23 Nisan 2010 Cuma

Manav

Kahramanımız ne mi demiştir manava? Üç yıllık komşuluklarının getirdiği samimiyetlerine dayanarak, " Eğer bir ay içerisinde gelmezsem evdeki eşyaları satıp ev sahibine olan iki aylık kira borcumu öde abi. Artanla da bakkala olan borcumu ödersin. Kalanla da sana olan borcumu alırsın.".

"Tamam, ben hallederim" demişti manav Nuri. "Korkma, sen öğrencisin. Hiçbir şey olmaz; gider, gelirsin." Nuri Abi'nin bu sözleri her ne kadar kahramanımızı cesaretlendirmese de, korkusunu bir nebze azaltmıştı.

Kahramanımız İranlı bir üniversite öğrencisiydi. Türkiye, İran'daki üniversitelere denklik verdiği haberini alır almaz Türkiye'ye geçiş için başvurmuş ve kabul edilmişti.

İran'daki baskı ortamından kaçmak için bundan daha güzel bir fırsat olamazdı. Azeri kökenli olduğu için Türkçe'yi öğrenmeye yatkındı. Bir hafta da işlemlerini halletti ve kaçar gibi Türkiye'ye geldi. Türkiye'de altı yıldır iktisat okuyordu. İstese okul dört yılda bitirebilirdi mamafih; ülkesine dönememek için uzatıp duruyordu. En son ise üç yıl önce İran'a gitmişti.

Ülkesinden gelen haberler iç karartıcıydı. Rejim değişmişti ve zaten çok özgür olmayan İran, değişiklik ile daha da yaşanması zor bir ülke haline gelmişti. Abisinin siyaset yüzünden hapse atıldığını öğrenmese dönmezdi ülkesine ama artık yalnız kalan annesinin yanına gitmesi gerektiğini de biliyordu.

Türkiye'de okuyan bazı İranlı arkadaşlarının ülkelerinde başına gelenlerin haberini almış ve korkuyordu. İran'da da zorunlu askerlik vardı ve kimi arkadaşları ülkesine girer girmez silah altına alınmıştı. Orası İrandı ve kanunlar yazıldığı gibi okunmazdı. Mevcut İran rejimine mualif İranlı öğrenci gençler, Türkiye de gizli gizli toplanıyor ve neler yapabilecekleri hakkıda konuşuyorlardı. Bu gençlerden bir kısmı da ülkelerine girer girmez ya hapse gönderildi ya da gayrı resmi şekilde idam edildi. Kahramanımız bu tür oluşumlarda da bulunmamıştı ama korkuyordu. Korkmakta da haksız değildi.

Acaba tekrar buralara dönebilecek miyim diye düşünerek üç yıldır oturduğu evinin bulunduğu sokağın sonundan sola döndü.

Ülkesine ayak bastığında ise hiçbir şey korkutuğu gibi olmadı. Sorunsuz bir şekilde ülkesine giriş yaptı ve annesinin yanına gitti. Abisi hapisten yeni çıkmıştı. İşkence gördüğü belliydi. Çok zayıflamış, hırpalanmış hatta yaşlanmıştı ama şükürler olsun ki iyiydi.

"Ben bu ülke için dayak yedim, işkence gördüm. Biraz iyileşeyim yine uğraşıma devam edeceğim. Ben korkak değilim!" dedi abisi. Yıllardır görmediği kardeşine "Sen korkaksın, kaçtın!" dememişti belki ama bunu ima etmekten de hiç çekinmemişti. Annesi de soğuktu kahramanımıza karşı. Bunu elbette söylemiyordu ama hareketleriyle, tutumlarıyla ister istemez dışa vuruyordu. Yıllardır oğlunu görmeyen bir anne sıcaklığı yoktu gözlerinde.

Bir gün abisinin arkadaşları hem "geçmiş olsuna"; hemde "bu ülke nasıl kurtulura" geldi. Annesi, abisinin arkadaşlarının etrafında pervane olmuş gibiydi. Çok sevdiği kahveli keki bile kahramanımız geldiğinde değil onlar geldiğinde yapmıştı. İşte o an anladı kahramanımız. Artık bu eve ait değildi.

Bir ay sonra Türkiye'ye dönmesi gerekiyordu ama ikinci haftanın sonunda bunalmıştı İran'dan. Kimi günler yatağından bile çıkmadan geçirdi. Annesiyle de, abisiyle de çok az konuştu. Kendi ülkesinde, ailesinin yanında, kendini hapis gibi hissediyordu. Can sıkıntısı ve iç acıması ile geçen dört haftanın sonunda, "Dönmem gerek." dedi. "Peki." dedi annesi. "Allah'a emanet ol."

Döndü Türkiye'ye kahramanımız. Sınırdan geçtiği an kendini sanki doğduğu, ait olduğu topraklara gelmiş gibi hissetti. "Bir daha İran'a gitmem", dedi kendi kendine. Dönmem değil, gitmem demişti. Artık İran defterini kapatmıştı kalbinde.

Koşar adım sokağına girdi. Yüzü gülüyordu. Hızla evine yaklaştı. Manav Nuri Abi'nin dükkanına baktı. Bomboştu dükkan. Sonra koşarak evine gitti. Evinden başka birileri oturuyordu. İki hafta önce kiralamışlardı evi.

Hiç yorum yok: