Kızılım, kırmızım, istisnai durumum, tünelin sonundaki ışığım…
Bugün ilk kez seni o bordo kazaktan daha farklı kıyafetle, kırmızı kazakla gördüm. Neşen yerindeydi, gülüyordun… Çok güzeldin.
Yine uzun uzun izledim seni. Sonra bir an yok oldun? Meğersem dışarı çıkmışsın. Sanırım sigara içiyorsun? Bilemiyorum da.
Kel bir adamla uzunca konuştun. Yüzün gülüyordu, derin bir kıskançlık hissettim, sonra adam gitti senin yüzün hala gülüyordu…
İncecik bileklerin var bugün fark ettim, bembeyaz ve zarif. Çay dolduruşunu izlerdim, içtiğim üç çayı da sen doldurdun, tepsiye sen koydun. Masamıza yeni bir garson baktı, Hasan’ın üzerine çay döktü, sonra bir başka garson başka masanın hesabını ödetti. İdris faciasından bahsetmiyorum bile. Sen orada olduğun sürece oradayım.
Dükkâna girer girmez gözlerim seni arıyor, ya yoksan ihtimalinden deli gibi korkuyorum. Ölene dek orada çalışmayacaksın, bir gün gittiğimde olmayacaksın, sonra gittiğimde yine olmayacaksın, sonra gittiğimde yine olmayacaksın… İşte o zaman ne yapacağım bilemiyorum?
İşte ondan her eve dönüşüm bir elveda gibi oluyor bana.
Çok saçma bir şey oldu dönüşte, arabada rober hatemo, beyazlar içinde sen, çalıyordu. Baktım şarkıyı söylüyorum ve seni düşünüyorum.
Pazar günü kuzen buluşmasında Fahriye ve Gülay’a bahsettim senden. Gülay tam anlamadı ama Fahriye durumu sevdi. Hiç tanışma büyü bozulur dedi. Ben inanmıyorum.
Çıkışta kitabı yine unutmuş gibi yaptım, Zehra. Yanımdaki yastığın altına sakladım. Bu seninle konuşacağım manasına geliyor. Tabi cesaretimi toplarsam, hem belki şansım varsa bir şaka yaparım ve yakından gülüşünü izlerim. Hatta kokunu duyarım. Tabi şanlıysam…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder