9 Mart 2014 Pazar

Yeni hayatçı 1-2


ı.
Bir alışveriş merkezindeki saatçinin önünde, tapu kadastro dairesinin kantininde, hipodromdaki erkek tuvaletinde, hayvanat bahçesinde baykuş kafesinin önünde ve sabahın köründe gül mezatında buluşma ayarlamasına rağmen hiçbirine gelmemişti. Her ne kadar gelmemesinin sebebinin isteğimi ölçmek olduğunu seziyorsam da; sabah uyandığımda içimden, ‘Bu son’ dedim.

Bir kız meslek lisesinin çıkışında buldum kendimi. Taşlanmış kot pantolonlar,dar tişörtler giyen, yer çekimine direnen saçlarıyla cinsel açlıkları gözlerinden okunan bir sürü varoş serseriyle aynı ortamdaydım. Beyaz şahin marka arabalardan Dum tıs; çık tak sesler geliyordu ve ben hariç herkesin gözlerinde umut ve heyecan vardı. ‘Ben ne yapıyorum burada ya?’ diye kendime sorduğum anda arkadam biri omzuma dokundu ve “Kusura bakma bekletmek zorundaydım”, dedi. Esmer, biraz dökük saçlı, siyah yeşil bir eşofman takımı giymiş tombulca bir adamdı. Onu görünce gülümsedim. Beyaz şahinlerden biri onunmuş. Arabasına binip şehri amaçsızca turlarken konuşmaya başladık.

“Neden yeni bir hayat istiyorsun?”, diye bana sorarken yüzüme bakmıyor, önümüzdeki parlak kırmızı piç kasa BMW’yi selektör yapa yapa, nedensizce sıkıştırıyordu.

“Borçlarım var. Komiydim, çok çalıştım KOBİ oldum. Rüzgar tesine döndü ve borcum boyumu aştı.”

“Yeni  bir hayat için bunlar yeterli nedenler değil. Hem zaten bu iş sana ucuza da mal olmayacak”

“Para sorununu biraz çözdüm.Batmama neden olan borçlularımdan birkaçı ödemelerini yaptı. Ben sadece eski hayatımı istemiyorum.”

“Kimse hayatından memnun değildir. Ve hemen herkes bir kaçıp gitmeden bahseder. Ben sana o her şeyi bırakıp kaçıp gitmeyi satıyorum. Ya bana doğru nedenleri ver ya da müsait bir yerde indireyim seni.”

“Batma sürecimde kimse yardım etmedi. Annem babam ellilerinden sonra gelen zenginlikleri gidecek diye bana tavır aldılar. Kaynanam, kayınpederim zaten fakirdi, onlardan bana doğacak bir güneş yoktu. Arkadaşlarım var sanırdım; işten, askerden, mahalleden ve askerlikten. Meğersen hiç yoklarmış. Şairin dediği gibi. ‘Ne kadınlar sevdim zaten hiç yokturlar’

“Hiç değil, sadece yoktular”

“Nasıl?”

“Ne kadınlar sevdim zaten yoktular. Şiirin adı bu, şairi de Attila İlhan”

“Neyse, Meğer benim karım da hiç yokmuş. Hiç aldatmadım onu. Benimle evlenmeden önce yaşayan bir ölü gibiydi. Acıdığım için evlendim onunla ‘Sensiz yaşayamam’, dedi ve ikna da etti beni. Bir hayat kurtarma fırsatı her zaman karşımıza gelmez.

Mesela çocuğumuz olmadı. Sırf onun ergenliğindeki bir intihar girişiminden dolayı. Hayatta tek, yegane istediğim şey bir evlat. Onu verememesine ve evlatlık edinme isteğimi hep şiddetle reddetmesine rağmen sevdim onu. Terk etmeyi de hiç düşünmedim. Ama batımımla beraber bana sırtını döndü. Aşağılamalar başladı. Yemek yapmayı bile bıraktı. Konuşurken yüzüme bakmaz oldu, yok saydı. Enerjisi değişti. Kendimi o kadar çok kötü hissetmeme neden oldu ki anlatamaya Türkçem yetmez Bir gece horluyorum diye uyandırdığında öldürmek istedim onu. Ben doğduğum günden beri horlarım.

