Sağ elinde bıçak, sol elinde ise bir erkek çocuğu vardı. “Yaklaşmayın keserim! Daha öncede öldürdüm, yine öldürürüm!” diye bağırıyor, tehditler savuruyordu.
Arkasında duvar vardı, sağı, solu tutulmuştu; önünde ise kırklı yaşlarını aşmış, saçlarını tepesi dökülmüş geri kalanı ise seyrelmiş ve terden sırılsıklam olmuş bir polis vardı. Birkaç adım daha yaklaştı ve “ Arkadaşım yapma!” dedi. Sesi soğuk değildi ama içten de değildi. Dümdüz bir ses tonu, empatinin zerresini taşımayan.
Silahını indirdi ve arkasındaki polis arkadaşına verdi.
“ Silahımı bıraktım ama sağına soluna bak. Kaçamazsın. Buradan iki türlü çıkışın olacak. Ya çocuğu bırakırsın ya da ölürsün. Çocuğunun kılına zarar verirsen yine ölürsün. Şimdi sana bir şans vereceğim. Yani bir hayat şansı, ömrünün son anına kadar hapishanede geçireceksin ama yaşayacaksın. Eğer şu ana kadar işlediğin günahlar için Allah’tan af dilersen inanıyorum ki affedecektir”
“ Çok insan öldürdüm. Beni Allah affetmez”
“ Nerden biliyorsun? Sen kimsin de bunu biliyorsun! Bak şu an elinde bir çocuk var ve onun hayatını kurtarabilirsin. Bir insanı kurtaran tüm insanlığı kurtarmış gibi olur, Allah bunu görecek ve seni affedecektir. Sana yemin ediyorum, her gece senin için, senin affedilmen için bende dua edeceğim. Şimdi bıçağı yere at, çocuğu bırak. Şu an yeni hayatının başlangıcı olsun”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder