12 Şubat 2011 Cumartesi

bir ödül töreni teşekkür konuşmam

Bugünden elli yıl sonra kendimi bir genişçe bir salonu olan bir evimin salonunda, şöminenin karşısındaki sallanan sandalyemde, dizimi örten bir battaniyem ve kalp hizamda kocaman bir arması olan parlak koyu bordu robdöşambrımla hayal ediyorum. Evde birkaç çocuk var ve kaçı benden bilemiyorum. Torunlarım, çocuklarım, dostlarım ve mini etek giymiş hizmetçilerim var. Karmaşık da olsa bir düzen içinde hareket ediyorlar ve benim yokluğumun düzenlerini kısa vadede bozacağını düşünmüyorum.

Elimde şu an doğmamış ama o zamanlar için yetenekli genç yazar olarak tanınan bir yazarın romanı var. Yazdıklarını içten içe çok beğensem de; ne kadar beğendiğimi ne kendimle, ne de başkası paylaşmayacak kadar çok kıskanıyorum. Fikrim sorulduğunda ise “ Ben onların yaşındayken yeni fikirler üreten ve hiç durmayan bir fabrika gibiydim, günümüz yazarlarındaki temel eksiklik yaratıcı düşünce ve üslup.”, diyorum. Zaten çok da fikrimi soran yok.

Sonra gözüm şöminenin solundaki camdan rafları olan cam dolaba takılıyor. Aldığım ödülleri koyduğum camdan dolap. Bazısı önemli yarışmalardaki ödüller, bazısı yurtdışından kazandığım ödüller, bazısı da özel okulların sırf ben oraya gideyim de para vermiş öğrenciler ünlü görsün diye verilmiş ödüller… Sonra gözüm bugün burada aldığım ödülün olduğu rafa gidiyor. Sonra da şu an elimde olan ödüle. Bugünü düşünüyorum ama aradan yıllar geçtiği için hatıralarım puslu. Bu ödülü kim vermişti anımsamak için yerimden zar zor kalkıp, dolabı açıp ödülü elime alıyorum. Üzerindeki yazıyı zar zor okuyorum. Sonra da kendi kendime “ Amma çok ödül almışım ya, bunu anımsamıyorum bile, neden Nobel’imin yanına koydum ki?” deyip ödülü bir rafa koyup, sallanan sandalyeme oturup, battaniyemi dizime örtüm uyukluyorum.

Teşekkürler.

Hiç yorum yok: