3 Ağustos 2010 Salı

Diyalektik - genç yazar kapışması

İkisi de gelecek vadeden, genç yazarlardı. Birbirlerinin yazdıklarını okuduklarında bunu daha iyi idrak ediyorlardı. Kitap piyasasının büyük kısmı o günlerde yaşlı bir erkek yazar ve dindar bir kadın yazar arasında paylaşılmıştı. Gerilim ve fantezi yazarlarının iş yaptığı dönemde bu iki genç yazar net insan üzerinden romanlar üretiyorlardı. İkisinin de tarzları, üslupları birbirinden farklı şekillerde de olsa aynı yönde gelişmişti. Kısa net cümle kurmaktan çekinmiyorlardı. İkisi de en son söyleneceği ortada “lönk” diye okuyucunun gözüne sokmaktan keyif alacak kadar cesurlardı. İkisinin de ara öyküleri abartılı, son düzlükleri ise süratliydi. İkisi de iyiydi.

 

İkisi de iyiydi ama ikisinin de birbirlerine yakın okuyucu profilleri oluşmuştu ve istedikleri kadar büyüyemiyorlardı. Teknolojiyle ve özellikle internetle arası iyi olan, üniversite öğrencisi, apolitik, yalnız, ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir okuyucu çevreleri vardı. En çok satılan listelerinde adların gözükmese de internet sitelerinin tekil kişi hitleri hiç de fena değildi.

 

İkisi de hırslıydı aynı zamanda. Daha çok okunmak ve yurt dışına açılmak istiyorlardı. Özellikle yurt dışı amaçları için iç piyasada çok okunmaları gerektiğini anlamışlardı. İkisinin de aklını aynı soru kurcalarken biri diğerinden bir telefon aldı. Konuşmak, tanışmak istiyordu. Diğeri tabiî ki bu teklifi kabul etti. Birbirlerinden elbette haberleri vardı, birbirlerinin romanlarını içten için seviyorlardı da bunu kimseye söylemeye cesaret edemiyorlardı. Kim kendini sevmez ki ve kim kendinden nefret etmez ki?

 

Bir akşam üstü izbe bir kafede buluştular. İkisinin de ergenliği bu tür yerlerde geçmişti. Konuşmaya havadan sudan konularla başlasalar da; geçen dakikalar yerini daha samimi ve neşeli bir sohbete bıraktı. Futbol konuştular, yaklaşan seçimi, en çok satan listesindeki dindar kadını çekiştiler hatta mankenler hakkında bile konuştular.

 

Mamafih, ne zaman konu divan edebiyatından ya da Cemal Süreya’dan açılsa sohbet kızışıyor ve anlaşamıyorlardı. Ursula Le Guen ya da Allain de Botton hakkındaki fikirleri ise uzlaşacak gibi değildi. Her konuda anlaşabilecek bu iki yazar, konu edebiyat olunca; hırslarına yenik düşüyor ve birbirleri ile çekişiyorlardı. Bu çekişmelerinin sebebi aşikardı. İkisinin de yürekleri meslek hırsıyla, yazma hırsıyla ve başarma hırslıyla doluydu.

 

Üç saatlik konuşmadan sonra davet eden yazar “ Sadede gelmek istiyorum üstadım. Açık konuşmak gerekirse seni bugüne kadar tanımasam da, yazdıkları özenle okudum ve yaklaşık üç saat önce tanıştığım seni tanımandan da tanıyor gibiydim. Birbirimize ne kadar benzediğimizin farkındasın sanırım.”

 

Diğer yazar, “Senin beni özenle okuduğun gibi bende seni özenle hatta kıskançlıkla okudum. Sen de benim tahmin ettiğim gibi karşıma çıktın.”

 

“Bunu duymak çok güzel. Seninle açık konuşmak istiyorum. Eğer iş birliği yapmaz isek bu piyasa da ne uzarız ne de kısalırız.”

 

Bu sözü duyan, davete icabet eden yazar, “Umarım tahmin ettiğim gibi ortak bir roman yazalım demeyeceksiniz. Ben, biri bana bakarken bırakın roman yazmayı adımı dahi yazamam. Hem yaratıcılık özgür bir süreçtir. Yanlış anlama değil seninle, kimse ile böyle bir ortaklığa giremem”

 

“ Hayır üstadım, sen beni yanlış anladın. Ben de senin gibi düşünüyorum. İki kişi bir roman yazamaz. Biz yüksek egoları olan insanlarız. Beraber roman yazmaya başlarsak romanın sonunda sadece birimiz hayatta kalabilir”

 

İkisi de kahkahalara boğulmuştu. Davet eden yazar sözlerine devam etti. “Benim başka bir fikrim var. Adı diyalektik. İkimiz de yazarız, ikimiz de kendimizi satmıyor muyuz? Trt2’ deki uyduruk kültür sanat programına çıkmak ikimiz için de önemli değil mi? Açıkçası üstadım ikimizin piyasada gezinen, magazin programlarına çıkan, bikinili pozlar, frikikler veren şarkıcılardan farkımızın yok. Bu şarkıcı güruhunu gündemde tutan ne? Birbirlerinin arkasından sallamaları değil mi? Yanı çatışmaları. Diyalektik. Biz de seninle aynısını yapacağız. Çatışacağız. Bizim sahamız magazin programları değil; twitter, facebook ve sözlükler olacak. Bu çatışma gazete röportajlarına yol açacak, orada da birbirimize iğneleyici şekillerde eleştireceğiz. Televizyona çıktığımızda da aynısını yapacağız. Bu diyalektik ikimizi de tanınır kılacak. Ne dersin?”

 

Davete icabet eden yazar şaşkındı “ Bu, bugüne kadar kariyerim hakkında duyduğum en akıllıca fikir.” dedi. “Hadi plan yapalım.”

 

Bir hafta sonrası için iki yazarda sözleştiler. Bu sürede konuyu düşünecekler ve birbirlerine söyleyecekleri iğneleyici sözleri hazırlayacaklardı. Fikir sahibi yazar;

 

“ Dikkat etmemiz gereken en önemli şey kantarın topuzunu ayarlamak üstadım. Ortak okuyucularımız azımsanmayacak kadar çok. Pastamızın bölünmemesi için düzeyli akıl oyunları yapmalıyız. Bodrumda bikinili poz veren şarkıcılardan farkımız olmalı” dedi.

 

Diğer hafta ikisi de ellerinde yeni cümleler ile geldiler. Davete icabet eden yazar. “Dostum düşündüm de artık seninle yüz yüze görüşmemeliyiz. Ben burada birkaç iğneleyici söz yazdım. Seni demodelikle ve basitlik ile suçlamayı düşünüyorum. Yazdıklarını okudum zamanların telafisi için sana tazminat davası bile açmayı düşündüğümü söyleyeceğim.”

 

“ Tazminat davası ha! Bunu çok beğendim. Bende seni lafı eveleyip gevelemekle ve başka bir dünya da yaşamakla suçlamayı düşünüyorum. Akşam twitterda ilk lafımı söyleyeceğim sana. Sende on, on iki saat sonra cevap ver. Sadece birbirimizin ekli olacağı msn adresleri alalım. Artık netten haberleşiriz.”

 

  Tamam arkadaşım. Birbirimizi kırmadan bu çatışmayı yönetelim. Umarım ikimizde dünyaca tanınan iki yazar oluruz.”

Hiç yorum yok: