26 Kasım 2012 Pazartesi

pazartesi - cd


Çarşamba günü kuzey yarımkürede sokağa çıkma ve camdan bakma yasağı ilan ettim ve biraz yürüyüş yaptım pazartesi spesifikleri. Ellerim ceplerimde ıslık çala çala yürümeyi öyle özlemiş ki. Eski günleri düşündüm, gelecek günleri düşündüm, dünyanın halini düşümdüm, küresel soğumayı düşündüm... Düşündüm de düşündüm. Sonra gözüme bir şey çarptı, uzun uzun onu da düşündüm.

*Yedek parçası bulunabilmeli.
*Entegrasyon ve uyum sorunu olmamalı.
*Kendisini dünya vatandaşı olarak tanımlamalı.
*Hipnotize olmaya yatkın olmalı.
*Arkadaşlarımdan nefret etmeli.

Bazı evlerin balkonlarında cdler asılı. Yine bazı arabaların dikiz aynalarında da cd asılı. Bunun bir manası olmalı. Muhtemelen isyankarlar arası bir haberleşme. Bu ev ya da bu araba isyana destek veriyor, isyan hayali kuruyor demek gibi bir mesaj veriyor. Hemen sıkıyönetim ilan ettim ve cdsi olan herkesi toplattım. Şimdi toplama kamplarında topluca oturuyorlar.

24 Kasım 2012 Cumartesi

ovacık - "ilk'e bağla"


Yemeği çok kaçırdığım bir gece, maden suyu almak için markete çıktığım zaman kaçırıldım. Polise de söylediğim gibi dört kişilerdi, biri arabayı sürüyordu, dördünde de kızıl peruk vardı, dördü de esmerdi ve sakal bıyıkları yoktu, dördünü de ilk kez görüyordu, dördü de çok kuvvetliyli, dördünün de silahı yoktu, kendi aralarında da, benimle de bir kelime bile konuşmadılar. Siyah bir kartalın arkadasında Ovacık'a kadar gittik. Beni iyice  dövdüler, bolca bacaklarıma vurdular, ayağa kalkamaz hale geldiğimde de oradaki alıç ağacına bağlayıp gittiler. Dövmemeleri için yalvamış olsam da umursamadılar, nedeni sorduğumda da cevap vermediler. Diğer gün öğlene doğru ayıldım sanırım. Güneş tepemde olsa da alıç ağacının gölgesi beni koruyordu. Çok derin bir susuzluk hissettim uzun süre. Tüm gücümle iplere asılsam da çözemedim. Çaresizce öleceğimi düşündüm. Uzaklardan arada sırada araba sesi geliyordu ama ben arabanın sesini zor duyduğuma göre arabadakiler beni duyamazdı. "İmdat!" diye bağırdım arada sırada. Sonra kendimi, beni bulacakların yerine koydum. Bu ıssızda birinin "İmdat!" diye bağırdığını duysam ne yapardım? Kesin arkama bile bakmadan topuklardım. Ondan bağırmaktan vazgeçtim. Zaten susamış olduğumdan her bağırışımda boğazım acıyordu.

Üstüme bir tevekkül çöktü. Ölürsek de ölürüz, buraya kadarmış havasına girdim. Sonra renkler kararmaya başladı, bayılmışım. uyandığımda her yanım koyundu. iki çoban köpeği bana doğru havlıyordu. yaşlı bir adam dua ederek başımdan aşağı su döktü, bir daha bayıldım ve hastanede gözümü açtım.

Polis soruşturmasından bir şey çıkacağını bir an bile düşünmemiştim zaten. ağzımla burnum yer değiştirmemiş olsa yalan söylediğimi bile düşünebilirlerdi. yaralarım iyileşti, korkularım azaldı ve eskisi gibi kendi başıma dışarı çıkabilmem bir yılımı aldı. bir öğleden sonra çekirdek almak için evden çıktım ve kuruyemişçinin önünde beni yine aldılar. tarife ilk seferden farklı değildi. Önceden izlediğim korku gerilim filmini tekrar izler gibi olduğumdan eskisi kadar korkmadım da, ağlamadım da, yalvarmadım da. yine ovacığa gittiğimizi anlayınca sevindim bile geçen sefer başımda dua eden amcayı bulup teşekkür edememiştim, belki bu sefer nasip olur diye düşünüm.

aynı alıç ağacına bağlayıp gittiler. geçen seferden farklı olarak arabayla geri geri gelip egzos borusunu kafama kadar yaklaştırıp beni dumana boğdular. sanırım gaz yaradı ve daha çabuk bayıldım. yine susuzlukla uyandım ve her şey istediğim gibi gerçekleşti; geçen seferki amca beni yine buldu, koyunlar ve çoban köpekleri ile barebar. başımdan aşağı su boca ederken,

"Neden seni böyle dövüyorlar? Onlara ne yaptın?" dedi.
"Bilmiyorum amca", dedim.
"Var bir şeyler var", dedi

O " Var bir şeyler var" demesi iyileşirken beynimi kurcaladı durdu. ne olabilirdi ki?


