Dün gece bir rüya gördüm. Bir hastane komedisi. Bir doktor ve hastaları var, hastaların ellerinde dosyalar, odaya girip girip çıkıyorlar, herkeste bir telaş var. Bir de ateş kırmızısı saçları olan kadın bir yazar var. Uyumadan önce fotoğraflarına bakmıştım. Bilinç altıma öyle sızmış olmalı. Ateş kırmızısı saçları olan kadın doktorun odasının tam karşısında özel sekreteri gibi duruyor. Mekan hastane ama odadan çıkan hastalar bazen birkaç kat aşağı iniyor ve indikleri gibi çıkıyorlar. Dedim ya bir garip keşmekeş.
Sonra, son sahne geliyor. Elinde dosyaları olan hastalar, ateş kırmızısı saçlı sekreter, yüzünü anımsayamadığım doktor hepsi gülüyorlar. Son sahnede düğüm çözülüyor.
Sonra uyanıyorum. Üzerimde ağır bir kıskançlık, bir ağırlık var. Kalkıp yazacak, en azından notunu alacak dermanı bulamıyorum. "Sonu süper olmuş, tam istediğim gibi. Şaşırtmacalı, bağlaması müthiş" gibi şeyler düşünürken uyuyakalıyorum.
Sonra bir daha uyanıyorum. Mutfaktan çırpma sesleri geliyor. Annem kahvaltıda ne hazırlıyor diye düşünüyorum. Çırpma sesi omletin çırpma sesinden daha uzun sürüyor. Düşünüyorum, düşünüyorum bulamıyorum. Çırpma seslerinin eşliğinde aklıma temposu ve kurgusuna bayıldığım rüyam geliyor ama çıkartamıyorum.
Yataktan doğrulup anımsığım kadarını yazıyorum. Anımsadığım yetmiyor. Öyle kibirliyim ki; rüyamı, aklımdan kıskanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder