10 Haziran 2011 Cuma

Alışveriş Merkezindeki Türbe

Alışveriş merkezinin içinde türbe var. Şaşırıyorum ama o kadar da çok şaşırmıyorum. Sabo hep beni farklı yerlere götürür. Bu en acayibi ama. İçeri girelim, diyor. Yok, diyorum ama dinlemiyor bir şekilde beni içeri sokuyor. Sabo bildim bileli böyledir, bana istediğini yaptırır, tabağımdaki son dolmayı alır yer, kızamam.
İçeri giriyoruz, tabi önce ayakkabılarımızı çıkartıyoruz. Türbede resmi olan sakallı yaşlı adam içerideki yatakta yatıyor. Boyu en az iki metre on santim olmalı, kırlaşmış sakalları ise yarım metre. Başında el örgüsü, kahverengi bir takke var. Ölü gibi yatıyor ama ölü gibi değil. Yatağının yanında kocaman bir yorgan var. Yorgana basmadan kenardan geçip Sabo’nun otur dediği yastıkların oraya geçiyorum. Kırmızı, sert, rahatsız yastıklar. Ortam da çıt çıkmıyor. Sessizliğe ben de uyum sağlıyorum.
Sabo yanıma oturuyor, yüzünde bir gülümseme var. Türbedeyiz ama ikimizin de aklında dua etmek yok. Sessizliği yerdeki kocaman yorganın açılması bozuyor. Yorganın altında yedi sekiz tane çekik gözlü çıkıyor. Japon mudur, Tatar mıdır, Çinli midir hiçbir fikrim yok ama hepsi de Ninja gibi duruyor. Sabo’ya bakıyorum, “ Nasıl ya? Ben bu yorgana basıp geçmedim mi? Bu adamlar orada nasıl durdu?”. Sabo gülüyor, yüzünde şaşkınlık yok. Demek ki çekik gözlüleri biliyor. “ Sen yorganın yanından geçtin, ondan üzerlerine basmadın” diyor. Ninjamsılar yorganın içinden çıktılar, dikildiler, hepsinin üzerinde beyaz bir entari var. Ayağa kalktıklarında dikkat ediyorum da hepsi kısa adamların, beni şaşırtmaktan memnun gibiler.
“ Bu ne ya Sabo?” diyorum, " Kim bu adamlar?”. Adamların Türkî Cumhuriyetlerden geldiğini, özel bir görevleri olduğunu söylüyor Sabo. Özel görev ne diye sormuyorum. Ortam öyle acayip ki bilmek istemiyorum. Bilirim başım ağrır, bilmesem daha iyi diye bir his çöküyor üstüme. Türkî Ninjalarla müslümanca selamlaşıyoruz; Selamın aleyküm, Aleyküm selam. Arkalarındaki camda insanların biriktiğini söylüyor biri. İstediklerini verelim de defolup gitsinler diyor en uzun olan. Ninjalar entarilerini çıkartıyorlar. Anadan üryanlar ve cama arkalarını dönüp kadın gibi hareketler yapıyorlar. Kıçlarını sallıyorlar elleri ile penislerini saklayıp öpücük atıyorlar. Bu işlem bir iki dakika sürüyor. Şaşkın şaşkın izliyorum. Saboya bakıyorum onunda yüzünde bir mahcubiyet var. Kaç yıldır tanıdığım Sabo’yu ilk kez mahcup görüyorum, en az camdan soyunana Türkî Ninjalar kadar ilgimi çekiyor görüntü. Nasıl bir yer burası ya? Bunlar ne? Bunlar bu koca yorganda kesin sabaha kadar sevişiyorlardır yedisi sekizi birden.
“ Sabo burası neresi? Neden beni buraya getirdin?” diyorum. “Hadi çıkalım” diyor. Kalkıyoruz, girdiğimiz gibi saygıyla, sessizce önce türbe benzeri dükkânı, sonra alışveriş merkezini terk ediyoruz. Ben bir yalan uydurup gördüğüm ilk dolmuşa biniyorum ve Sabo’dan ayrılıyorum. Beni hep Sabo arar buluşurduk, artık Sabo aramıyor.

Hiç yorum yok: