20 Temmuz 2010 Salı

Ölüler Günah İşlemez

Kapıyı ona açtığımda bir terslik olduğunu anlamıştım. “ Evde kimse var mı?” diye sormuş ve “Tekim abi gel” dediğim zaman gelmişti. Demek amacı beni tek yakalamakmış. Karım  ya da kızım evde olsa belki bu durumu yaşamazdım. Ya da iyi ki yoklar ki; şu an hayatları tehlikede değil.

 

Tişörtü sırılsıklamdı; alnından, şakaklarından terler akıyordu. “ Tişört vereyim abi” dediğim de “İstemez”, demişti beni terslercesine. Ben kendimi bildim bileli terslerdi beni. Alınmadım diyemem ama çok umursamadım da. Sigarasını yaktığında hala terliyordu. Sigaradan sararmış bıyıklarıyla oynuyordu parmakları. “ Abi bir çay koyayım içer miyiz?” dedim. “ İstemez zaten çok kalmayacağım. Konuşmamız gerekenler var koç. Sen neden beni adam yerine koymuyorsun?” dedi.

 

İşte felaketim o an başlamıştı.

 

“Estafurullah abi nerden çıkarıyorsun?” dediysem de, nerden çıkarttığını biliyordum.

 

“Hayatımda ben en çok sana güvenmiştim koç, en çok sana. Beni tüm dünya satar ama sen satmazsın bellemiştim. Sen nasıl beni dinlemezsin, adam yerine koymazsın ya? Buna hakkın var mı? Geçen kahveye oturdum, arkadaşlar dedi ki, motorsikletini satıp, üstüne kredi çekip, dönerci açacakmışsın. Hani beraber açacaktık aslanım. Fikir benim değil miydi? Anlaşmamış mıydık? Ben ustayı bile ayarlamadım mı? Sabah erkenden dükkanı sen açacaktın bende gece durmayacak mıydım? Salata taze olsun diye her sabah hale gitmeyecek miydik? Motorsiklet ile evlere dağıtım yapmayacak mıydık? Kapılara broşür dağıtmayacak mıydık? Tüm bunları beraber konuşmadık mı koç? Sana tüm fikirleri veren ben değil miydim? Şimdi neden beni sattın ulan?”

 

Tüm bunları söylerken her zaman konuştuğum gibi değil daha farklı konuşuyordu. Daha sade ve vurgulayarak. Elleri titriyordu. Sakin konuşmasına rağmen ağzından salyalar çıkıyor; o salyalar dudaklarının yanlarında birikiyordu. Derken derin bir sessizlik oldu. Bir sigara daha yaktı. İçine çektiği dumanı dudaklarından dışarı çıkarttı ve aynı dumanı burnundan tekrar çekti.

 

“Bana yanlış yaptın koçum.”, dedi.

“Abi beni bir dinl…” demek istedim ama cümlemi gözlerimin içine dik dik bakarak kesti. O bakıştan korkmamak elde değildi. “Bugün burada hesaplaşacağız koçum” dedi. Sözleri kadar ses tonu da tehditkardı. Kaçmak istedim kendi evimden ama bunu yapacak cesareti de kendime bulamadım. Benden daha güçlü değildi belki ama yıllardır benim üzerimde olan bir üstünlüğü vardı. Param yokken kahvede bana çok çay ısmarlamıştı. Onunla konuşurken hep ‘abi’ demişimdir o da bana ‘koç’ demiştir.

 

“ Seni biliyorum koç” dedi. “ Seni tanıyorum. Kaç yıldır sana bir kazık attım mı lan ben? Seni hiç yüz üstü bıraktım mı? Sana bir yamuğum oldu mu? Olmadı. Seni biliyorum koç. Sen abisi satacak adam değildin. Seni gaza getirmiş olmalılar. Seni doldurmuş, kandırmış olmalılar. Seni kim kandırdı lan? Kim seni satıcı yaptı?”

 

"Kim seni satıcı yaptı?", derken sesi keskin bir bıçak gibiydi. Beni kim satıcı yapmıştı? Tabiî ki karım. Yoksa ben satıcı bir adam değildim. Karım dedi ki; “Kızımızın, bizim rızkımızı kimse ile bölüşme. İkimiz el ele verir bu işi başarırız. Ben sabah dükkanı açarım, salatayı ellerimle yaparım. Köfte yaparım. Sen de akşam gelir sabaha kadar durursun. Biraz işlerimiz kendine gelsin bir de adam tutarız. Şimdi boşu boşuna kazancımızı ikiye bölmenin manası var mı? Hem çok para kazanınca dükkanı satın alırız, daha işlek bir yere taşırız. Yırtarız kocacım. Hayatımız değişir.”

 

Karım beni bu sözcükler doldurmuş, kandırmıştı. Gecesinde ise evliliğimizin ilk günlerinden bu yana hiç sevişmediğimiz gibi sevişince hayır diyememiştim. Yoksa ben abimi satmazdım. Ben kimseyi satmazdım.

 

Sigarası bitene kadar sustu. Ben de hem korkumdan hem de mahcupluğumdan susuyordum. Ne zaman gidecek bu adam diye düşünüyordum hem de karımın, kızımla birlikte; annesinde kalacağını bildiğim için içimde bir rahatlama vardı.

 

Bir anda ayağa kalktı ve sağ elini pantolonun arkasına götürüp silahını çıkarttı. İşte o an son anlarımı yaşadığımı anladım. Zaten işler kontrolden, kontrolümden çıkmıştı ama silah artık bana bir sonu işaret ediyordu.

 

Gözlerimin içine baktı ve dedi ki; “ Şimdi seni öldüreceğim ama hiç günaha girmeyeceğim” dedi. Silahını bana doğrultmuştu. “Abi n’olur yapma. Sen Müslüman adamsın. Adam öldürmek büyük günah. Abi eline kana bulama. Abi çok büyük günah. Beraber açarız dükkanı abi. Ben ettim sen etme abi.” ağlıyordum ve yalvarıyordum. O ise çelik gibi soğuk ve sessizdi.

 

“ Merak etme koç, seni öldüreceğim ama önce ben öleceğim. Ölüler günah işlemez.”

 

Şaşmış, korkmuş mahvolmuş durumdaydım. Yalvarmalarımın yakarmalarımın bir işe yaramayacağını anlamıştım. Bu adam delirmişti ve beni öldürecekti. İçimden bağırmak, çağırmak geliyordu. Sesimi duyan biri beni kurtarabilirdi ama sesimi yükselttiğim an beni öldüreceğini seziyordum. Çaresizliğim her zerremdeydi.

 

Oturduğum ikili koltuğa, yanıma geldi ve sağıma oturdu. Sol elini omzuma koydu. Bu hareketi umutlandırmıştı beni. Beni öldürmekten vazgeçtiğini sanmıştım. Başını başıma, yanağını yanağıma dayadı. Sonra sağ elindeki silahını sağ şakağına dayadı ve ateş etti.

******** 

Sonra uyandığımda hastanedeydim. Aradan on iki gün geçmişti. Annem yanı başımda ağlıyordu. Ne olduğu o zaman anladım. Önce kendini sonra beni öldürmek istemişti. Kurşun onun sağ şakağından girip solunda çıkacak ve yanında duran benim kafama girecekti. Öyle de oldu ama ölmedim.

Hiç yorum yok: