Geçen hafta ben bir gittim geldim pazartesi meddücezirleri.
Her şey çarşamba gecesi üzerinde çakma adidas kapüşonlu eşofman üstü, altına da
çakma nike eşofman altı giymiş, ayakkabısının hangi markanın çakması olduğunu
çözemediğim; yerel kıyafetleriyle varoş bir gencin “Bonzai ister misin abi?”demesiyle
başladı. Geleneksek uzak doğu sanatlarına oldum olası hayranlık beslemişimdir. Bir
varoş gencinin de bu kadim sanata ilgi duyması hoşuma gitti ve onu da teşvik
etmek için en babacan sesimle “Evet delikanlı, çok isterim” dedim
*Ağzıyla içmeli.
*Oto pazarında bir ağırlığı olmalı.
*Televizyon izlerken altyazıları hiç okumamalı.
*Kazanan kadroyu bozmamalı.
*Gizli işsizleri rencide etmeli.
*Ağzından alevler çıktığında, burnunda da dumanlar
çıkmamalı.
*Köpekleri sadece yavruyken sevmeli.
Cebinden çıkartıp sigara gibi bir şey verdi, ben de
bir yandan bonzaideki varoşsal yorumunu irdelerken bir yandan da birkaç bin dolar
verip; “Üstü kalsın genç sanatçı dostum” dedim. Verdiği şey hiçbir ağacın
küçüğüne benzemiyordu; tütün bitkisine posmodern bir gönderme olmalı diye
düşündüm. Sonra elime alıp incelemeye başladım. Kokladım, yaladım, yedim,
vücuduma sürttüm; sonra bir rüyalar bir rüyalar. Öldüm de dirildim sanki. İşte sanat
böyle olmalı; insanın ayaklarını yerden kesmeli hatta öldürüp yeniden
diriltmeli. Tebrik ederim genç varoş sanatçı dostum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder