7 Şubat 2012 Salı

ARANJMAN

Sigara içilen bir kafe, kız arkadaşım ile kabız bir sohbetteyiz, ikimizde itiyoruz ama tüm gücümüzü vermediğimizden gitmiyor, ilerlemiyor muhabbet. Akıllarımız başka yerlerde. Annesi bu gece şehir dışında; ben, gece beni çağırır mı diye düşünüyorum; o ne düşünüyor, elbetteki bilemiyorum. Aynı problemi olmasını umut ediyorum.

Sonra iç sesim devreye giriyor, "Ulan daha bu kıza hiç çiçek almadım, almam gerek, belki bu gece, kimbilir. Tabi ki o bilir. Onu ikna etmek de bana düşer". İç sesim susuyor, benim gibi artist, akıllı bir laf edince tadını susarak çıkartıyor.

Masadan zengin kalkışı yapıyorum ve
"Hemen geliyorum, beni bekle" diyorum, yüzümde kurnaz bir gülümseme, kız arkadaşım şaşkın anlamaya çalışıyor,
"Nereye", diyor; göz kırpıyorum ve koşar adım uzaklaşıyorum. Arabaya atlıyorum ve sağa solu kolaçan ederek çiçekçi arıyorum. Daha önce hiç çiçek alma fikri aklıma bile gelmediği için nerede çiçekçi var bilmiyorum. Zaman hızla akıyor, çiçekçi bulamıyorum ve geriliyorum. Şansıma ya da şansızlığıma telefonumu masada unutmuşum. Yoksa kız arkadaşım çoktan arar nerdeyim, ne karıştırıyorum diye sorardı. Her kadın kadar meraklı ve her kadın kadar dırdırcı. Ama telefonum yanımda olsa telefonla joker hakkımı kullanırdım. Şimdi tüm mesajlarımı okumuş, rehberimi karıştıyor olmalı. En azından sıkılmıyordur.

Kafeden uzaklaşmak istemiyorum ama buralarda çiçekçi bulacak gibi de değilim. Üzerimde bir gerginlik var, bir kuaför görüyorum, hemen park edip dükkana dalıyorum. Herkes bana sapıkmışım gibi bakıyor, konuşması kırık ama kendi iri kuaför,
"Beyefendi erkekler giremez" diye çemkiriyor. Sen erkek değil misin o zaman diye sorarsım geliyor ama kendimi tutuyorum. Dükkandan çıkıp kuaförü yanıma çağırıyorum,
"Hacı kusura bakma odun gibi girdim ama bana acil çiçekçi lazım, bulamadım, zamanım dar" diye takır tukur konuşuyorum. Sanırım sadece 'çiçekçi' kısmını anlıyor ve " Işıkları geç solda var bir tane, Süleyman Abinin selamı var de" diyor. "Aleyküm selam", diyorum ve gaza basıyorum.

Tarif ettiği yerde çiçekçiyi buluyorum. Arabayı arkası dışarıda park ediyorum ve içeri giriyorum. Gençten bir çocuk ne istediğimi soruyor.
"Çiçek" diyorum,
"Ne için lazımdı?", diyor,
"Neden sordun?" diyorum,
"Abi her durumun çiçeği ayrıdır, evlilik teklif için başka aranjman yapılır, özür dilemek için ayrı, küçük bir jest için ayrı, aldattıysan ve kendini rahatlatmak istiyorsan ayrı. Sen bana durumu söyle ki ona göre reçeteni yazayım".

Çocuğu bir anda seviyorum, kanım kaynıyor.
"Gece annesi evde yok, beni evine davet etsin istiyorum"
"Daha önce hiç evine davet etti mi?"
"Hayır"
"Ne zamandır sevgilisiniz?
"Üç dört ay oldu"
"Hımm, peki kız güzel mi?"
"İdare eder"
"Daha önce hiç çiçek aldın mı?
"Almadım"
"Tamamdır abi. Çok abartı bir şey yapmamak lazım o zaman. Bu durumlarda papatya en iyisidir, arasına da birkaç tane gül koymak lazım. Anlarsın ya saflık, temizlik, gelecek gibi temaları öne çıkartır ama kırmızı güllerle de işin içine şehveti katarız. Annesi evde olsa buket tavsiye ederdim ama biz en iyisi vazo yapalım. Hani odana koy her baktığında beni hatırla mesajı vererek ilişkiyi uzun süreli düşündüğünü vurgulayalım, ne dersin?"
"Acele et derim, kız kafede bekliyor"

Profesyonellerle çalışmak her zaman keyif verir. Çocuk çiçeği hazırlamaya koyuluyor benim polen alerjim tetikleniyor, hapşırıyorum. Üç dört seferden sonra,
"Abi dışarda bekle, sen mahvolursun burada", diyor. Hayatımın sonunda kadar alacağım tüm çiçekleri buradan alacağımı hissediyorum. Hatta çiçekçi ile kanka olma isteği beliriyor benliğimde.
"Abi hazır" diyor, çiçeği elime tutuşturuyor. Ödemeyi yapıyorum tam arabaya binecekken.
"Süleyman abinin selamı var" diyorum.
"Aleyküm selam" diyor ve el sallayarak beni uğurluyor.

Tam gaz kafeye uçuyorum, geçtiğim iki kırmızı ışığında sarı olduğuna kendimi inandırıyorum ve berbat bir parktan sonra kafenin kapısına geliyorum. Garson beni kapıda karşılıyor ve
"Kız arkadaşınızın çıkması gerekti, annesi dönecekmiş, telefonunuzu iletmemi söyledi" diyor. Bildiğin morarıyorum, acayip canım sıkılıyor. İsteksizce kız arkadaşımı arıyorum.

"Ne oldu, neden kalktın? Ben seni bırakırdım"
"Annem gitmekten vazgeçmiş, sesi ağlamaklıydı, belli ki var bir mesele, dönmem gerekti"
"Peki o zaman sağlık olsun"
"Yarın buluşuruz tamam mı? bugünü telafi ederiz ama bir şey sormam gerek"
"Evet"
"Papatya mı aldın gül mü?"

Hiç yorum yok: