28 Ekim 2010 Perşembe

En Eski Mısram

Ergenliğimin en sancılı dönemlerinden biriydi. Büyümeye çalışıyor ama beceremiyordum; olmuyor, bir türlü olmuyordu ve bu beni çok sinirli ve çekilmez bir küçük adam yapıyordu. Herkesin aşkı en büyük, herkesin acısı en derindir biliyorum ama bence dünyanın en sıkıntılı ergenliği de benimdi. Yaptığım her hareket yanlıştı; ailem ve öğretmenlerim artık konuşmanın değil cezalandırmanın beni ıslah etmek için bir yol olduğuna inanmışlardı. Her boş vaktimi sokakta ya da bilardo salonlarında değil kütüphanede geçirmek zorundaydım.



İsyankâr bir ergen olsam da okumakla aram kötü değildi. Babamın kötü şakalarına ve saçma sohbetlerine maruz kalmamak için annemde kitaplara sığınıyor ve şiir kitapları okuyordu. İlk seferlerde annemle gittim kütüphaneye ve o şiir kitabı alıyor diye bende şiir kitabı aldım. Şiir, öyküden ya da romandan çok daha cazip geliyordu bana. Özellikle de serbest yazılmış Türk şiirleri ve haikular. Kısacık kelimeler ile harikalar yaratılmıştı ve bana okumaktan daha çok hayal kurma fırsatı veriyorlardı. Bir oturuşta bir kitap bitirmenin tadı da ayrıydı elbette.



Uyum sağladığım hatta arkadaşlarım dalga geçer diye zevk aldığımı itiraf edemediğim bir kütüphane öğleden sonrasında onu gördüm. Benle yaşıt olmalıydı, benden biraz kısaydı ve şimdiye kadar gördüğüm en uzun ve gür saçlara sahipti. Tek başına girdi kütüphaneye ve aradığı kitabı eliyle koymuş gibi buldu, sonra da masaya geçip sessizce okumaya başladı. Bende elimde kitabım sandalyeye gömüldüm, gidene kadar onu izledim ve hayaller kurdum. Öpüştük, onun için kavga ettim, üzerine gelen freni kopmuş bir arabadan kurtardım, beraber uyuduk, bana yemekler yaptı... Bir saat sonra kitabını yerine koydu ve gitti. Hayatımın duygusal yönden en yoğun bir saatini geçirmiştim. Havada yürürcesine eve kadar yürüdüm ve şunları karaladım.



Rapunzelim,

Sessiz çığlığımı duysaydın bugün

Beni, seni sevdiğimden daha çok severdin…



Artık kütüphaneden çıkmaz olmuştum. Eskisine nazaran çok daha az okuyor, hep onu bekliyordum. O ise arada sırada geliyor; hiç bana bakmadan kitabını okuyup gidiyordu. Bir gün onunla konuşmaya karar verdim, kütüphanenin çıkışında onu bekledim ve “ Merhaba tanışabilir miyiz?” dedim. Kendini beğenmişçe bana baktı ve “ Ne münasebet” deyip gitti. Gidişini izlerken dünya başıma yıkılmış gibiydi. Birkaç dakika hareket dahi edemedim. Sonra sigara alıp hayatımın ilk sigarasını içtim.



Ben bunu hak etmedim güzel kız,

Kaybeden sen olacaksın ben değil.

Sigaramın dumanına ant içerim ki;

Pişman olan sen olacaksın ben değil.



Kütüphaneye gitmez oldum sonraları; biraz akıllandım da, aşk acısı yaradı. İçime döndüm daha çok. Eskisi kadar şiir okumuyordum ama disiplinsiz ve savruk olsa da, bir şair adayıydım. Mavi bir bloknota aklıma gelen satırları yazıyordum. Beğendiğimi tekrar dikte ediyor, beğenmediğimin üzerini öfke ile karalıyor ama hiçbir şiirimi kimse ile paylaşmıyordum.



Zaman böyle aktı geçti. Seneler sonra bir başka kızı sevdim. Gerçi önce o beni sevmiş, sonra da kendini bana sevdirmişti. Başka bir şansım olmadığını çok sonraları anladım. Ona yazdığım ilk şiir şöyleydi.



Keşke ilk seni görmüş olsaydım.

Masallarımdaki Rapunzel’i değil ilk seni sevseydim.

Sen beni masallardan bu dünyaya bağlayan prensessin.

Olmasaydın ben masallarda sürüklenir,

Gerçek dünyada kanardım.



Önce beni seven kız zamanla başkasını sevdi; ayrılmamız biraz uzun ve sancılı sürdü ama bitti. Ayrıldığımız gecenin sabahın ise şunları yazdım.



Yalanlarınla kalbimi kıramazsın.

Gerçeklerinle de.

Bu kalp ilk kez başkası için çarparken kırıldı.



Sonra onu sevdim; gerçekten, hem de her zerremle. Onun da upuzun saçları vardı. İyi niyetli, hoşgörülü, sakin ve şefkatliydi. İlk kez yazdığım bir şiiri ona gösterdim. Çok beğenmedi, anlamadı belki ama beni kırmamak için çok sevmiş hatta hayran olmuş gibi yaptı. Arada sırada yazdıklarımı ona göstersem de o dönem için en sevdiğim şiirimi ona okumadım.



Dünyanın tezadına bak,

Biri beni benden aldı,

Öteki beni bana verdi.

Sırtları dönükken bir sanırsın

Gözlerinin manası apayrı.



Onunla da ayrıldık; savrukluğum ve bunalımlarım yüzünden. Bana sonsuza kadar katlanır sanıyordum, katlanmadı. Akan zamanla beraber hayatıma başka kadınlarda girdi. Ve şunu fark ettim ki; beni şiir yazmak için tetikleyen tek şey kadınlar. Her kadın için farklı ruhta ve duyguda mısralar yazsam da; en güzel şiirlerimin içinde o kütüphanedeki küçük kızın izleri oluyor, engelleyemiyorum.



İlkler unutulmaz derlerdi, doğruymuş.

Her şeyin ilki sensin bende;

İlk hayal kırıklığı, ilk hezimet, ilk kaybediş;

Ve de ilk aşk elbette…
 

Hiç yorum yok: