annesi öldüğünde beraber defnettiğin Muammer. Büyük oğluna aldığı arabayı iki model küçültse, o kızıl fahişe ile harcadığını yarıya indirse nefes alırsın.

Daha devam edeyim mi? Bence etmeyim. Annen baban konusuna girmeyeceğim, sen zaten gerçekleri biliyorsun. Sana senin hikayeni anlattım, ama kararı sen vereceksin. Ya benden yüz bin al ve borçlarını öde sonra bana üç yılda iki yüz elli bin öde ya da git başka bir tefeciye, faizine bakmadan doksan bin al, o doksan bini bana ver seni yurt dışına kaçırayım; yeni bir kimlik, yeni bir hayat. Kimse seni tanımaz, her şeye baştan başlarsın. Bu hayatta özleyeceğin kimsen yok.”

24 Ekim 2011 Pazartesi

E.T.Ş (evlilik teklifi şirketi)

Program 21.

Erkeklerin öncelikle bilmesi gerek şudur ki; kadınlar çocuk doğurmak için evlenirler. Erkek bir kadına baktığında onun dış görüşüne görür; kadın bir erkeğe baktığı zaman doğacak çocuğunu görür. Ve her kadın zeki, şirin çocuğu olsun ister, çocuğu büyüdüğü zaman da başarılı, kariyerli ve güzel görünmesinin hayalini kurar.

Eğer yakışıklıysanız, güzel bir işiniz ve kariyeriniz varsa ne mutlu size ama yoksa beraber çalışmalıyız.

Eğer yakışıklı değilseniz uzman gazeteci arkadaşlarımızla beraber size özel bir eski gazete haberi hazırlıyoruz. Bu haberde sizin beş yaşında iken gazetenin açtığı yarışmada çocuk güzeli seçildiğinizi yazıyor ve o sayıyı kız arkadaşınıza gösteriyoruz.

Daha sonra soyunuzda büyük dâhiler olduğunu iddia ediyoruz. Uzman hacker arkadaşlarımız wikipedi isimli siteyi patlatıyor ve sizin büyük büyük dedenizin ünlü astrolog Ali Kuşçu’nun iş arkadaşı olduğunu yazıyoruz.

Hatta daha inandırıcı olması için büyük büyük ninenizin padişah III. Selim’i zekası ile etkileyen bir cariye olduğunu. Hatta zekası ve güzelliği sayesinde yıllarca Osmanlı’yı yönettiğini anlatabilirsiniz. Hani bunun ispatı derse uzman tarihçi arkadaşımız sizin için konu ile ilgili birkaç makale yemen yazacak ve profesyonel gazeteci arkadaşımızla beraber bunu gazetede bastıracaktır.

Kim bu kadar harika bir geçmişe hayır diyebilir ki? Müstakbel eşiniz size baktığı her anda beraber yapacağınız harika çocukları görecek ve sizinle evlenmek isteyecektir. Bu andan sonra yapmanız gereken tektaş yüzük ve çiçek eşliğinde romantik bir ortamda evlilik teklif etmek.

E.T.Ş (evlilik teklifi şirketi)

Program 20

Kadınlar özel günleri asla ıskalamaz, kafalarından ikide bir özel gün uydururlar. Bunun sebebi kadınların hediye sevmesidir. Eğer sevgilinize doğru zamanlarda, doğru hediyeleri verirseniz; sevgiliniz eşiniz, hayat arkadaşınız olur. Bu noktadan ortaya çıktığımızda kadınlar ikiye ayrılır; pahalı hediye sevenler, farklı hediye sevenler. Eğer sevgiliniz pahalı hediye seven gruptaysa çok para kazanıp, eş adayınızı altına, pırlantaya boğmanızdır. Bu konuda şirket olarak size katkımız çok olamaz. Ama sevgiliniz farklı hediyeler seviyorsa doğru adrestesiniz.

Sevgilinize ilk olarak bir yıldız hediye ediyoruz. Malum bir sürü yıldız var ve bu işi yapan yabancı şirketler fakat çok pahalı. Biz şirket olarak size bir sertifika ayarlıyoruz, daha sonra da uzman web tasarımcı arkadaşımızın ayarladığı bir internet sitesi ile sevgiliniz kontrol ederse yalancı çıkmanızı engelliyoruz.

Daha sonraki özel günde sevgilinize yaptığınız bir bağış karşılığında Afrika’da nesli tükenmekte olan Swornida tavus kuşunun son doğan dişi yavrusuna adını verdiğinizi söylüyoruz. Tabi ki böyle bir durum yok fakat uzman belgeselci arkadaşlarımızla sizin için bir video kaydı dolduruyor ve kız arkadaşınıza hediye ediyoruz.

Sırada özel günde kız arkadaşınız memleketinin girişindeki ormanlık alana profesyonel tabelacı arkadaşımız kontrolünde bir tabela dikiyoruz ve o bölgeyi müstakbel sevgiliniz için diktirdiğiniz hatıra ormanı olarak gösteriyoruz

Bir sonraki öylesine bir günde eş adayınıza içinizden geldiği için öylesine bir sürpriz yapıyormuşsunuz gibi yapıyoruz ve uzman belgeselci arkadaşlarımızla beraber bulduğumuz zenci zayıf çocukları Somalili gibi gösterip onlar yemek yerken çekiyoruz. Karnı doyan çocuklar hep bir ağızdan “ Teşekkürler …. Abla” diyor ve video bitiyor.

Sonra sevgilinizin özel ilgi alanına göre uzman grafalog arkadaşımızla beraber bir plan yapıyoruz. En sevdiği yazar tarafından adına imzalı kitap ya da tuttuğu takımın oyuncuları tarafından imzalanmış bir kitap hediye ederek sevgilinize ne kadar farklı ve ince bir insan olduğunuzu gösteriyoruz.

Zaten bu hediyelerden sonra size sırılsıklam aşık olmuş kız arkadaşınıza yapmanız gerek tek şey bir tektaş yüzük alarak evlilik teklif etmek. İsterseniz ek bir ücret karşılığında profesyonel iç mimar arkadaşlarımızın yardımları ile muhteşem bir ambiyans eşliğinde bunu da planlayabiliyoruz.

E.T.Ş tam liste

1.mendilci çocuklarla beraber şarkı söyleme.

2.etrafa güzel kızlar serpiştirip, kıskandırıp, aşk ilan etme.

3.ünlülerle video hazırlama

4.çok uzun süredir aşık olduğunuza inandırıyoruz

5.grafiti ve bilbordlarla şehri donatmak.

6.sizi kahraman gibi gösteriyoruz.

7.adrenalin seven kız arkadaşınızla timsah kafesinde akşam yemeği

8.siz çok hastaymışsınız gibi gösterip vicdanına saldırıyoruz.

9.müstakbel eşinizi işsiz bırakıyor ve başka işse girmesini engelliyoruz.

10.kız arkadaşınızın adını çıkartıyoruz, dedikodu ile.

11.babasına benzeyen ama babasının tasvip etmediği adam yapıyoruz.

12.kadınlar kendini güldüren erkeklerden hoşlanırlar.

13.kız arkadaşınızı dövüyoruz, sonra siz şefkat gösteriyorsunuz.

14.önce başkasına aşık ediyoruz. Onun yaraladığı kalbi siz sarıyorsunuz.

15.adalet sağlıyoruz.

16. suçlulardan hoşlanan kız modeli

17. ajan olduğunuza inandırıyoruz

18. fala inanan kız modeli, geleceği gördüğünüze inandırıyoruz

19. futbol seven kız modeli, futbol öğretiyoruz

20.Farklı hediyeler vererek, kendine aşık etme.

21.Zeki ve güzel görünümlü çocuklarınız olacağına ikna etmek.

22. Gereksiz bilgilerle dolu adamlardan hoşlanan kadınlara özel

23.twitter sayesinde popülerlik sağlamak

24. her yerde tanıdığı olan adam

25. töre numarası

26. Dedikodu kralı

pazartesi - cesaret mi doğruluk mu?

Kapım çaldığında delikten baktım ve 32 dişi gözüken sırıtık bir adam görünce pazarlamacı diye sevinip hemen tuvalet pompamı kaptım pazartesikolikler. Adam yüzündeki manasız neşe ile anlatmaya başladı, şişe çevirmece federasyonundan geliyormuş, oyunun kitlendiği nokta ‘cesaret’ dendiği zaman benimle ilgili bir şeyler söylenmesiymiş, tabi kimsenin götü yemediğinden artık kimse oyundan zevk almıyormuş.

*Ev telefonu üç kez çalmadan açmalı.

*İlahi adalete inanmalı.

*Düğüne gidip oynamalı, cenazeye gidip ağlamalı.

*Arada sırada taze meyve gönderecek, köylü akrabaları olmalı.

*Her gün fotoğrafını çekmeli.

Sırıtığın benden ricası bu haftaki listemde bu konuya değinmem, kendimin oyunun ‘cesaret’ kısmından çıkarttırmammış. Anlattığına göre 3000 yıllık geçmişi olan bu oyun tarih sahnesinden silinecekmiş, falanmış, filanmış. Sırıtığı dinledikten sonra sordum, “ Cesaret mi, doğruluk mu?” zavallı heyecandan tiril tiril titredi ve bayıldı.

21 Ekim 2011 Cuma

selam

“Selam.”

………

Son selam verdiğim üçüncü kişi de selamımı almadı. Acaba görünmüyor muyum?

neden ölü taklidi yapılır

  1. Ölmemek için.
  2. Küçük kardeşini korkutmak için.
  3. Dikkat çekmek için.
  4. Ortamdaki insanların tepkisini ölçmek için.
  5. Yanındaki kişinin ilkyardım bilip bilmediğini test etmek için.
  6. Yanındaki kişinin panik anında nasıl davrandığını öğrenmek için.
  7. Şaka amaçlı,
  8. Borçlarından kurtulmak için.
  9. Dua almak için.
  10. Gerçekten öldüğünde neler olacağını görmek için.
  11. Yapıp yapamayacağını merak ettiğin için.
  12. İnsanlara ölümü hatırlatmak için.
  13. Vasiyetine uyulup uyulmadığını görmek için.
  14. Yeni bir hayata başlamak için.
  15. Azrail’i kandırmaya kalkmak için.
  16. İşkencenin bitmesi için.

ikiz - dış etmenler

Tek yumurta ikizi iki erkek kardeş; Munis ve Muhlis. On beş yaşlarına kadar birbirlerine o kadar çok benziyorlar ki anneleri hariç hemen herkes karıştırıyor. Ama sonra dış etmeler devreye giriyor.

Muhlis’in saçları daha çabuk dökülüyor, Muhsin daha çok uzuyor, Muhlis dökülen saçları ile depresyona giriyor ve kilo alıyor, yüzünü sivilceler basıyor ve sivilcelerin çopurları kalıyor. Muhsin’e şans gülüyor, iyi bir işi, güzel bir eşi oluyor. Muhlis içi de dışı gibi çirkin bir kızla evleniyor ve hayatı zindan oluyor.

Aradan on beş sene daha geçiyor, ikisi de otuz yaşına basıyor. Muhsin ve Muhlis’e anneleri hariç kimse ikizler demiyor.

biraz daha benzetme

· Senelik izninde Tayland’a giden imam gibisin, senin arkanda ben saf tutmam.

· Valide hanımın gün arkadaşları gibisin; yüzündeki yalancı gülümseme ile büyüdüğüme bir türlü inanamıyorsun.

· Özel uçak almış ünlü kadar gösteriş budalasısın.

· İlk dakikada sarı kart görmüş savunma oyuncusu gibiyim; bu doksan dakika bitmez.

· Tedavisini tamamladığını sanan paranoyak gibisin. Bu kez gerçekten herkes seni takip ediyor değil mi?

· At yarışı sunucuları gibisin, ne bu gereksiz heyecan?

· İlk kez mini etek giyiş kız gibisin. İstediğin kadar uğraş, kilodun gözüküyor.

· Odaya girmeden anason kokun geliyor; sözde tövbekâr.

· Mağaza vitrinlerindeki kocaman “indirim” yazıları gibisin. İnsanın gözünün içine baka baka yalan söyleyebiliyorsun.

· Bir defineci kadar hayalperesttsin.

· Tarih hocası gibisin, anlattığın her şey bana yanlı ve hikaye gibi geliyor.

· Sumo güreşçileri gibisin; onurlusun ve kıçın açık.

· Mafyadan kaçıp, polise sığınacak kadar aptalsın.

· Her hafta aynı numaralara sayısal loto oynayacak kadar umutsuzsun.

· Sadece üç top çevirebilen bir hokkabaz gibisin, bu numaralarla sadece çocukları kandırabilirsin.

· Anketör kızlar gibisin bu tatlı gülümsemenin altında başka bir şeyler var.

· Unutulmuş ünlüleri taklidini yapan bir komedyen gibi zavallısın.