Sabah bakkaldan dönerken her zaman ki gibi başım önümdeydi ve saçma sapan bir şarkıyı mırıldanıyordum “dongi dongi dongi dongi….” Bir anda ayaklarımın arasında küçük kahverengi bir böceğin geçtiğini fark ettim. Ezmemek için ayağımı kaldırdım ama ezip ezmediğimden emin olmak için arkamı döndüğümde böcek yoktu. Ayakkabılarımın altına baktım ve böcek ölüsünü görmedim. Ben uyku sersemiydim ve böcekler bazen tahmin edemeyeceğim kadar hareket ederler diye düşündüm ve yoluma devam ettim.
Televizyonun karşısındaydım ve sabah programlarındaki arabesk şarkıcılarının üzerimdeki anlamlandıramadığım sakinleştirici etkisinden faydalanıyordum. Derken dışarıdan bir kadının çığlığını duydum. Varoşun göbeğinde yaşıyordum; kadın ve çocuk çığlıklarını alışkındım. Yarım dakika kadar sonra aynı çığlığı bir kez daha duydum. Aynı uzunlukta ve aynı sesle. Bir kişi iki kez aynı çığlığı atabilir miydi? Ben hiç çığlık atmamıştım ama son iki duyduğun çığlığın bire bir olduklarından tamamen emindim. Dikkatimi televizyondan çektim ve üçüncü çığlığı bekledim. Bir dakika oldu, olmadı aynı çığlığı üçüncü kez duydum. Kafamı toparlamaya çalışırken dördüncüyü, bir terslik olduğunu sezdiğim an beşinciyi, evin kapısından çıktığımda altıncıyı, sokakta şaşkın şaşkın etrafa bakarken yedinciyi duydum. Ben sürekli yer değiştiriyordum ama sesin tınısında bir farklılık olmuyordu.
Sesin bir kaynağı olmadığını, seslerin kafamın içinden geldiğini idrak ettiğimde sanırım beş yüzüncü çığlığı duymuştum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder