yaşlı kurumuş ağaçlara çok üzüldüğüm için onları kesmeye başladım. ölme vakti gelmiş bir ağacı kesmek zor ama gurur verici bir işti. baltamla ağacın dallarını keserken ya da gövdesini yararken bana teşekkür ettiği hissederdim. yaşlı ağaçları diplerinden tam bir mezar taşı boyunda bırakırdım ve rahmetli dedemden yadigar çakımla kestiğim tarihi kazırdım. bence iyi ağaçlar mezar taşını hak ederler, bazen ellerimi açıp onlara dua da okurum. ama bazı ağaçlar mezar taşını ya da dualarımı hak etmezler. öyle en üstte olan ve diğer ağaçların güneşlerini açıp uzamasını engelleyen ağaçlar. onları ise keyifle parçalardım. öyle nizamı şekilde değil. onları kendi evimde yakmazdım da. annem onları satardı. diğer ağaçların güneşlerini çalan ağaçlara bir mezar taşı da bırakmazdım; kökleri bile sökerdim.
çok güzel bir baltam vardı. adını doğuş koymuştum. onu elime aldığım gün hayatımın değiştiği gündü. baltamın sapına da çakımla doğuş yazmış ve çevresini kuş figürleri ile süslemiştim. eve girer girmez baltamı temizler, çeyizlik kumaşıma sarar, sonra da sandığıma kaldırırdım. anneciğim "sandığını bu kadar çok açıp kapatırsan evde kalırsın, gerçi seni kim ne yapsın" diye tatlı sert uyarırdı beni.
hayvanları ise hiç sevmezdim. dayıcığımı daha ben doğmadan önce kaybetmişiz. çobanmış dayıcığım, bir akşam sürüsüyle yürürken canavarlar saldırmış. elli küçükbaş hayvan ve dayıcığım paramparça olmuş. anneciğim dayıcığımın cesedin beş parçaya ayrıldığını ve bazı parçalarının kayıp olduğunu soğuk kış gecelerinde bana anlatırdı. "büyük küçük, kedi köpek tüm hayvanlardan uzak dur!" diye öğütler verirdi. ben çok odun topluyordum ve anneciğim odunları satıp çok para kazanıyordu. kendine bilezikler aldı önce. sonra plazma televizyon ve uydu anteni aldı, dede yadigarı divanımız çöpe attı ve çiçekli döşemeli oturma grupları aldı. bir gün de bana bir pompalı tüfek hediye etti ve "ormanda geziyorsun lazım olur" deyip elime verdi
baltam doğuş kadar sevmedim tüfeğimi, ondan bir isim vermedim, sandığıma da koymadım. yatağımın alında duruyordu. bazen yanıma bile almazdım. sevememiştik birbirimizi. birkaç kez tavşan ördek vurup anneciğime getirmiştim, anneciğim ördek yemeyi çok seviyordu. bir keresinde ayı vurmuştum ama ölmedi, kaçtı, kovaladım ama yakalayamadım. anneciğimse ayı vurduğuma inanmadı ve "şovalyeler zamanında tüm ayıları öldürmüş yalan söyleme ahmak" diye takıldı. rahmetli şaka yapmayı çok severdi; en çok da bana takılırdı.
bizim buralarda turist bol olur ve yağmur eylülleri yağar. işte öyle bir eylül günüydü, dışarıda fırtına vardı odun kesmeye çıkasım yoktu ama anneciğim "git odun kes biraz, jakuzinin taksidini ödemedik daha" diye kovalamıştı beni. belli ki yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu bir gündeydi ve benim de karakterimin gelişmesi için yalnız kalmama gerek olduğunu düşünmüş olmalıydı. şimşekler yıldırımları kovalıyordu, saçlarım uçuşuyordu, yağmur yüzüme yüzüme vuruyordu.
baltam doğuş kadar sevmedim tüfeğimi, ondan bir isim vermedim, sandığıma da koymadım. yatağımın alında duruyordu. bazen yanıma bile almazdım. sevememiştik birbirimizi. birkaç kez tavşan ördek vurup anneciğime getirmiştim, anneciğim ördek yemeyi çok seviyordu. bir keresinde ayı vurmuştum ama ölmedi, kaçtı, kovaladım ama yakalayamadım. anneciğimse ayı vurduğuma inanmadı ve "şovalyeler zamanında tüm ayıları öldürmüş yalan söyleme ahmak" diye takıldı. rahmetli şaka yapmayı çok severdi; en çok da bana takılırdı.
bizim buralarda turist bol olur ve yağmur eylülleri yağar. işte öyle bir eylül günüydü, dışarıda fırtına vardı odun kesmeye çıkasım yoktu ama anneciğim "git odun kes biraz, jakuzinin taksidini ödemedik daha" diye kovalamıştı beni. belli ki yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu bir gündeydi ve benim de karakterimin gelişmesi için yalnız kalmama gerek olduğunu düşünmüş olmalıydı. şimşekler yıldırımları kovalıyordu, saçlarım uçuşuyordu, yağmur yüzüme yüzüme vuruyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder