17 Eylül 2010 Cuma

O - Seçim günü

O: Sabah onu her sabahki gibi kızı Pelin’in televizyonda izlediği çizgi filmin sesi uyandırdı. Kedi fareyi kovalıyordu ve her çocuk fareyi, her büyük kediyi tutuyordu. Yatakta tembellik yapmayı sevse de Pelin’in kahvaltı yapmadan durmasına dayanamazdı. “Pelin! Kızım gel yanıma!” diye seslendi kızına ve Pelin koşarak annesinin yatağına atladı ve sarıldılar. Sekiz yaşında, kendini beğenmiş biraz yalnız bir kızdı Pelin. Annesi her ne kadar hayatını adamış şekilde sevse de ufaklığı; babasızlık içinde, henüz tarif edemediği bir yaraydı.

 

Yatakta biraz oynaştılar. Birbirlerini gıdıklayıp, hemen her gün birbirlerine sordukları bilmeceleri tekrar sordular. Pelin hepsini bildi. O ise yine bilememezlik yaptı. Annelik böyledir zaten, bazen bildiğin soruları bilememezlikten gelirsin. “Hadi kahvaltıya” dedi ve sonra da Pelin’in yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Yataktan kalktıklarında gardıroptaki boy aynasında kızı ile beraber kendine baktı da; ne kadar çok birbirlerine benziyorlardı. Kızı babasına benzemediği için, pek muhatap olmadığı Allah’a bir teşekkür gönderdi.

 

Amerikan stilinde döşenmiş mutfakları hayat tarzlarının bir sembolü gibiydi. O sırf bu hayatı kızına yaşatmak için çok çalışıyor, tavizler veriyordu. Pelin daha batılı büyüsün, tüm istediği buydu O’nun. Sırf kendi annesini Anadolulu tavırlarından etkilenmesin diye çalıştığı zamanlarda Pelin’i annesinin yanına değil, gayet pahalı olan o kreşe veriyordu.

 

Buzdolabından çıkarttığı sütü mikrodalga fırında birkaç saniyede ılıttı ve içine mısır gevreği koyup anne kız yediler. Ne kadar güzel bir bahar sabahıydı. Anne kız sonra oturdular ve bu Pazar günü ne yapacaklarına karar verdiler. O çok yoğun çalıştığı için kızına tam bir gününü ayırmakta zorlanıyordu ama bugün seçim günüydü ve istediklerini yapabilirlerdi. Sinemaya gitmeye, sonra mc donald’s’dan bir hamburger yemeye sonra da parkta bir yürüyüş yapıp günü tamamlamaya kadar verdiler. O bekar bir anneydi ve kızına örnek olacak yegane kişiydi. Ondan dolayı sinemaya gitmeden oy vermeye gitmeye kadar verdiler.

 

Anne kız bu bahar gününde uzun kumral saçlarına düz fön çekip salına sılana gezme konusunda anlaştılar. Her kız çocuğu gibi Pelin annesini biraz kıskanıyor ve annesine özeniyordu. O’nun en çok istediği de Pelin’in kendisine özenmesiydi. O önce Pelin’e sonra da kendine fön çekti sonra ikisi de uzun etekli baharlık elbiselerini giydiler ve anne kız evden çıktılar.

 

Oy verecekleri okul yakınlarında olmasına rağmen araba ile gittiler. Mesafe kısacıkta olsa kendine de Pelin’de ehliyet kemerini taktı. Değme erkek sürücünün giremeyeceği daracık bir yere arabasını park etti ve okul bahçesine doğru yürümeye başladılar. Yol boyunca kızına demokrasinin, cumhuriyetin ve özgürlüğün önemini anlattı. Pelin bir yandan annesini dinliyor, öte yandan da çevrede kendisinden güzel bir kız var mı diye meraklı meraklı bakınıyordu.

 

Oy verecekleri sınıfa girdiklerinde O çok umursamaz, Pelin ise kıpır kıpırdı. Oy veremeyecek olmak ufakklığı üzmüştü. Sıraları geldiğinde O tüm sandık görevlilerini gayet nazik bir şekilde selamladı ve Pelin’e, “ Hemen geliyorum tatlım” dedi ve elinde oy pusulası ile oy vermeye gitti. Mevcut siyasilerden hiçbirini beğenmiyor, doğulu ve bağnaz buluyordu. Özellikle yenilikçi tavırda olanlardan daha fazla tiksiniyordu. Hiçbir partiyi işaretlemeden pusulayı zarfa yerleştirip oyunu attı. Pelin’e gülümsedi sonra da parmağına işaret koyacak genç adamın yanına gitti. Adam efendi bir ses tonu ile “İşaret parmağınızı uzatır mısınız?” dedi. O’nun parmağına çıkmayacak bir mürekkep sürülmesine hiç niyeti yoktu. “ Sizce bende başka sandıklara gidip oy kullanacak bir kadın duruşu mu var? Rica etsem sürmeseniz” dedi. Ses tonu hem kendinden emin, hem cilveli, hem de buyurgandı. Genç adam çaresiz O’na itaat etti. Tüm erkekler gibi onunda çok bir şansı yoktu. O’nun gücünün kaynağı buydu. Daha sonra daha işveli bir ses tonu ile “ Teşekkür ederim” dedi ve Pelin’in elinden tutup okuldan çıktılar.

 

Arabalarına bindiler, önce sinemaya, sonra mc donald’s’a sonra da yürüyüş için parka gittiler. Planlarında hiçbir sapma olmadı. O’nun işi buydu, onun planlarında hiçbir sapma olmazdı.

Hiç yorum yok: