Bir anda bir şeyler olsa. Dünya kupasına katılan tüm takımlar turnuvadan atılsa. 32 takımın tamamı. Yapılan tüm maçlar iptal olsa. Tüm dünya şok içinde kalsa. Önce UEFA sonra FİFA dağılsa. Olay o derece dramatikleşse ki; çoğu ülke futbol oyununu, sınırları içerisinde süresiz yasaklasa. Kararsızlık bir süre sürdükten sonra dünya kupasına katılamayan ülkeler, doğan haklarından dolayı kupaya çağırsalar. Haliyle biz de çağrılsak.
Turnuva başlamadan önce, iptal edilen turnuvada yaşanan aynı sorun tekrar yaşansa ve turnuvaya katılan tüm takımlar elense. Sadece Türkiye kalsa. Biz elenmesek. Tüm dünyada futbolu adil oynayan tek ülke biz olduğumuz için kupayı bize verseler. Hem de süresiz. Bundan sonraki tüm dünya kupalarını da biz düzenlesek. Katılacak takımların dünya kupasına uygunluklarını da biz karar versek.
Sıkılsak, anlamsızlaşsa futbol. Başka bir şeyler yapsak.
28 Haziran 2010 Pazartesi
2010 dünya kupası temennisi
27 Haziran 2010 Pazar
pazartesi galaksisi
Yaklaşık bir aydır hemen her gün bana NASA’dan mail gelmekteydi. Ben de hep işleri düşünce arıyorlar diye cevap vermiyordum. Sabah kalktım ve iki tane cins, kılıksız Amerikalıyı kapımın önünde gördüm. Dertleri şuymuş pazartesiciler. Ben “hediye kabul etmiyorum”, dedikten sonra aranızdan bazıları NASA’nın para tuzağı olan yıldızlara isim verme olayına girmişler ve benim adıma yıldızlar almaya başlamışlar. Kılıksız Amerikalılar ise “önünü alamıyorum efendim nolur yardımcı olun” demeye gelmiş. “Bakarız” deyip gönderdim dallamaları.
* beyaz yakışmalı,
* geyşa eğitiminden geçmiş olmalı ve öğrendiklerini cariyelikle harmanlamalı,
* yıllardır uğruna zaman harcadığı ama bitiremediği bir uğraşı olmalı,
* çığlıkları kulak cırmalatmamalı – kulağa hoş gelmeli-,
* çirkin fotoğrafı olmamalı
* yapacağım sosyal ve kimyasal deneylerimde gönüllü kobay olmalı
* kuaförü kankası olmamalı bana iki de bir “kazım şöyle, kazım böyle”, diye anlatmamalı
Aslında adıma bir galaksi fena olmaz değil mi pazartesi müptelaları? Ne dersiniz?
23 Haziran 2010 Çarşamba
Şimdi daha iyiyim
hamile - canlı bomba
Genç kızlığa geçiş yemini
adet günlerimden bahsetmeyeceğime!
evlenmenden vermeyeceğime!
kızlığım ve kadınlığım adına yemin ederim:D:D
20 Haziran 2010 Pazar
pazartesi ve rüşvet sorunsalı
Kapitalizm ile olan ilişkimin mide bulandırıcı bir örneği ile bu haftayı selamlıyorum pazartesi müptelaları. Aramızda bazıları durmaksızın bana hediyeler gönderiyor. Danteli havlulardan tutun, tüylü kelepçelere kadar aklınıza ne gelirse. Geçenlerde dünyaca ünlü birkaç kargo şirketi başkanı geldi ve benim adımla bir kampanya yapmak istediklerini söylediler. Sonra nöbetçiler geldi ve şirket ceolarını tekme tokat gönderdik. Bu son uyarım kapitalistler. Defolun ölün!
*”hadi yağmur yağıyor, yürüyelim”,”aman kar yağıyor yürüyelim” diye sama sapan özenilmiş romantik tavırları olmamalı.
*God of war 3’ü ezbere bilmeli. Benim takıldığım yeri hızlıca geçip yine oyunu bana devretmeli.
*Komplo teorileriyle kafayı kırmış olmalı. Her olayın arkasında Amerika ya da İsrail var sanmalı.
*Mitoloji ve destanlar hakkında malumatlı olmalı.
*Alkışlarlayaşıyorum.com’ ve bobiler’i takip edip bana güncel şakaları bildirmeli.
*Sakalları olmamalı.
Bundan sonra kimse bana hediye göndermesin. Zaten gönderdiğiniz hediyelerin kutusunu bile açmadan kötü yola düşmüş sinema sanatçılar derneğine gönderiyorum. Beni hediye ile rüşvet ile satın alamazsınız.
17 Haziran 2010 Perşembe
kısa kısa 6-4
46 yaşındaydı Serkan. Hiç evlenmemişti, hiç doğru düzgün çalışmamıştı. Askerliğini bile yarım yamalak yapmış, üç ay sonra sakat raporu alıp dönüştü. Ne sevgilisi olmuştu şu hayatta ne de yakın bir arkadaşı. Tüm gün odasında televizyon izler, camdan dışarı bakar, bol bol uyurdu.
Bir sabah annesi kahvaltıyı hazırladı ve onu çağırdı. Çok konuşmadan kahvaltılarını yaptılar, zaten çok konuşmazlardı. Annesi, “Çık da yeşil mercimek al, akşama yemeğini yapayım” dedi. Serkan uykusunu alamamıştı “ Nazik konuş benimle senin uşağın yok burada” dedi, bağırmamıştı ama ses tonu tehditkardı.
46 yaşındaydı Serkan. Hiç evlenmemişti, hiç doğru düzgün çalışmamıştı. Askerliğini bile yarım yamalak yapmış, üç ay sonra sakat raporu alıp dönüştü. Ne sevgilisi olmuştu şu hayatta ne de yakın bir arkadaşı. Tüm gün odasında televizyon izler, camdan dışarı bakar, bol bol uyurdu.
Bir sabah annesi kahvaltıyı hazırladı ve onu çağırdı. Çok konuşmadan kahvaltılarını yaptılar, zaten çok konuşmazlardı. Annesi, “Çık da yeşil mercimek al, akşama yemeğini yapayım” dedi. Serkan uykusunu alamamıştı “ Nazik konuş benimle senin uşağın yok burada” dedi, bağırmamıştı ama ses tonu tehditkardı.
Annesi bir an da çıldırdı. Zaten arada bir çıldırır kaderine, yaşadıklarına söverdi. “Sana verdiğim tüm emekler haram olsun, tüm yaptıklarım dizine gözüne dursun” diye bağırdı.
Serkan kahvaltı masasından kalktı ve kendini göstererek “Daha neyin bedduasını ediyorsun kadın. Daha ne istiyorsun benden. Daha ne kadar dibe vuracağım?” dedi ve odasına gidip televizyonu açtı.
Annesi bir an da çıldırdı. Zaten arada bir çıldırır kaderine, yaşadıklarına söverdi. “Sana verdiğim tüm emekler haram olsun, tüm yaptıklarım dizine gözüne dursun” diye bağırdı.
Serkan kahvaltı masasından kalktı ve kendini göstererek “Daha neyin bedduasını ediyorsun kadın. Daha ne istiyorsun benden. Daha ne kadar dibe vuracağım?” dedi ve odasına gidip televizyonu açtı.
15 Haziran 2010 Salı
Narsist Star
Seçmelerde kesinlikle dış görünüşüne çok önem veren, narsist kişilik özelliklerine sahip kişiler seçilecek. Dekolte vermekten çekinmeyen genç kadınlar, kaslı vücuda sahip erkekler, bir adet orta yaşlı çok bilmiş bir adam, bir eski Türkiye güzeli kadın ve mümkünse bir cerrah.
Tüm yarışmacılar kendilerini eski BBG ortamında sanacaklar. Narsistlerin seçildiğini bilmeyecekler.
Kapatılacakları evinde ayna kesinlikle olmayacak. Tencereler dışı boyalı, desenli, içi teflon olacak. Çatal bıçak kaşıklarda yansıtmayacak şekilde boyalı olacak. Evde net bir gölge oluşmaması için ışık bir çok ışık kaynağından azar, azar verilecek. Evdekilerin elinde camdan yapılmış hiçbir şey olmayacak; ki arkasına siyah bir şey koyup ayna gibi kullanmasınlar.
Tüm Türkiye onları izlerken, onlar kendilerini görememenin stresini yaşayacaklar. Dış görünüşleri ile ilgili yegane bilgiyi birbirlerinden alabilecekler ve kıskançlık yalanları doğuracak, yalanlar kavgaları.
Narsist star. En çok kim kendini seviyor?
14 Haziran 2010 Pazartesi
Ak masaya şikayet dilekçem
Değerli AK MASA
Sözlerime daha önce yaşadığım köpek pisliği sorununu kolaylıkla halletmemde yardımcı olduğunuz için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Görevli zabıta memuru Haydar GÜZEL, sorunu güzellikle halletti ve konu hakkında bana gerekli bilgileri verdi. En son olarak da konunu takipçisi olması ile beraber sorunu çözdük. Özellikle olayın üzerinden bir hafta geçtikten sonra telefon sorunun devam edip etmediğini sormanız çok şık ve duyarlı bir tutumdu.
Bu sefer ki problemim ise birkaç komşumun bebek arabalarını ve bisikletlerini apartmanın içine bırakması. Biz giriş katın altında oturduğumuz için bu bisiklet ve çocuk arabaları bizim yolumuzun üzerinde oluyor ve rahatsızlık veriyor. Konu ile ilgili sözlü uyarılarımıza ve şikayetlerimize ne yazık ki bir cevap bulamadık.
Sizden ricam bu konu hakkında yapabileceğiniz bir şeyin olup olmadığını öğrenmek. Eğer AK MASA’nın sorumluluğu ise zaten çözeceğinizden en ufak bir şüphem yok. Eğer sorumluluğunuz dışında ise konu ile ilgili bir öneriniz var mı?
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
pazartesi - yeni pazar oluşumu-
Bu aralar ev ev dolaşıp satış yapanlarla başım dertte değerli pazartesi müptelaları. Geçenler boş bulundum ve duştan yeni çıkmış ıslak saçlarımla kapıyı açıp bu satıcılardan yüz güzelliği olmayan birine “ilgilenmiyorum kardeşim” dedim. Demez olaydım. O günden beri tüm satıcılar bizim evin önünde. Yan ve üst komşumuz evlerini ikişer trilyona kapitalist şirketlere sattı. Artık yan komşum mc donalds, üst komşum starbukcs. Şehir bizim eve doğru akmakta.
- Karbon ölçümünü günlük olarak yapmalı
- Atletizm hakkında malumat sahibi olmalı – ben bu konuda pek ilgisiz ve bilgisizim-
- Çantasında her zaman benim eşyalarım için yeri olmalı
- Beni tanımadan önce, beni rüyasında gördüğü yalanını söylemeli.
- Mazbut bir ergenlik geçirmiş olmalı.
- Site hayatını ve kuralarını bilmeli.
- Duvarlardan atlayabilecek kadar çevik olmalı.
. Bir daha kapıyı açarsam iki olsun. En nefret ettiğim şey bu kapitalist şirketlerin benden faydalanması.
13 Haziran 2010 Pazar
12 Haziran 2010 Cumartesi
kısa kısa 6-3
Bayram namazına insanlar yeni aldıklar bayramlıları ile giderler. O bayram namazına bende herkes gibi bayramlıllarımla gittim. Ne yazık ki önümdeki ergende bayramlıklarıyla gitmişti.
Sıkıştık her bayram namazında olduğu gibi. Safları sıklaştırdık, yağmur yağıyor, cemaat dışarıda kalmasın diye. önümdeki ergen ile aramızda artık hemen hiç mesafe kalmamıştı.
Namaz başladı. Ergen rükuya eğildi, benim gibi, tüm cemaat gibi. Sonra secdeye gitti, benim gibi tüm cemaat gibi. İkinci rekatta ise benim namazı zedeledi. Sadece benimkini ve belki sağımda solumda duran birkaç kişininkini.
Ergenin bayramlığı düşük bel kot pantolondu. Tüm akranlarının olduğu gibi. Eğilip kalkarken beli iyice düşmüştü. İkinci rekatta ise kıçının yarısı açıktı ve benim tam önümdeydi.
alternatif roman yazım tekniği önerisi
10 Haziran 2010 Perşembe
İlk el - ilkel
İlk elin günahı olmaz
İlk oyunları hep sen kazandın.
Ben de kendimi böyle avuttum.
Sen ise kazandıkça abarttın
Çirkin kahkahaların kulağımı tırmaladı
Açık ağzındaki salyalar midemi kaldırdı.
Tiksindim senden, iğrendim…
Sonra da
İlkelin günahı olmaz
Zavallı geliştirememiş kendini
Ben de kendimi böyle avuttum.
Sansar anti kapitalist
Kapitalizmden ve kapitalist şirketlerden öylesine nefret ediyordu ki; zamanla bu nefret hayatının anlamı oldu. Gidip hiçbirinin camlarını kırmadı ya da önünde bomba patlatmadı.
Ne mi yaptı? İçlerine sızdı. Bir ay mc donald’s’da çalıştı. Oradaki diğer çalışanlar ile cıvık cıvık bir arkadaşlık inşa etti. Köftelere tükürdüler beraber, patateslere ayakları ile bastılar. Aptal iş arkadaşları ile bunları yaparken o bir yandan tüm bunları kaydediyordu.
Bir ay sonrada burger king’de çalıştı. Aynı planı kusursuzca burada da sergiledi. Hatta meşrubatlara daha büyük iğrençlikler yaptı. Kentucky’de ise en büyük hareketini yaptı ve bir müşteri ile tekme tokat kavga etti. Tabiî ki bununda kaydını almıştı.
Düşman olduğu hemen tüm şirketlere bunlar yaptı. Daha sonra da bu görüntüleri facebookta, twitterda , ekşi sözlükte, şurada burada yaydı. Klavye delikanlıları içlerindeki kapitalizm düşmanı tüm bu görüntüleri yaydı. Paylaşım çığ gibi büyüdü.
Sonra ne mi oldu? Şirketler pek etkilendi.
Hani farklı son olsun, kanlı son olsun, ölümlü son olsun dersek; kapitalist genç evinde ölü de bulunabilir.
Acaba buz dolabına mendilci çocuk kilitlemek mcdonad’s ı ne kadar etkilemiştir?
9 Haziran 2010 Çarşamba
Sonuç - Son us
EV
Doğru cümlem şu olacak. Beklediğimden çok daha iyiydi.
Dizi oyuncularını sinemada görünce bendeki etkisi azalıyor açıkcası. Belki çok iyi oynuyorlar bilemem, ben pek oyunculuktan da anlamam açıkcası. Ama her hafta bir şekilde gördüğüm, rastladığım adamları sinemada görmemeyi yeğlerim.
Ağlaması, zırlaması çoktu. Gerilimi güzel yansıtmışlar. Bazen bana çokmuş gibi gelse de dozu fena değildi.
Rehin alan adamı tanımadım, filmin internet sitesinde dahi yazmıyor, konuşması biraz Okan Bayülgen koksa da beni etkilmeyei başardı. Bir kimyacıya göre, hatta birçok ödül sahibi bir kimyacıya göre bu sosyolojik konuya bu kadar eğilmesi ilginç. Biraz daha tekleyen; derdini, meramını anlatmakta sorun yaşayan bir tip yaratsa belki daha başarılı olurdu. Filmin sonunda da elini kolunu sallaya sallaya gitmesi yapımcıların " Bu tutarsa devamını çekeriz hacı" mantığını güttüğünü düşündürdü bende.
Ben sadece ilk filmini izlesemde biraz "Testere" havası var. Olsun bence sorun yok.
Oyunu kimin başlattığı değil, kimin bitirdiği önemlidir. Filmin önermesi.
hamiş: İki kez elektrikler kesildi.
Elçin' e özlemle
Kaşlarını değiştiren katil
Birçok kez robot resmi yapılmış olmasına rağmen onu yakalamadılar. Çünkü her seferinde kaşlarını değiştirdi. Kısalttı, ortasını birleştirdi,inceltti… Ama hiç yakalamadı.
sorgu tekniği
Kapıdan çıktıktan birkaç saniye sonra tekrar aynı odaya girer ve merak ettiği şeyi sorardı. Onun taktiği buydu. Böylelikle karşısındakini en savunmasız anında yakalar, yakalayamasa da rahatsız ederdi.
Yakuza ve Kürt
Bir kan davası hikayesi
Yakuza genç bir kürt kızını sever ama ailesi, "Bizde yakuza kız verilmez." diyerek yüz çevirir.
Bunu gururuna yediremeyen jakuza, kızı kaçırır. Kürtler japonyaya gidip "Biz de sizin kızınızı istiyoruz" derler ve olaylar gelişir..
şöyle gelişir bol bol kavga dövüş.
şizofrenin artisliği
-Neden kendi kendine konuşuyorsun?
-Başka kim benimle konuşmaya layık olabilir ki?
7 Haziran 2010 Pazartesi
pazartesi ve kıskançlık cinayetleri
* Klima çarpmamalı
* Boya badanadan iyi anlamalı.
* Tüğ ve tüy sorunu olmamalı
* Uyku hapı müptelası olmalı
* Hiçbir kavgayı kaybetmeyecek kadar güçlü olmalı
* Şeffaf sütyen askısı kullanmalı –dahiyane bir fikir-
Kavga eden iki kadını izlemek eğlenceli olabilir. Ama lütfen birbirinizi öldürmeyin. Ya da cesedi yok edin.
5 Haziran 2010 Cumartesi
kısa kısa 6-2
Küçükken hep döverdim onu. Bazen de onu dövenleri döverdim. En güçlüleri bendim. Sonra okul başladı. Ondan daha zekiydim. Tüm notlarım ondan daha iyiydi. Çalışma hayatımız başladı. Ondan daha saygın bir işim ve daha dolgun bir maaşım vardı.
Sonra bir gün onun nişanlandığını duydum.” Kim bakar ki ona.” diye içimden geçirdim tüm kibrimle. Bir gün nişanlısı ile onu gördüm. Kız çok güzeldi. Bırak ona fazla olmayı bana bile fazlaydı.
Selam verdim, hal hatır sordum. İçimi kemiren kıskançlığımı dışa vurmadım. Selamımı aldı ve “ Ya sende iyice saçları döktün be” dedi sinsice gülerek.
Gülümsedim ve uzaklaştım.
Ben onu ilk kez kıskanmıştım ama aklı sıra bana laf sokarken fark ettim ki o da beni deli gibi kıskanıyordu.
4 Haziran 2010 Cuma
Hüzüntü nedir?
Üzüntü ve hüznün aynı anlamda olduklarını düşünmüyorum. Hüzün daha içsel ve derinlikli bir duyguyu anlatır. Üzüntü ise daha sığdır ve daha ortadadır. Hüzüntü ise kalbin en içinden gelen en içten gelen paylaşılamaz mutsuzluğu ifade eder.
öylesine bir diyalog
“Onu sevmiyorum aslında” dedi. “En başta iyi bir insan değil. Hırslı, ihtiraslı, inatçı. Anlaşmak öyle zor ki. Gözlerini seviyorum ama bakışların sevmiyorum.”
“ Senin için ne ifade ediyor peki?” dedim.
“Cinsellik” dedi. “Biliyorum bu sana saçma gelecek. Çok şişman ve ona rağmen kuru bir kıçı var. Göğüsleri muhtemelen göbek deliğine geliyordur. Yağlı bir cildi var. Tatsız bir esmerliği... Yine de içimden bir his onu becermek istiyor.”
“Onu düşünerek otuz bir çekiyor musun?” dedim.
“Bazen” dedi. “Bazen başrolde o oluyor, bazen de yardımcı kadın oyuncu” dedi.
3 Haziran 2010 Perşembe
şiir benzeri ürün
Ama birbirimizsiz de yarımız.
Uyumsuz olsak ta ahenkliyiz.
Hem uyumu kim ister ki?
özeleştri: tam anlamı ile şiirden aradıklarımı vermese de içindeki doneler fena değil.
2 Haziran 2010 Çarşamba
kısa kısa 6-1
Yaşlı adam tüm yalnızlığı ile beraber evinde camının önünde; elinde gazete, yanında televizyon kumandası ile oturuyordu. Kimi kimsesi vardı ama onları görmeyeli çok olmuştu.
Gazetesini okudu ve politikacılara sövdü. Üç gün önce maçı kaybeden takımına sövdü. Camdan dışarı baktı ve okulu asmış çocuklara kızıp içinden sövdü.
Televizyonda haber kanalını açtı. Hiçbir şey yoktu. “Ulan ne sıkıcı gün bir şok haber olsa da izlesek. Uçak falan düşse, suikasta falan olsa ya da bir yerlerde bomba patlasa” dedi.