18 Eylül 2010 Cumartesi

Karasinek

Beni uyandıran sabah ezanı mı, yoksa karasineğin kulağıma yaptığı sortiler esnasında çıkarttığı sesler mi bilemiyordum. Çok mutsuz uyanmıştım ve ergenliğimin ilk dönemlerinden beri de mutsuz uyanıyordum. Kanıksadığım mutsuzluğumla didişmeden yatağımda oturdum ve ezanın bitmesini bekledim. Müezzin “La ilahe illallah” dedi ve ben de kafamı yastığa bıraktım. Ezan okunduğunda namaz kılmak gerekliliğini biliyordum ama sadece yatıyorsam kalkarak, televizyonda müzik varsa kapatarak saygımı gösteriyordum.

 

Kafamı yastığa bıraktığım anda ki dileğim bir dakikadan kısa bir süre içerisinde uyumaktı. Genelde de öyle olurdu. Yarım dakika henüz geçmişti ve uykumun bölünmesinden sorumlu tuttuğum karasinek kulağıma doğru bir sorti daha yaptı. Karasinek ya da sivrisinek ile aramızdaki husumetin sebebi sadece sesli çalışmaları. Yoksa boka konarmış, kanımı emermiş, hastalık bulaştırırmış umursamıyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar sessiz yapsınlar.

 

Karasineğin kulağıma yaklaşarak çıkarttığı o ses bana uyku faslının bittiği kara haberini vermişti. Artık bana uyku haramdı. Yatağımda tekrar doğruldum ve serbest çağrışımlar eşliğinde ne yapacağımı düşünmeye koyuldum. Tüm mutsuzluklarım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçiyor – ‘film şeridi gibi geçmek’ benzetmesini bulan kişiyi saygı ile anıyorum. Yerine ne dersem diyeyim hiçbiri durumu o kadar iyi ifade etmiyor – ve her mutsuz anı, gelecekte yaşayacağım mutsuzlukları müjdeliyordu.

 

Karanlık oldum olası beni rahatsız eder. Yoksa korkmam mamafih sevmem de. Odanın ışığını yaktım ve ses olsun diye de televizyonu açtım. Saçma sapan bir dizinin bilmem kaçıncı tekrarını veriyorlardı ve ben hiçbir bölümünü izlemediğim halde ana karakterler ve hikaye hakkında bir fikre sahiptim. Kanal değiştirirken gördüğüm küçük parçaları beynim birleştirmişti. Dahi değildim ama olmak çok isterdim. Aslında dahi gibi yaşayan ama dahi olmayan bir adamdım. Sevgilim yoktu, insanlarla iletişimim sıfıra yakındı, kendimi beğenmiştim. Asperger sendromunun özelliklerini taşıyan bir adamdım.

 

Kötü anılar eşliğinde acı gerçeklerimle ile kendimi kırbaçlarken o karasinek yardımıma yetişti ve dikkatimi dağıttı. Kulağıma doğru yaklaşmasa belki şu an yaşadığım buhranı yaşamayacaktım ve yine kulağıma doğru sorti yapmasa belki de kendimi öldürecektim. Ergenliğimden bu yana ilk kez intiharı bu kadar çok düşünmüştüm. Sonra kendimi telkin ettim “Rahat ol, nasılsa götün yemez”. Evet, götüm yemez.

 

Her şeyin sorumlusu olarak gördüğüm karasineği öldürmeye karar verdim. Yıllardır hiç karasinek öldürmemiştim. Bu durumu kabullenmişliğimin bir göstergesiydi belki de. Gecenin hangi vakti olursa olsun odasına giren karasineği öldüren insanlar hayatta kazanan insanlardır. Mücadele eden, savaşan, falan, filan…

 

Yatmadan önce çıkarttığım şortumu aldım ve gelişi güzel sallamaya başladım. Hava sirkülasyonu yaparak sineğin dengesini bozmaktı amacım. İşe yaradı mı bilemiyorum ama sinek duvara tutundu. Bende yaklaşmadan şortumu attım ve sineği vurdum. Sinek şortumla beraber yere düşmüştü. Yerdeki muhtemelen kanadından darbe aldığından uçamayan sineğe terliğim ile basarak öldürdüm, sonra da bir gazete kağıdı ile naşını kaldırım camdan dışarı attım.

 

Sineği öldürmek bünyemde umduğum etkiyi sağlamadı. Kendimi muzaffer bir komutan gibi hissedeceğimi sanırken kendimi hiçbir şey gibi hissettim. Sonra yatağıma yattım, televizyonda spor kanalını açtım, kumandadan yarım saat sonra kendini kapatmasını ayarladım ve yarım saat içinde uyudum.

 

Hamiş: Gayet ben.

Hiç yorum yok: