1 Temmuz 2010 Perşembe

Yanlış hesap

Geceleri zifiri, kötüleri zengin, yalnızları yapayalnız, kökleri çürük, ruhu satılmış, kalbi taştan,  kanı koyu, erkekleri namussuz, kadınları iffetsiz, çocukları bile masum olmayan bir şehirdi bizimkisi. Bazı şehirlere çöken gece çöken kasvet, bizim şehrin her zamanki havasıydı. Kan kokusuna bok kokusu karışır ya; bizim sokaklarımız öyle kokardı. Böyle bir şehirde yapılacak en pis işlerden birini yapıyordum. Hayır, fahişe değildim; polistim.

İki aydır üzerinde çalıştığımız bir dosya vardı. Manyağın biri fahişeleri öldürüyordu. Ücra bir sokağa çekip kalplerinden bıçaklıyordu zavallıları. Ölümcül, tek hamle. Ne zaman bir psikopat cinayet işlemek istese ilk hedefi fahişeler olur zaten.

Başka şehirlerde fahişeler azınlık olabilir, sahipsiz olabilir ama benim şehrimde fahişeler devlet memuru gibidirler. Sendikaları vardır, hakları vardır. Birlik içerisindedirler. Hatta kenetlenmişlerdir. Başka şehirler gibi değildir benim şehrim, fahişelere kimse kötü gözle bakmaz, aşağılamaz. Mesleklerini kimseden gizlemezler; çocuklarından hatta babalarından bile.

Bir ayda, bu üçüncü cinayetti. Üç fahişe de birbirinden farklıydı. İlk ölen on yedi yaşında, çakma sarışın, etine dolgun bir kadındı. İkinci ölen ise esmerdi. Hem de çok esmer. Üçüncü ölen ise beyaz tenli ve doğuştan kızıldı. Tek ortak noktaları meslekleriydi. Farklı pezevenklerle çalışıyorlardı, hiçbirinin onları namussuzluklarından dolayı öldürecek bir ailesi yoktu. Katil fahişelerle ne ölmeden önce ne de öldürdükten sonra sevişmemişti. Elimizde hiçbir ipucu yoktu.

Bir hafta sonra dördüncü fahişe öldürüldü, yine aynı yöntem ile. Bu sefer kadın kırk yaşında ve sarışındı. Katilin profilini çıkartmak imkansızdı. Yirmili yaşlarda, beyaz, erkek diye uydurma bir profil verdiler elime. Bu profil ile tüm şehir zanlımdı artık.

Beş gün sonra bir fahişe daha öldürüldü.  On gün sonra bir tane daha. Bizim yaptığımız sadece cesetleri toplamaktı. Bu adam yakalanamazdı. Başka şehirlerde fahişeler iki ya da üç bölgede konumlanır. Benim şehrimde ise her köşededirler. Her köşede polis bulunduramazsınız. Hele benim şehrimde isteseniz de bulunduramazsınız.

Hata yapmasını bekliyorduk. Nasılsa yapacaktı. Herkes hata yapar. Benim hatam polis olmaktı mesela. Cinayetleri kanıksamıştık.

Sonra beklediğimiz oldu. Hata yaptı katil. Otuzlarında bir fahişeyi ara sokağa çekmiş ve yine kalbinden bıçaklamış. Bu sefer başaramamış, fahişe ölmemiş. Bıçağı göğüslerindeki silikon yumuşatmış ve kalbi yaralamamış. Fahişenin kendine gelmesi üç günümüzü aldı ama artık görgü tanığımız vardı.

“Yirmili yaşlarda, beyaz ve erkek” dedi. O an deliriyordum “ Konuşmasını bilen efendi biriydi hatta biraz hanım evladı.” İşte bu bizim şehirde ayırt edici özelliktir. Robot resim olayına hiç giremedik, karanlıkmış ve hatırlamıyormuş. Ben daha ilk cinayetin kan raporlarını bile alamadım. Bu şehirde en kolay iş katil olmak.

Katilin son kadını öldüremediği dilden dile yayılmıştı. Bunu duyan katilin işini tamamlayacağını öngörüp başına polis memuru diktim. Hiçbir işe yaramadı. Katilin hatasını bekledik, hata yaptı ama elimde hiçbir şey yok. Bir hata daha beklemekten başka elimden bir şey gelmiyor. Acaba o hatayı yapana kadar kaç kişiyi daha öldürecek?

İki kişiyi daha öldürdü son bir haftada. O sırada bana ilk üç maktulun kan sonuçları geldi. Üçünün de kanında alkol, uyuşturucu ve HIV bulundu. Bundan doğal ne vardı ki?

Bir gece devriye gezen polislerden mutlu haber geldi; katil yakalanmıştı, hem de iş başında. Bu sefer bir travestiyi öldürmeye kalkmış. Travesti  tehlikeyi sezip iyi bir dövmüş katili. Üzerinde bir maket bıçağı çıkmış. Sorgu odasında her şeyi kabul etmiş. Sabaha kadar ağlaya ağlaya anlatmış.

“Bir de ben konuşayım”,  dedim ve sorgu odasına girdim. Karşımda gerçekten bir hanım evladı duruyordu. Bu muydu o kadar çok kişiyi öldüren? Bu şehirde artık hiçbir şey beni şaşırtamaz dediğim günün mahcubiyetini yaşıyorum.

“Neden?” dedim ve anlatmaya başladı.

"Bir AİDS’li fahişe, bir ayda kaç kişiyi öldürür?

30 gün çalışsa, her gün 8 kişi ile beraber olsa, birinci dalgada 240 kişiyi öldürür.

Bu 240 kişinin yarısı evli olsa 120 günahsız kadın. Bu ikinci dalganın ilk kısmı.

Bekar 120 kişiden en az 100'ü tekrar bu mikrobu başka fahişelere bulaştıracak. Bu ikinci dalganın en korkunç kısmı.

100 ayrı fahişe de, bir ayda 240'ar kişiden 24.000 kişi eder.

Zaten bu mikrop maymunla sevişen bir şerefsizden tüm dünyaya yayılmadı mı memur bey? Bir fahişeden 24.000 kişi ölüyor. Ben Sadece 9 fahişe öldürdüm. Bu da 216.000 kişi eder. Bana madalya takacağınıza hapse atıyorsunuz!"

"Birincisi ben memur değil komiserim. İkincisi hesabın yanlış, günahsız ev kadınlarını en son toplama eklemedin.", dedim ve odadan çıktım. Hesabı yanlıştı ama ona doğru gelmişti.

Sorgudan çıkıp masama giderken bir meslektaşım yanımda geldi ve dedi ki; “Adam hem haklı hem haksız”. O an masama baktım ve diğer iki maktulun kan raporları geldi. Onlarda AİDS’liydi. “Bu adam neci?”, diye sordum meslektaşıma. “Hastanede laborantmış” dedi.

Demek AİDS’lileri böylelikle tespit ediyordu. Cinayetleri katil yakalandıktan sonra çözmüştüm.

Hiç yorum yok: