29 Ekim 2012 Pazartesi

pazartesi - rüya


Hayatımın en garip haftalarından birini yaşıyorum pazartesi izafileri. Sanki bir yıl gibi gibi yoğun ve heyecanlıydı. O kadar çok terledim ki; ifade etmekte zorlanıyorum. Yıllardır özenle koruduğum fiziğimde daralma olmasın diye sabahları yarımşar litre tereyağı içiyorum. Gözlerim kanlandı – ki daha önce hiç kanlanmadığından kanlanmaz sanıyordum- güneş gözlüğü ile oturuyorum.

*Çekici tanıdığı olmalı.
*En az bir eski sevgilisi pilot olmalı.
*Göstergeleri çalışır olmalı
*Akciğer kapasitesi yüksek olmalı.
*İnternet giren cep telefonu olmalı

Bu manasız farklı hallerimin sebebi daha önce deneyimlemediğim bir şey yaşıyorum. Gece uyuyunca farklı farklı şeyler görüyorum. Bir bakıyorum Timur’a falaka atıyorum, sonra yatağımda uyanıyorum. Diğer gece üstsüz kadın haçlı orduları ile elimde mikser ile savaşıyorum sonra savaşın en heyecanlı yerinde yine uyanıyorum. Biraz araştırdım siz bu duruma rüya diyormuşsunuz. Rüya gören biri nasıl delirmez anlamıyorum.

28 Ekim 2012 Pazar

zeki soru denemesi 6


2012 yılının en uzun günü hangisidir?

Cvp: 28 ekim günü saatler bir saat geri alındığı için o gün 25 saat yaşandı.

21 Ekim 2012 Pazar

pazartesi - suikast


O kadar göze batan bir karakter olunca, hayatıma kast eden iç ve dış mihraklar bol oluyor pazartesi çılgınları. O kadar çok suikast tehlikesi atlattım ki... Aids taşıyan sivrisineklerle mi savaşmadım sabaha kadar, zehirli diye aylarca su mu içmedim, nazar saldırısı var diye diye mavi gözlülerin mi gözlerini morartmadım. Ölmediysem, sizler için ölmedim.

*Bayramda el öpmeye gelen çocuklara para değil frikik vermeli.
*Sanatsal yönelimleri sadece benimle ve gün arkadaşları ile paylaşmalı.
*Çeyizinde noel anne kıyafeti olmalı
*Photoshop bilmemeli.
*Kapşonlu yakışmalı.


Baktım da bir yıldır hiçbir suikast girişimi yok. Kendimi hamlamış ve önemsizmiş hissediyorum. İçimden bir his de, belki fark etmediğim bir sürü suikast girişimi olduğunu ama benim artık otomatik olarak bu girişimleri bertaraf ettiğimi söyleyip, kendimin yüreğimi ferahlatıyor. Bu hafta tüm mihraklara damping. Suikast girişimlerine açığım.

15 Ekim 2012 Pazartesi

pazartesi - sarı


Yalnız olmadığımı biliyordum pazartesi yapayalnızları. Dünyada benden başka garip özellikleri olan insanlar olduğuna hep inandım ve malum birini hala, her hafta, bıkmadan usanmadan arıyorum. Pazar öğlen uykumdan uyandığımda; sarışın yeşil gözlü, sarı bir tayt ve sarı tişört giymiş bir kadını şömine küreğime ilginç ilginç bakarken görünce inanın hiç şaşırmadım. Enerjisinden belliydi ki farklıydı.

* Kandan adam yapmalı
* Çok şaşırtıcı anıları olmalı, bu tür şeyler hep onu bulmalı.
* Nevi şahsına münhasır fobileri olmalı.
*Saati hiç durmamalı.
*Çekirdek çitleyip, içini bana biriktirmeli.

“Hanım hanım! Sarı renginden nefret ettiğimi bilmiyor musun?” dedim hiddetle. “Sarı rengi ile bir derdin olduğunu biliyorum ve sana muhteşem bir teklifle geldim” dedi. Teklifi sarı rengini gökkuşağından çıkartıp yerine siyah beyaz koymakmış...”Hanım hanım!”, dedim. “Eğer öyle bir şey yaparsan bundan önce içinde gökkuşağı olan tüm film ve resimler sürrealistik olur”. Kadın şaşırdı kaldı. Şöminemden bir kömür aldım ve kendisini siyaha boyayıp kapıyı gösterdim. Kapıyı gördü.

8 Ekim 2012 Pazartesi

pazartesi - değer yargılarım


Kanun ve düzenle benim de aram sizler gibi hiç iyi olmamıştır pazartesi anarşistleri. Hayatta sadece kendi doğrularıma inanırım. Zaman bana şunu öğretti; benim doğrularım, dünyanın doğruları demek. Elbette sizler benim olgunluğuma erieşemeyeceğiniz sakın kendi doğrularınızın peşinde koşmayın, benim doğrularımı kabul edin, hapse falan düşmeyin.

*Ahlaksızlığı en büyük erdemi olmalı.
*İlişkimiz hakkında haftalık basın toplantıları yapmalı.
*Duygularıma tercuman olmalı.
*Kendi özlü sözlerinden oluşan, satmayan bir kitabı olmalı.
*Kendi kendine OHAL uygulamalı.

Buradan Venezüelladaki kadın mahkumlara sesleniyorum. İsyanı bırakın. Her gün aranızdan birini temsili olarak önce dövüyor, sonra listelerimden rastgele bir tanesine uyum göstermesini istiyor, göstermezse; ki bu güne kadar kim göstermiş, biraz daha dövüyormuşsunuz. Ben gelene kadar da eylemleriniz devam edecekmiş. Durumu düşündüm, eğer bir kez taviz verirsem böyle sürer gider. Chavez’e selam.

6 Ekim 2012 Cumartesi

yusuf amca

bugün yusuf amca öldü. apartmandan komşumuzdu merhum. 1998 de taşınmışlardı, babaannem öldüğünde, ben dedemlerden bize inerken, bir komşuya " çok muhterem, çok iyi bir insandı" dediğini duymuştum. o günden bu güne kadar aramız hep iyi oldu. sadece futbol konuştuk rastlaştığımızda. o cimbomluydu, feneri sevmezdi, almancıydı, otto rehagen (alman teknik direktör) eski komşusuydu, yabancı sınırına karşıydı...

bu sabah bakkala giderken ergen irisi özeri gördüm. onunla beraber bakkala gittim ve dönüşte apartmanın önüne çekilmiş bir seyyardan alışveriş yapıyordu yusuf amca. yanında komşular vardı, birileri ile konuşuyordu. ona baktım ama o bana bakmadı, özer yine bir şeyler anlatıyordu. on dört yıldır birbirimizi görüp selamlaşmadığımız üç beş andan biriydi. öğlen, her zaman bahsettiği galatasaraylılar derneğine gitmiş ve orada kalp krizi geçirmiş...

ovacık

Yemeği çok kaçırdığım bir gece, maden suyu almak için markete çıktığım zaman kaçırıldım. Polise de söylediğim gibi dört kişilerdi, biri arabayı sürüyordu, dördünde de kızıl peruk vardı, dördü de esmerdi ve sakal bıyıkları yoktu, dördünü de ilk kez görüyordu, dördü de çok kuvvetliyli, dördünün de silahı yoktu, kendi aralarında da benimle de bir kelime bile konuşmadılar. Siyah bir kartalın arkadasında Ovacık'a kadar gittik. Beni iyice dövdüler, bolca bacaklarıma vurdular, ayağa kalkamaz hale geldiğimde de oradaki alıç ağacına bağlayıp gittiler. Dövmemeleri için yalvamış olsam da umursamadılar, nedeni sorduğumda da cevap vermediler. Diğer gün öğlene doğru ayıldım sanırım. Güneş tepemde olsa da alıç ağacının gölgesi beni koruyordu. Çok derin bir susuzluk hissettim uzun süre. Tüm gücümle iplere asılsam da çözemedim. Çaresizce öleceğimi düşündüm. Uzaklardan arada sırada araba sesi geliyordu ama ben arabanın sesini zor duyduğuma göre arabadakiler beni duyamazdı. "İmdat!" diye bağırdım arada sırada. Sonra kendimi, beni bulacakların yerine koydum. Bu ıssızda birinin "İmdat!" diye bağırdığını duysam ne yapardım? Kesin arkama bile bakmadan topuklardım. Ondan bağırmaktan vazgeçtim. Zaten susamış olduğumdan her bağırışımda boğazım acıyordu.

Üstüme bir tevekkül çöktü. Ölürsek de ölürüz havasına gir...

(devam et!)

bak sonra sil

abuk herif bir anda yüzüne bir bardak su fıtlatır. cüdanından çocuğunun resmini çalıp ona bıyık sakal çizip içine koyar,


üç kişiyidk, kitap doyası

5 Ekim 2012 Cuma

sınıftan aklımda kalanlar


Batuhan
Gülçin
Özge
Dilek
Fatma
Fatoş
Aynur
Muammer
Salih
Yusuf
Yılmaz
Gürsel
Murtaza
Ayhan
Tolga
Rukiye
Ömür
Çağlar
Hasan
Hasan
Elmas
Önder
Koray
Ömer
Mehmet Buğra
Nuray
Serpil
Serap
Duygu
Emrah

1 Ekim 2012 Pazartesi

Ezzzgiiiii!

"Ezzgiiiiii!", diye bağırdı.

Ezgi duymadı. Bir daha bağırmak istedi, ağzını açtı ama olmadı... Birkaç saniye geçti. Derin bir nefes aldı, ağzını "e" sesini çıkartacak kadar açtı ama bağıramadı. Ağzını kapattı, sol elini saçına götürdü, Ezgiye doğru birkaç adım attı; sağını solunu kolaçan etti ve bu sefer  cesaretini topladı ve daha yükses sesle, tek seferde bağırdı ;
" Ezgii!"

Ezgi yine bakmadı...

mat!


O;
“Şah!”, dedi; ben kaçtım, bir daha
“Şah!”, dedi, yine kaçtım
“Şah!” dedikçe ben kaçtım. İleri geri, sağa sola... Arada iki atımı, bir filimi tüm piyonlarımı ve bir kalemi yedi...
“Mat!” dedim, ilk şah demediğinde. Yüzümde önce şaşkın bir gülümseme sonra çirkin bir sırıtış ile
“Şah demeden mat olmaz” dedi dudağını bükerek, berabere kaldık.
“Yine ben kazandım sayılır” dedim. Beraberliği kazanmak saydığım için de asla kazanan olamadım. Şerefli beraberlikler oldu ömrümün özeti...