Beni ‘sensiz yaşayamam’ diyerek evlemeye ikna etmişti ve gerçekten de bensiz yaşayamaz. İşte en çok bu yüzden istiyorum yeni hayatı ; onu bensiz bırakmak için.”

“Katolik misyoner bir papaz mı olmak istersin, ufak çaplı bir palyaço, cezaevi aşçısı mı yoksa bir belediyenin haşeratla savaş timinin şefi mi?”

“Palyaço!”

ıı.

Hayatımın beş yılı da ‘Sihirbaz palyaço; muhteşem Nuriço!’ olarak geçti. Önceleri düz palyaçoydum. Düğünlerden çocukların pistte koşmamasını engelliyordum, bazen de orta gelirli ailelerin doğum günü partilerine gidiyordum. Eski hayatı ile aynı şehirde yaşamak için  bence daha iyi bir meslek olamazdı. Pür makyaj suratım, türkuaz peruğum ve yastıktan göbeğim ile kimse tanıyamazdı beni. Hem sevdim de işi, çocuklarla iç içeydim.

Damarlarıma işlemiş girişimci ruhum sayesinde hızlıca işleri büyüttüm. Sihirbazlık setlerinden aldım ve küçük numaraların çocuğu kaptım. Şapkadan tavşan da çıkartabiliyordum, küçük bir çocuğu yatırıp etrafından halka geçirerek uçuyormuş gibi de gösterebiliyordum. Zamanla tatlı ve sarışın bir asistanım da oldu ve tek başıma bir saatlik gösterilerden yapabilir hale geldim. Zengin çocuklarının doğum günlerinden güzel paralar kazanıyordum. Hatta asistanım – o zamanlar asistanımdı – yüzünden umutların sömürüldüğü bir yetenek yarışmasında iki evetle bir üst tura bile kaldım.

Asistanımla benim aramdaki iş ilişkisi zamanla aşk ilişkisine başkalaşıyordu. Aşk doğru  kelime mi hala bilemiyorum; tek bildiğim sahnede her istediğimi tereddütsüz, sorgusuz  yapan asistanımın sahne dışında da aynı tavrı sürdürmesi gururumu okşuyor, kendimi iyi hissetmeme sebep oluyordu.

Öte yandan ölüme terk ettiğim eski karımın facebookta birkaç aydır paylaşım paylaşım yapmaması ve  sonrasında mezarlıkların girişindeki bilgi işlem noktalasından ölüm tarihi olarak evlilik yıldönümümüzü, ölüm nedeni olarak da intiharı görmek bana bir şey hissetirmedi. Eve gittim, takım elbisemi giydim ve asistanımla buluşup ve cevabından emin olduğum soruyu sordum, “Benimle evlenir misin?”

Tüm kadınlar aynıydı ya da evlendiğim tüm kadınlar aynıydı. Bu evliliğimin ilk evliliğimden tek farkı ise bu sefer bir çocuğumun olmasıydı. Umduğum kadar mutlu olmasam da gayet mutluydum. Ona eski hayatımdaki adımı verdim.

Bebek bereketi ile geldi. İşlerim açıldı. Eşim anlaşılabilir nedenlerden dolayı yeni asistan tutmama tepki koyduysa da bir cüce ile anlaşarak bu sorunu da aştım. Kira ödemekten kurtulmak için TOKİ’de ev almanı hesabını yaparke bir yandan arabanın kredisinin bitmesini bekliyordum ki, o talihsiz gün yaşandı. Ben bir zengin çocuğunun ilk süt  dişinin dökülmesi partisinden eve döndüğümde karım ve çocuğumun ölüsü ile karşılaştım.
ııı.


Katil benimki gibi beş aileyi daha yok ettikten sonra şans eseri yakalandı.

Hiç yorum yok: