18 Mart 2014 Salı

Son üzerine son derece ürkütücü bir hikaye - ham-

Baştan söyleyeyim kendine güvenmeyen okumasın aşağıdaki hikayeyi. Kimsenin geceler sürecek kabuslarının mesuliyetini almıyorum. Özellikle hamileler, sakın ha!

Bir ikiz kız kardeşler varmış; adları Meryem ve Mêryêm’miş, yaşları yirmi beşmiş, ikisi de lise birden terkmiş. Bu iki kız kardeş Batı Anadolu'nun denize kıyısı olmayan bir şehrinde, şehir merkezinde uzak bir köşkte aileleri ile beraber yaşarlarmış. Kız kardeşlerin anne babası cemrenin suya düştüğü gün doğal nedenlerle – doğal gaz zehirlenmesi (çok mu soğuk şaka?) - ölmüş. Hiç eş dost, hısım akraba, konu komşuları olmadığı için cenazelerini belediye kaldırmış. Rahmetlileri iyi bildiğini söyleyen kalabalık aslında rahmetliler hakkında hiçbir şey bilmiyormuş.

Cenazeden bir hafta sonra kız kardeşler bahçede, anne babalarının anıları peşlerini bıraksın diye kılık kıyafetlerini ve özel eşyalarını yakarken; birbirlerini hiç bırakmayacaklarına ve  evlenmeyeceklerine dair yemin etmişler. O günden sonra merhumların adlarını da hiç anmamışlar.

Yemin ettikleri geceden sonra ikiz kardeşlerin ikisinin de adetleri kesilmiş, durup dururken ağlar olmuşlar, ayak bilekleri şişmiş, canları ekşi çeker olmuş, karınları büyümeye başlamış ve aynı gün aynı saatte kendi odalarında doğumlarını yapmışlar.

Meryem’in de, Mêryêm’in de ikiz kızları olmuş; bebekler birbirlerine benzedikleri kadar teyze kızlarına da tıpatıp benziyorlarmış. İkizler kendilerine sorulmasını istemedikleri soruları ikizlerine sormazlarmış hiç.

Bir gün anneler, kızlarını el birliği ile yıkamak için küvete sıcak su doldurmuşlar ve bebeklerini yıkamaya başlamışlar. Bebekler suyu çok sevdiği için bir yandan gülüyor bir yanda da ellerini ayaklarını oynatıyorlarmış. Köşkte o güne kadar hiç böyle büyük bir neşe yaşanmış. Bıcı bıcı bittikten sonra Meryem eline havluyu almış ve Mêryêm’e “Karıştırdım kız kardeşim, benimkiler hangisiydi?” diye sormuş. Mêryêm omuzlarını kaldırmış ve alt dudağını sarkıtarak “Bilmem”, demiş.

Bitme hissi. Bir hikaye okurken kaç sayfa ya da kaç satır kaldığına bakıp; bitip bitmeyeceğini, finalin gelip gelmediğini görürsünüz. Ona engel olmak için bu satırları yazıyorum. Aslında hikaye Mêryêm’in “Bilmem” dediği an bitti. Bence son, başlangıçtan daha önemli. Bu hikayenin girişi fena değildi ama sonu tahmin edilemezdi kabul edin; hem de başlıktaki ‘son’ vurgusuna rağmen.

Hiç yorum yok: