9 Aralık 2010 Perşembe

0 rh -

Onu ilk gördüğüm an bir farkını hissetmiştim. Kimse gibi yürümüyor, kimse gibi konuşmuyor, kimse gibi gülmüyor ve kimse gibi düşünmüyordu. Sanki gezegenimize bizi incelemek için gelmiş uzaylı gibiydi. Kimseyi yargılamıyor, aşağılamıyor ama kimse gibi de olamıyordu. Bu farklılığıydı beni benden alan.

 

Zamanla tanıştık, ondan hoşlanmam onun da hoşuna gitti. Tanıdıkça, uzaylı tasvirimin abartılı olduğunu gördüm. O da diğer kadınlar gibi alışveriş merkezlerinde kendini kaybediyor, altyazı okumayı sevmiyor, mahalle baskısından çekiniyordu. Onu sevdiğimi söylediğimde sevindiğini belli etmemeye çalıştı ama laf arasında şunu söyledi “ Farklı olmalısın ama farklı olurken saçma olmamalısın. Farklılık içinden gelmeli, eğreti durmamalı üzerinde. İşte ben böyle bir adam, böyle bir ilişki arıyorum”

 

Dediklerini tam anlamamıştım ama cümlelerinin kalbinden geldiğine emindim. Biliyordum ki aradığı farklılıktı. Kendi de ondan dolayı farklıydı. Sıradan bir sevgili elbette onun için olmazdı. Bende farklı biri olmaya böylelikle karar verdim.

 

Ona yazdığım ilk mektupta zombilerden bahsettim. Onu zombi olduğunda bile öldürmeyeceğime söz verdim. Okuduktan sonra gülümsedi ve bana göz kırptı. Kalbim öyle hızla çarpmaya başladı ki sıcaklığını hissettim. Bir başka gün arkadaş ortamında her zaman kravatımla uyumlu slip don giydiğimi söylediğimde artık onun da benden hoşlandığını hissettim. O da anneannesinin lenslerini, takma dişleri ile aynı kavanozda sakladığını anlatan bir hikâye anlattı.

 

Doğum günü yaklaşıyordu ve büyük bir farklılık yapıp onun gönlünü kazanmalıydım. Vereceğim hediyeye öyle sevinmeliydi ki; ilişkimiz başlamalıydı. Yıl dönümümüzü, doğum gününe getirerek büyük bir çakallığı da imza atmak içimden geçendi. Ama ne yaparak onun gönlünü kazabilirdim, kimsenin aklına gelmeyecek bir hediye ne olabilirdi?

 

Günlerce bu soru beynimi hatta kafatasımı kemirdi. Çıldırmak üzere olduğum bir sabaha karşı ise çözümü buldum ona vereceğim hediye hem hayati bir önem taşıyacaktı hem de farklılığı sayesinde kalbini kazacak, hatta fethedecektim.

 

Kan grubu 0 rh –‘di. En az bulunan kan. Tam onun gibi, onun farklılık erkezlim yaşam tarzı gibi. Tüm bu farklılığının temelinde, aradığı adamda da farklılık aramasında kan grubu rol oynuyordu. Askerdeyken 0 rh – olan arkadaşlara her üç ayda bir kan verdirirlerdi. Televizyonlarda, radyolarda bazen acil kan duyurularında hep bu kan grubunun ilanı olurdu.

 

Biraz para harcadım, bolca yalan söyledim ve iki ünite 0 rh – kan buldum. Pıhtılaşmasını engelleyen kimyasallardan ve korunmasını sağlayan küçük termoslu kaplardan da aldım ve sevgilime hediye olarak iki ünite kan hediye ettim.

 

“Geri zekalı mısın sen ya!”, diye bağırdı bana. Ellerini yumruk yaptı ve göğsüme birkaç tane yumruk attı. Şaşkınlıktan hareketsiz bir biçimde onu izliyordum. Birkaç cümle geveledim ama ne o, ne de ben bir şey anlamadık. Son hatırladığım “Defol git hayatımdan!” diye bağırmasıydı. Elimde iki ünite kan evin yolunu tuttum. Birkaç gün salak gibi dolandım, pek bir şey düşünemedim. Sonra da kanları Kızılay’a verdim.  

Hiç yorum yok: