Kolay göründüğü kadar da zor bir soru biliyorum. 28 yaşında iseniz ve başınızdan birçok başarısız ilişki denemesi ve bir söz olayı geçmişse; bu soruya vereceğiniz cevap bundan sekiz sene önce vereceğiniz cevap ile elbette farklılıklar gösteriyor.
Sekiz sene önce aradığım adamın esmer olması benim için önemliydi, sanırım kumral olduğum için. Aynı kıstas bugün de geçerli. Nedense sarışın adamları sevmiyorum. Bana erkeksi gelmiyor. Sarışın ya da kumral adamlarla arkadaş, hatta ortak oldum ama hiç sevgili olmadım. İstesem biri ile olurdum. Belki de ikisi ile.
Ablalarım da benim gibi kumrallar ve onlar da esmer adamlarla evlendiler. İki enişteme bakıyorum da ne kadar çok birbirlerine benziyorlar. İkisi de tamir işlerinde yetenekli, ikisi de kalburüstü ailelerin oğulları, ikisinin de şu an oturdukları evin tapusu babalarının üzerine, ikisi de kendini ailenin reisi ve karar merci olarak görüyor ve ikisini de ablalarım parmaklarında oynatıyor.
Şu an eş seçme aşamasındaki ben ki; artık yumurta kapıya dayandığı için evlenmem gerekli biliyorum ve eniştelerim ile aynı model bir adam karşıma çıkarsa büyük ihtimal evlenirim. Belki de babam ve özellikle annem bizleri böyle yetiştirdi. Esmer, yarı burjuva ve zeki olmayan adamlar için ideal eşleriz. Gerektiğinde susmasını, gerektiğinde atar yapmasını biliriz. Cümlelerimizin sonuna kahkaha serpiştirdiğimiz zaman seksiyizdir. Çok tutucu ailelerin çocukları olmadığımızdan evlenemeden sevişebiliriz ama asla bekaretimizi verme sınırına gelmeyiz. Bu da bizi iffetli yapar. İyi içki içeriz ve sarhoş olmayız. Çılgın ve kaygısız görünmeyi severiz ama paçamız sıkışında; aile, mahalle, din, millet der işin içinden çıkarız. Gerçekten de iyi yetiştirmiş kızlarız.
Şu an benimle ilgilenen üç adam var. Kumral olanı direk eleyeceğim. İyi kalpli, çalışkan, zengin, seçkin ve hatta tatlı bir gülümsemesi olmasına rağmen.
Diğer iki adayım ise esmer. Biri orta boy bir şirkette müdür. Öteki ise babasıyla beraber tüccarlık yapıyor. Şehir dışından hatta bazen ülke dışından ev eşyaları getirip burada kendi dükkanlarında satıyorlar. İkisi de çalışkan, iyi insanlar. Müdür olan daha hırslı, tüccar olan daha zengin. Müdür olan daha nazik, tüccar olan daha maço. Müdür olan daha renkli, tüccar olan daha neşeli. Müdür olan daha zeki, tüccar olan daha akıllı. Müdür olan daha cesur, tüccar olan daha sağlamcı. Müdür olan daha gelenekçi, tüccar olan daha yanilikçi… Liste böyle uzar gider. Ama ikisi de güzel öpüşüyor.
Düşünüyorum da ikisi de beni aldatabilir. İkisi de ileride arıza çıkartabilir, annelerinden kopamayabilirler, daha zengin olmayı kaldıramayabilirler, beni ihmal edebilirler, iş gezilerine çıkıp evi boşlayabilirler, benden sıkılabilirler… Bu ve benzeri riskler tüm erkeklerde mevcut, biliyorum.
Annem her zaman, “ Sadece çocuklarımız değil biz aileler de evleniyoruz” der dünürlerine. Çok abartılı bir söylem olsa da gerçekliği yadsınamaz. Anasına bak kızını al, denir ve bu atasözünü benimseyen birinin benimle evleneceğini zannetmiyorum. Annem geveze ve çok şişko. Umarım ben büyüyünce Annem gibi olmam. Gerçi lise bittikten sonra yirmi kilo vermeseydim şimdiki adaylardan hiçbiri bırak sevgili olmayı, selam bile vermezlerdi. Hayatıma giren tüm erkekler benim gibi kilo takıntılı.
Anasına bak kızını al, diye bir laf varsa neden babasına bak oğlunu al, diye bir atasözü yok ki? Madem aday sayısını ikiye indirdim ve aralarında bir seçim yapmakta zorlanıyorum belirleyici olacak olan aileler olsun. Müdür de, tüccar da benimle olan ilişkilerinde gelecek kaygısı taşıdıklarını göstermek için her erkeğin yaptığı sıradan numarayı çekiyorlar nasılsa. “Seni annem ile tanıştırmak istiyorum.” klişesi. Tanışlım bakalım anneler ile.
Öncelikle tüccarın teklifini kabul ettim. Bir akşamüstü çaya davet ettiler beni. “ Ailem geç kalmama izin vermiyor ondan akşam yemeğine kalamayacağım.”, yalanını utangaç bir ses tonu ile yere bakarak söyledim. Nerede olduğum hakkında telefonda yalan söyledikten sonra birkaç gün eve gitmesem bizimkiler sorun çıkartmazlardı aslında. Cici, aile kızı rolünü abartısız ama içten bir şekilde oynayarak akşam çayını geçirdim. Tüccarın annesi kesinlikle çok zeki bir kadındı. Başını bir yemeni ile bağlamış, hiç makyaj yapmamıştı. Üzerindeki kıyafetler gösterişsiz ama özenli bir seçimin eseriydi. Eteğinin yeşil kumaşı hazır alamayacağınız kadar kaliteliydi. Çok beğendiğimi söylediğimde “ Kumaştan anlıyorsun yavrum, kendim diktim. Rahmetli annem terziydi, bana da ondan geçti, elimden gelir böyle şeyler.” dedi. Sözlerinde kendini, kadınlığını beğenmişlik vardı. Benim tüccar sima olarak annesini andırıyor. Gözleri arası mesafe, kulaklar, burun dudak arası darlık, çenelerinde gamze. Tüccar, kirli sakallarını kesip, başına bir yemeni bağlasa annesine baya benzeyecek gibi. Duvardaki babasının resmiyle kıyaslıyorum da burnu aynı babası, şakakları ve yüzünün uzunluğu da benziyor. Kaşları ve alnı ne annesi ne babası. Çay servisini tüm ısrarlarına rağmen ben yaptım ve hanım hanımcık bir üç saat geçirip evlerinden çıktım. Tüccar babasının arabası ile beni eve bırakırken heyecanlıydı. Yarım saat içinde o da ben de üçer sigara içtik. Annesinin beni çok beğendiğini falan söyledi. Beğenecek tabi, benim gibi gelin bulsam bende beğenirim. Tüccarı memnun edecek birkaç samimiyetsiz cümlede ben kurdum ve eve geldim. Aile olarak sınavımı geçmişlerdi. Ben de onların sınavını geçmiş olmalıyım. Çok zaman geçmeden müdürün annesi ile de tanışmalı ve karar vermeliyim. İki adam ile takılmak gerçekten de zor.
Tüccardan bir hafta sonra müdür de beni annesi ile tanıştırmaya davet etti. Elbette ki akşamüstü çayına gittim ve tüccarlarda oynadığım performansın aynısını müdürün evinde gerçekleştirdim. Hatta daha iyiydim. Evlerine gittiğimde annesi ve anneannesi beni bekliyorlardı. Anneannesi 82 yaşındaydı ama anneannesi gibi değil de annesi gibi görünüyordu. 50 yaşındayım dese inanırdım. Işıldayan gözlere ve parıldayan saçlara sahipti. Hayat dolu bir insan olduğu belliydi. Yanaklarında hafif kırışıklıklar başlamıştı ama bu onu yaşlı değil de sempatik gösteriyordu.
Annesi ise gayet modern giyinişli ve çok güzel bir kadındı. Saçlarının boya olduğu belliydi ama yüzündeki yıpranmalar yok denilecek kadar azdı, sadece gözlerini yanındaki kaz ayakları o da gülümserken belirginleşiyordu. Leğen kemiğine ve belinin inceliğine bakan biri bu kadının dört çocuk doğurduğuna imkansız inanmazdı. Ses tonu bile öyle gençti ki. Bırakın müdürü; ben annesine ve anneannesine aşık olmuştum. Müdür ne annesine ne de anneannesine benzemiyordu. Babasının resmine baktığımda fark ettim ki adam annesi ve anneannesi gibi değildi. Yaşını gayet gösteriyordu. Müdürde annesine değil babasına çekmişti. Çayımı içip nezaketleri için bol bol teşekkür ettikten sonra evlerinden ayrıldım. Müdür babasının arabası ile beni eve bırakırken ben kararımı vermiştim.
İnsanoğlu türünün devamlılığı için yaşar. Müdür dış görünüş olarak babasına benzese de annesinin de DNA’sından da izler taşımakta. Annesinden gelen çok ama çok sağlıklı genler benim genlerim ile birleşince çok güzel çocuklarımız olacak, hissediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder