28 Nisan 2010 Çarşamba

İyiki doğdun, nice mutlu yıllara, iyiki varsın, falan fistan...

İyiki doğdun, nice mutlu yıllara, iyiki varsın, falan fistan...

Bu doğum günü sorunsalına bu kez de tersten bakalım. Ya doğmasaydın? Hemen her insan gibi, bu fikir sana da çok korkunç gelmemiş olsa gerek. Yaşam sorumluluklar ve yükleriyle beraber biniyor insanın sırtına. Acaba seçme hakkımız olsa kaç kişi doğmak isterdi? Cevabı muamma bir soru daha.

Tüm egoizmim ile ki, her insan egosittir, doğmamış olma ihtimaline kendi penceremden bakacağım. Sen doğmasan ben nasıl oldurdum? Cevabını asla bilemesem de yazmaya değer.

Piskopat ablan ve seninle aynı servise binmezdim. Nurgül'ün korumacı tutumunun yansıması olan bizlere çemkirişlerini dinlememek muhtelen ruh sağlığımın ve özgüvenimin daha yerinde bir birey olmama yok açabilirdi. Servis yolculukları boyunca senle dalga geçmelerimi düşününce ise bu da benim korumacı tutumumun yansımasıydı. Sana, salak salak "Alex" demelerim ve senin bunlara hiçbir zaman çok kızmadan dinlemelerin aklımda. Arada sırada da "Abla karışma, ben kızmıyorum." demelerin.

Hayatıma en çok müdahil olduğun zamanlar ise kuşkusuz tm'yi seçmemizin yollarımızı kesiştirmesi. Bu iki yıllık süreyi anılar üzerinden devam ettirirsem hem çok uzar, hem de konudan saparım. İkimizinde gereksiz ayrıntıları dün gibi hatırladığımızı ele alırsak bu gerçekten de korkunç sonuçlara yol açabilir.

Lise zamanı biz hiç küstük mü? Ben hatırlamıyorum. Birbirimizin ders çalışmasına engel olduk mu? Bu soruya da asla evet diyemem. Her ne kadar tüm sınıf ders çalışırken ben senin söylediğin şarkıları dinlesemde bu tamamen benim tercihimdi, zorlama yoktu. Sen olmasan radyo dinlerdim. Mavi radyo bizim dönemimizde kaç ergenin hayatını mahvetmiştir kimbillir? Benim hala müzik dinlemememden etkisi çok büyük.

Sen olmasan öss'de derece falan yapmazdım. Şu an hala okuduğuma yakın bir okulu kazanırdım sanırım.

Dersane çıkışları beni almalarını ele alalım. Acaba çok güzel bir kız beni uzaktan deliler gibi seviyordu da sen mi kısmetime mani oldun? Kıvırcık saçlı tıknaz bir kız vardı, kimbilir? Bu sorununda cevabını bilemeyeceğiz. Eğer öylese cehenemde yan.

Sen olmasan sorunsalımıza lise sonrası dönemi ele alalım. Tekrar takılmaya başladığımız dönemleri düşününce ikimiz de hayatlarımızın ağzına, farklı biçimlerde de olsa çoktan sıçmıştık. Tutunamayan hallerimizden birbirimizi sorumlu tutamayız.

Bana kaç kez elveda dedin? Bir daha görüşmeyelim dedin? Sayısı sanırım beş ya da altı. Bunu da beceremedik açıkcası. Birbirimiz kaç kez derinden yaraladık. Ben seni kaç kez yaraladım bilemiyorum - ki birden çok olduğunu düşünüyorum- ama sen beni bir kez çok acıttın. Kapı 7'nin bahçesindeki "Bana böyle bakma Barış." diyen seni düşündükçe hala senden nefret ediyorum.

Nefretlerimiz geçici ikimizinde. Beni takma o konuda. Bir ararsın hiçbir şey olmamış gibi konuşuruz. Beni, hemen hep sen ararsın.

Açıköğretim sınavından çıkışta bize gelip temizlik yaptığını anımsadım. Kapıyı uykulu gözlerle açtığımda "Beni temizlik şirketinden gönderdiler." demiştin. O halin daha çok aklımda.

Sen olmasan hayatım nasıl mı olurdu? Muamma.

İyiki doğdun, nice mutlu yıllara, iyiki varsın, falan fistan...

Hiç yorum yok: