Baştan söyleyeyim kendine güvenmeyen okumasın aşağıdaki hikayeyi. Kimsenin
geceler sürecek kabuslarının mesuliyetini almıyorum. Özellikle hamileler, sakın
ha!
Bir ikiz kız kardeşler varmış; adları Meryem ve Mêryêm’miş, yaşları yirmi
beşmiş, ikisi de lise birden terkmiş. Bu iki kız kardeş Batı Anadolu'nun denize
kıyısı olmayan bir şehrinde, şehir merkezinde uzak bir köşkte aileleri ile
beraber yaşarlarmış. Kız kardeşlerin anne babası cemrenin suya düştüğü gün
doğal nedenlerle – doğalgaz zehirlenmesi - ölmüş. Hiç eş dost, hısım akraba,
konu komşuları olmadığı için cenazelerini belediye kaldırmış. Rahmetlileri iyi
bildiğini söyleyen kalabalık aslında rahmetliler hakkında hiçbir şey
bilmiyormuş.
Cenazeden bir hafta sonra kız kardeşler bahçede, anne babalarının anıları
peşlerini bıraksın diye kılık kıyafetlerini ve özel eşyalarını yakarken;
birbirlerini hiç bırakmayacaklarına ve evlenmeyeceklerine dair yemin
etmişler. O günden sonra merhumların adlarını da hiç anmamışlar.
Yemin ettikleri geceden sonra ikiz kardeşlerin ikisinin de adetleri
kesilmiş, durup dururken ağlar olmuşlar, ayak bilekleri şişmiş, canları ekşi
çeker olmuş, karınları büyümeye başlamış ve aynı gün aynı saatte kendi
odalarında doğumlarını yapmışlar.
Meryem’in de, Mêryêm’in de ikiz kızları olmuş; bebekler birbirlerine
benzedikleri kadar teyze kızlarına da tıpatıp benziyorlarmış. İkizler
kendilerine sorulmasını istemedikleri soruları ikizlerine sormazlarmış hiç.
Bir gün anneler, kızlarını el birliği ile yıkamak için küvete sıcak su
doldurmuşlar ve bebeklerini yıkamaya başlamışlar. Bebekler suyu çok sevdiği
için bir yandan gülüyor bir yanda da ellerini ayaklarını oynatıyorlarmış.
Köşkte o güne kadar hiç böyle büyük bir neşe yaşanmamış. Bıcı bıcı bittikten
sonra Meryem eline havluyu almış ve Mêryêm’e “Karıştırdım kız kardeşim,
benimkiler hangisiydi?” diye sormuş. Mêryêm omuzlarını kaldırmış ve alt
dudağını sarkıtarak “Bilmem”, demiş.
Bitme hissi. Bir hikaye okurken kaç sayfa ya da kaç satır kaldığına bakıp;
bitip bitmeyeceğini, finalin gelip gelmediğini görürsünüz. Ona engel olmak için
bu satırları yazıyorum. Aslında hikaye Mêryêm’in “Bilmem” dediği an bitti.
Bence son, başlangıçtan daha önemli. Bu hikayenin girişi fena değildi ama sonu
tahmin edilemezdi kabul edin; hem de başlıktaki ‘son’ vurgusuna rağmen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder