11 Eylül 2013 Çarşamba

trafo

Yakup'un annesi akşam üstü uykusunda öldü. Yakup eve geldiğinde annesinin horlamamasından durumu anladı ve önce uyandırmaya çalıştı. Seslendi, uyanmadı annesi; sonra elini yanağına götürdü, soğuktu. Hemen karşı komşusu Sebahat Teyze'nin kapısını çaldı. Zaten farkında olduğu gerçeği Sebahat Hanım'ın sesinden duyunca birkaç damla ağladı, "Annen ölmüş"

Yakup'un hikayesi çok sıradandı. Evi terkedip daha genç ve güzel bir kadınla evlenmiş, biraz zengin tüccar bir baba; annesinin istemediği adamlarla evlenmiş iki abla ve "Cenazeme bile gelmeyin" diye onları kovan bir anne. Annesine aşık ve onun için tüm ailesine düşman olmuş bir oğul. O küçük Anadolu şehrinde birkaç komşudan başka kimseleri kalmamıştı. Ve şimdi yapayalnız kalmış bir Yakup. Yirmi iki yaşında bir garip çocuk. Kıvırcık saçlı ve karga burunlu.

Sebahat Teyzesi sabaha kadar onunla ve merhum annesiyle beraber oturdu. Merhumun çenesini bağladılar, karnına bıçak koydular. İkisi de çok ağlamadı. "Sabah sen doktoru çağırırsın rapor yazar, oradan da belediyeye gidersin. Ben de Faruk Amcanı camiye sela okutmaya gönderirim, mezarlıkta yıkarız ve öğlene defnederiz, eve gelince de helavasını kavururum, akşama da camiden gelirler hatim indirilir" diye her şeyi kısaca özetledi. Sonra da sordu "Babanla ablanlara sen mi söyleyeceksin yoksa Faruk Amcanı mı göndereyim?", "Ben söylerim", dedi Yakup ama söylemeye hiç niyeti yoktu.
Söylemeye niyeti yoktu ama sela okununca nasılsa duyarlardı. Annesinin vasiyetiydi; "Onlar ne cenaze namazımı kılsın ne de mezarımda fatiha okusun". Yakup'un kafasında bu sesler yankılanıyordu. Annesinin acısından çok baba ve ablalarının cenazeye gelmelerini nasıl engelleyeceği düşünüp durdu. Düşünürken sabah ezanını okundu. Sabahat Teyzesi "Abdest al da saban namazını kıl" dedi, Yakup da söyleneni yaptı.
Birer bardak çay içtiler ve Yakup yola koyuldu. Doktora haber verdi, adam adresi aldı ve "Yarım saat sonra geliririm", dedi; belediyede de işleri hemen halloldu, cenaze aracı almaya bşr saat sonra gelecekti. Her şey tamamdı ama babası ve ablaları sorununu çözememişti. Yolda yürürken "Birazdan sela okunur", diye düşündü. "Oradan duyarlar banane", sonra da "Ya sela okunmazsa", diye aklından geçirdi. ve koşmaya başladı. Baldırları yanana kadar koşuyor, sağındaki solundakilere çarpa çarpa, yardıra yardıra gidiyordu. On dakika sonra nefesi kesilmek üzereyken durdu. Karşısında tek katlı bir gecekondu gibi bir şey vardı, çevresi tellerle çevriliydi ve bir kurukafa resminin altında "Trafoya girmek tehlikeli ve yasaktır" yazıyordu.

Hiç yorum yok: