29 Şubat 2016 Pazartesi

pazartesi - uyk

Sonuçlardan sebebe gitmek zorunda kalmayı pek sevmiyorum pazartesi deterministleri. Böyle plansız, öngörüsüz, zorunlu kaderci bir durum oluyor. Ama hayat işte bazen öngöremediğim nedenler, garip sonuçları kusuyor. Bunu neden mi anlatıyorum? Uyuyamıyorum ulan uyuyamıyorum!

*Zeytin dalı gönderenlerin ocağına zeytin ağacı dikmeli.
*Araştırmalarını sessiz sedasız sürdürmeli.
*Gölgesinden hızlı el hareketi çekmeli.
*Paskalya bayramında çalışmamalı.
*Uzaktan eğitimi telepati ile vermeli.
*Sabah giydiği mont öğlen sıcağında yük olduğunda; çöpe atacak kadar delirmeli.
*Garip ve gariban kavramları hakkında düşünmeyecek kadar liköryen olmalı


Ben her gece tam dört saat uyurum. Öğlenleri de siyasilerle toplantım varsa iki saat kadar da gözü açık uyurum. Ama üç gündür gece uykum üç saate kadar düştü. Uykusuzluk da biraz gerginleştirir beni. Dünya savaşı çıkartmamak ya da cadıları bulup kazanlarda kaynatmamak için kendimi zor tutuyorum. Uykumu azaltan sebep ya da sebepleri de bulamadığım için yarın tüm gün hiçbir şey yapmama emri çıkartıyorum. Siz bir durun; ben öncelikle sorun sizde mi ben de mi onu tespit ede

22 Şubat 2016 Pazartesi

Tarifi zor karmaşık duygular

Tarifi zor karmaşık duygular
*Kızlarla tanışmak umuduyla gittiği fitness salonunda dinlediği yirmi birinci askerlik anısı sonrası beyni sarsan; testesteronla karışık pişmanlık duygusu.
*Telefon rehberinde 30, facebook’unda 50, twitterında 30 ve instagramında 15’e yakın arkadaşı olan birinin yaptığı paylaşımdan on dakika sonrası yaşadığı beğenilmeme hissinin üstünü örten kibir.
*Zaman geçirmek için girdiği kitapçıda eline aldığı kitabın önce kaç sayfa olduğuna, sonra da kaç lira olduğuna bakan kişinin ‘Alsam da okumam, ne gerek var’ diye içinden geçirdiği andaki özeleştiriyle karışık kendini bilme.
*Kızıl saçlı kızların gerçekten de kızıl saçlı sanan adamın, gerçeği öğrendikten sonra kendini sorguladığı o üç saniye.
*Sevdiği tarafından sevilmeyen insanın ‘Keşke bir yerlerde kayıp bir ikizi olsa’ diye içinden geçirdiği o ensestif kokan kekremsi salise.
*Sevdiği şarkıyı, sevdiğine dinlettiğin zaman beklediğin reaksiyonun gelmeyeceğini sezdiğin an kalbine düşen ‘Off! Ben ne yapıyorum ya’ pişmanlığı.
*Misafirlikte uyuyup uyandığında, içinde sadece ‘Acaba horladım mı?’ ’yı içeren endişe.
*En sevdiğin müzik grubunun klibini arkadaşlarınla izlerken, bas gitaristin yerine kendini koyduktan sonraki; arkadaşlarını ve arkadaşlıklarını yüzeysel bir şekilde sorgulama hali.
*Bir kafede çay falan içerken, çevre masaların birinde hiç tanımadığın insanlar fotoğraf çektirirken istemsizce girdiğin kadrajda; objektife bakmamak ama iyi çıkmak için hareketsizce durduğun o anda nasıl çıktığı bilemeyecek olmanın verdiği bilinememezcilik.
*Çocuğunu sirke götürürken babanın, babasının onu küçükken hiç sirke götürmediği hakkında arabada yaptığın sıkıcı konuşmanın sonlarına doğru hissettiği naçarlığı örten gurur.
*Şehrindeki hapishaneden azılı bir katilin kaçtığını duyduğunda hissettiğin takdirle karışık ürküntü
*Bir Amerikan romantik komedisi izlerken kendini yerine koyduğu karakterin yaptıklarını gerçek hayatta yapsan başına gelecekleri düşündüğünde yaşadığın aidiyetsizliği saran şükür.
*Sıkılan bir sivilcenden sonra çıkan kanın hissettirdiği arınma hissi.
*Hoşlandığın adamdan hoşlanan diğer kızın senden güzel ama senden daha aptal olduğunu fark ettiğinde kendi kendine söylediğin “İyi olan kazansın” rekabetçiliği.
*Zorunluluktan konuştuğun ve seninle konuşurken yüzüne bakmayan kişinin yanından ayrıldığında hissettiğin aşağılanmışlık hissini perdeleyen öfke.
*Gittiğin bir düğünde çocuğunla ilgilenen palyaço kızı arzuladıktan sonra eşine attığın bakış sonrası tekrar palyaço kıza bakıp, tekrar eşine bakıp, tekrar palyaço kıza bakmanla devam eden; tenis maçı izler gibi devam eden kafa karıştırıcı süreç.
*Yürürken karşıdan bir meczup bağıra çağıra geldiğinde içinden geçen karşıya mı geçsem hissine korktu denmesinden çekindiğin için karşı koyup yürümeye devam edip, meczup yanından geçtiği an hissettiğin rahatlamayla karışık güçlü hissetme hali.
*Posta kutuna devletten bir kağıt geldiği zaman ilk okuduğunda hiçbir şey anlamayıp, ikinci okuduğunda biraz konu hakkında fikrin olduktan sonra, üçünce kez okurken hissettiğin anarşizmini tutan devletçi refleksin.
*Elektrik gittiğinde hissettiğin kalp sıkışması ve isyanın elektrik geldiğini an yerini alan tamamen manasız saf mutluluk hali.
*Gece gördüğün rüyayı bir arkadaşına anlatırken biraz değiştirip; daha güzel, heyecan verici ve ilgi çekici hale getirdikten sonra ‘Amma uydurdum ha!’ övüncünü tokatlayan ‘Durup dururken yalan söyledik ha!’ silkelenmesi.
*Asla fiş vermeye bakkalla, asla fişsiz işlem yapmayan market arasında kaldığın zaman, kapitalizm ve devletçiliğinin çatışması.
*Dizi film falan izlerken araya serpiştirilen gizli araba reklamlarını görüp kendini zeki hissedip, daha sonra da zaten o arabaya alacak parayı kazanman için on sene hiç yemek yememen gerektiğini hesapladığında hissettiğindeki acıkma hissi.
*Geri dönüşüm kutusuna çöp attığın zaman hissettiğin tüketim temelli gurur.
*Yaptığın planlar gerçekleşmediğinde kendini başarısız hissetmeni engelleyen tevekkülliyet.
*Tam istiklal marşımızı coşkuyla söylerken, cami hoparlöründen okunan ezanla beraber yaşanan acaba ne yapsamcı titreme.
*Borçlarından dolayı dükkanına haciz gelmiş bir çilingire acını paylaştığını belirtmek için tutulan sigaranın sembolize ettiği ‘Sana saygı duymamak elde değil’ hissiyatı.
*Geç kaldığın bir buluşmaya yetişmek için koşuşturup, buluşma yerine vardığında buluşacağın kişinin henüz gelmediğini öğrediğindeki terle karışık kızgınlık.
*Çok az İngilizcenle eşlik etmeye kalkıştığın şarkı esnasında ağzından çıkan hiçbir dile ait olmayan kelimelerin süslediği, asla gerçeklemeyecek hayallerin sonundaki ‘Ben neler düşünüyorum’ hissi.
*Belgesel bittikten on dakika sonra hiçbir şey öğrenmediğini fark ettiğinde, televizyona karşı hissettiğin açık nefret.
*Bariz peruklu bir adam gördükten sonra onun görüş açısından çıkana kadar tuttuğun gülümsemenin başka biri tarafından görülüp ayıpsanması durumunda seni koruyacak umursamama kalkanı.
*Son kullanma tarihinin üzerinden bir güncük geçmiş bir hazır gıdayı tüketirken hissettiğin fakirliğini ve dikkatsizlikle yoğrulmuş adrenalin.


*Bir şeyler yazmaya başladığında hissettiğin bu çok farklı olacak duygusunun; yazı bittiğinde yerini alan, ‘Bu çok saçma oldu’ pufflaması.

Pazartesi - rüzgara karşı

Salı gecesi bir uyandım, evin içinde bir rüzgar; totom donmuş pazartesi lodosluları. Doğduğumdan beri aynı evde yaşıyorum ve doğduğum günden beri cam pencere kapatmam. Bunun sebebi de camın tehlikeleri gizlemesinden çekinmemdir. İyi de bu rüzgar neydi? Atladım triportörüme ve rüzgara doğru bastım gaza.

*Uykusunu alamadığı zaman çevre esnaf kepenk kapatmalı.
*Yumurtlamayan tavukların tercihlerine saygı göstermeli.
*Uçarı arkadaşlarının emniyet sibabı ya da vicdanı olmamalı.
*Laf anlamayan insanlara laf anlatmamak için lal taklidi yapmalı.
*Uslanmaz bir romantik, dizginlenemez bir sofistik olmalı.
*Kan kardeşinin kan kaybından ölmesi ihtimalini bazen düşünmeli.
*Toplumun sırtına yüklediği yükten sırtı ağrımamalı.



Yüz kilometre kadar gittiğimde bir fark ettim ki rüzgar soldan geliyor, hemen direksiyonumu sola çevirdim. On saat kadar gittim bu sefer rüzgar biraz sağdan geldi, hemen rüzgara doğru devam ettim. Baya bir gittim ama ne kadar gittim bilmiyorum. İster istemez çişim geldi. Zorunluktan durdum ve işemeye başladım. Rüzgara karşı işenmezdi, unutmuşum. Eve dönüp üstümü değiştirdim.

15 Şubat 2016 Pazartesi

pazartesi - çarşambalar ve pastalar

Takvim yaprakları çarşambayı gösterdiğin bir çarşamba ne kadar ilginç olabilir ki diye düşünmüştüm pazartesi pastagrafikleri. Ben istatistiğe inanmayan ama istatistiksiz de kalmayan insanlardanım. Açtım pasta grafiklerimi. En az olay hep çarşambaları olmuş. En az adamı çarşambaları dövmüşüm. En yalnız günlerim hep çarşamba...

*Mutluyken gözlerinin içine bakanlar geçici körlük yaşamalı.
*Kırmızı ışık dilencilerini uyarı ve ıslah amaçlı ezmeli.
*İbret verici hikayeleri, anlatırken ibret alırım korkusuyla anlatmamalı.
*Gösteri sanatları hakkında ileri geri konuşmamalı.
*Yıldır tornavidasını asla yanından ayırmamalı.
*Rahatını bozanın ensesinde boza pişirmeli.
*Kahkahalarını sonun ha’sı sertçe bitirip ortama gerilim salmalı.

Ne siyasi kriz çıkmış hemen arabulucu tokatlar sallayayım ne çılgın bilim adamları bir şeyler bulduklarını sanmışlar… Ve asıl işin ilginç yanı hiçbir çarşamba dünya yok olma tehlikesi yaşamamış. Sanki kötü adamlarım gayri resmi tatili çarşambaları. Pasta diye diye canım pasta çekti ve ben de hazır boşum 7 katlı pasta yapayım dedim ve yaptım.

8 Şubat 2016 Pazartesi

başka bir listeye kısmet olabilriliği olan bir şeyler

:okulun başlası öncesi Pazar akşamı karna giren ağrı
*Bir yandan başka şeyler düşünürken diğer yandan okumaya çalıştığın kitaptan hiçbir şey anlamadığın halde biraz vakit geçtikten sonra okuduğunu anladığını sana hissettiren akılda kalan birkaç önerme şeysimsi.
:sesi gür çıkmadığı için dolmuştan istediği yerde inememiş birinin eve kadar aklından geçen keşkelerin işle alakalı olanları

İftiraf: itiraf eder gibi yaparken aslında başkasına iftira atma durumu.

pazartesi - firavunun gelişim ilkeleri

Ne zaman Mısır’dan bir yazı gelse tepem atar pazartesi üçgenselbölgeleri. Sırf üzerinde Mısır bayrağı var diye okyanusta fırkateyn batırmışlığım var benim. Uluslararası adap, dünya dengeleri ve spor olsun diye Mısır kafilesini salı sabaha karşı kabul ettim. Beklediğim gibi geldiler; sadece bir erkek çocuğu ve antika gibi kokan bir anahtar fazlalıktı.

*Yapay zekâ çalışmalarını terörize etmeli
*Devamsızlıktan kalmış olmalı.
*Düğünlerde öyle bir göbek atmalı ki, gelin gözyaşlarına boğulmalı.
*Tahrik edeni tahrip etmeli.
*Sivilceye yol açmadıktan sonra içindeki ergenle arası iyi olmalı.
*Sadece yaşamı değil, ölümü dahi düşmanları için tehdit olmalı.
*Sevmediği biri, başka bir sevmediğini sevmiyorsa durumla hiç ilgilenmemeli.


Devlet başkanlarını mısır patlatsın diye mutfağa gönderdim ve kafileyi dinledim. Çocuk hepinizin tahmin ettiği gibi firavun soyunun son erkeğiymiş ve anahtarda piramitin birinin –adını unuttum- gizli bölmesininmiş. Çocuğu eğitim için yanıma vermek istiyorlarmış. Karşılığında piramitler benim olacakmış. Derken patlamış mısırlar geldi. Patlayanları yedim, patlamayanları kenara koydum ve her patlamayan mısın için kafileye bir yumruk patlattım. Sonra çocuğu da aldım ve sanayiye verdim. Meslek öğrensin.

1 Şubat 2016 Pazartesi

pazartesi - galeri denetimi

Şu sanatçı tayfası kadar vergi kaçıranı yoktur pazartesi kutsileri. Ne fiş keserler, ne z raporu alırlar, ne çalıştırdığı insanların sigortalarını yatırırlar. Eğitimli iki zabıtamı da yanıma aldığım gibi galeri galeri denetime çıktım, cumartesi geceyarısı. Bir de beni görünce bayılan insanlar yere düştükleri zaman; tam kafalarını yere vurduklarında donk diye ses çıkar. İşte o sesi seviyorum.

*Zamanlaması harika olmalı.
*Eski arabesk şarkılardan kehanetler çıkartmaya çalışmalı.
*Rahibelerden oluşan bir konken grubu olmalı.
*Yaşlı kokusuna karşı tahammülsüz olmalı.
*Pazardan eve gelirken poşetleri iki koluna eşit olarak bölüştürmeli.
*Haftalık mikrop ve virüs oranlarını bana sütun grafiklerle raporlamalı.
*Bastonu şemsiyeye, pelerini paraşüte sevgisi nefrete hemen dönüşebilmeli.



Neyse bir galeriye girdim, inanılmaz bir kalabalık bir tablonun önünde sıradalar. Bana bakan bile yok. Karşı konulamaz bir merakla yanlarına yürüyüp, neye baktıklarına baktım. İnanılmazdı. Benim attığım bir tekmenin kıçında çıkardığı izi adam kıçının derisini soydurarak sergiliyordu. Sok ayağımın dışı tüm netliği ile adamın kıçında çıkmış, tarak kemiklerime kadar. Sanatçıyı tebrik ettim ama tüm ısrarlara rağmen kendine bir tekme daha aşketmedim.