"""hiçbir şey ilk sefer ki kadar acıtmıyor, gibi..."""

19 Kasım 2012 Pazartesi

pazartesi - renkli kartpostallar


Kapitalist şirketlerle aram sineklerle olduğu gibidir pazartesi müebbetçileri. Nasıl sinekler benden korkar camımdan içeri giremezlerse, o şirketler de aynı sebepten kapımdan içeri giremez. Her ne kadar o şirketleri horlasam da, bana hemen her gün renkli parlak kağıtlarla kampanyalarını kartpostal olarak göndermekten vazgeçmemeleri gururumu da okşamaz değildir. Sanki cevap alamayacağını bildiği halde sevgiliye gönderilen mektuplar gibidir onlar.


*Duvağını hiç çıkartmamalı
*Sahte polis rozeti olmalı.
*Ağlarken makyajı akmamalı.
*İnsanlara beni spontane tercüme etmeli.
*Yaşa basmamalı.


Hiçbir komşumun posta kutusunu asla karıştırmam ama geçen bir tanesinde bana gönderilen kartpostallardan gördüm. Açtım baktım bana gelenlerin aynıları ona da gelmiş. Ne kadar zarif insanlar şu kapitasit şirketler değil mi? Komşularım kıskanmasın, komşu hakkı vardır diye o sıradan insanlara da aynı kartpostallardan gönderiyor. Unutmazsam bir listemde onları onure etmeliyim. Şık haraketler bunlar.

12 Kasım 2012 Pazartesi

pazartesi - muhteşem yüz kırk sekizler


Hayatımla ilgili en mutlu olduğum notka hiçbir günümün diğer günüm gibi geçmemesi pazartesi rutinleri. Sanırım adrenalin bağımlılığına yakın bir durumdayım. Daha iki gün önce, yüz kırk sekiz kişinin sessizce benim sokağıma doğru yürüdüğünü hissettim, sonra camdan baktım, hislerim beni bir kez daha yanıltmamıştı. Film başlıyor diye içim kıpır kıpır oldu.

*Musallat olduğu birileri olmalı.
*Sağı solu belli olmamalı.
*Çantasında her zaman bebelere balon olmalı.
*Depderin kokmalı.
*Diplomatik pasaportu olmalı.

Sokağıma girenler kendilerine muhteşem yüz kırk sekizler diyen bir gruptu. Hepsi zombi gibi camımın önüne dizildiler ve köstekli saatlerini çıkartıp pencereme doğru sallamaya başladılar. “Yeşil bir vadidesin... Üzerine bir ağırlık çöküyor... Göz kapakların kapanıyor...Uyuuuu....”, diye hep bir ağızdan derin derin konuşmaya başladılar. Akılları sıra beni hipnotize edecekler. Hemen duvar saatimi çamaşır ipiyle bağladım ve camdan sallayarak “Daaalın lan” dedim. Dağıldılar.

4 Kasım 2012 Pazar

pazartesi - şarap kalbe iyi gelir

Hayatta zevk aldığım sayılı şeylerden biri de şaraptır pazartesi köpeköldürenleri. Ruhumu terbiye etmek, zevklerime teslim olmamak adına on yılda bir içerim. Geçen cumartesi hesapladım tam on yıldır içmiyorum hemen hazırlıkları başlattım. Siz şimdi içki haram falan diyeceksiniz ama ben sarhoş olmadığım için bana haram olmuyor; içip içip sapıtmadığım için de kötü örnek olmuyorum.

*Çeyizinde keleş olmalı.
*Sorunlarımızı düello ile çözme talebimi yerinde bulmalı.
*Sıçmamalı.
*Geri vitesi olmamalı
*Yufka açıp, salça kaynatmalı.

İçeceğimi duyan tüm dünyadaki şarap kolleksiyonerleri sokağa varilleri getirdiler. Ben de tahta kadehimi kaptığım gibi 1947 model chateau cheval blanc variline daldım. İlk yudumdan sonrası biraz kopuk. Belçika’ya savaş açtığımı anımsıyorum sonra incile önsöz yazdım, derken ‘öpüjem’ diye önüme geleni öpmeye başladım. İlkokul öğretmenimi sırada görünce kendime geldim. Sonra bir varil de Kopi Lowak kahvesi içip, uyudum.