Bir Kına İki Cenaze
Elma yanaklarımdan
nefret ediyorum. Zaten insülin direncim var, zayıflayamıyorum. Üstüne üstlük
yuvarlak yüz hatları, dar bir alın, bir de elma yanaklar; tam bir köylü güzel
modeliyim. Ama ben kendi sanayi devrimimi yapalı yıllar oldu. Köyden de,
köylüden de, şehirleşememişlerden de nefret ediyorum. Valerie Solanas ve Virginia
Woolf idöllerim. Woolf’un kitaplarından pek bir şey anlamıyorum; Solanas’ı
ondan çok seviyorum.
Şu an bizim evde aptal
kızkardeşimin kınası var. Annemin hakkımı helal etmem tehditlerine ve bir saat
aralıksız ağlamasına boyun eğdim ve geleneksel türk kızı modeli olarak bayram
şekeri gibi giyindim. Bayram şekeri dediysem hani pazarda ya da
kuruyemişçilerin önünde kilo ile satılan, üzerinde tutti frutti yazan, insanın
damağına yapışan o iğrenç şekerlerden. Saçlarım da tabiki topuz, baldız topuzu.
O kadar çok el öptüm ki; dudaklarım uyuştu, o kadar çok kadınla sarıldım ki;
üstüm başım yaşlı parfümü kokuyor. Darısı başına’ları ve görüştüğün biri var
mı’lardan yıldım ve tiksindim. Feminizm hakkındak konuşmak için doğru bir akşam
değil, farkındayım. Ondan susuyorum. Zaten annem özellikle susmam için de
telkinde bulundu.
Erkekler karşı komşuda
oturuyor, kadınlar bizim evde. Erkekler futbol ve siyaset konuşuyor ama ılımlı
olarak. Çünkü kalabalığın yarısını ilk kez gördükleri için sivri şeyler
söylemekten çekiniyorlar. Kadınlar ise insan odaklı konuşuyorlar. Şu ne yapmış,
bu ne yapmış. Bir de kendilerini anlatıyorlar ve ailelerini; eğer başarılı ise
çocuklarını. Haremlik selamlık uygulamasını delip deşerek devam ettiriyoruz.
Annem biraz önce bana ayakkabılar dizdirdi, ters olarak dizmeliymişim ki,
çıkarken rahatlıkla giyebilsinler.
Aptal kızkardeşim biraz
önce bindallısını giydi ve türevi arkadaşları ile ben etrafında, totem etrafında
dönen kızılderililer misali döndük; bence de yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar...
Biraz ağlamasını beklerdim ama damla yaş akmadı. Yediği nanenin farkında bile
değil zihinsizim. Üç kere üniversite sınavına girmiş ve hiçbirinde barajı
aşamamış olsa da hayatını sadece evliliği üzerine kurgulamış birinini bu kadar
saçma bir tercih yapması akıl alır gibi değil. Müstakbel eniştem, hem katilimiz
hem de maktulümüz, berber. İzbe bir ara sokaktaki, küçük, karanlık bir dükkanda
çalışıyor; hem de cama en uzak koltuk onun. Evleri de dükkanın sadece iki bina
yanında. Muhtemelen tüm gün bir kadınla konuşmadığı günler oluyordur. Kız
kardeşimle nasıl tanıştıklarını sorduğum zaman görücü usulünün bir sonraki
jenerasyondaki karşılığını söylüyor, arkadaş vasıtasıyla. Bir de çok sessiz.
Suskunluğunun altında utangaçlığımı yoksa sakladığı bir şey mi yatıyor zaman
gösterecek.
Kınalar yakıldı, önce
kızkardeşim, ardından tüm yaşıtlarım lavaboya koşup kınayı sildik. Yarın kına
yaktığımızı ispat etmek istesek tek kanıtımız yaklaşık yirmi dakikadır çektirdiğimiz fotoğraflar olacak. Tabi artık
herkeste kameralı cep telefonlarından var. Fotoğrafların çok büyük kısmı ya
telefon değiştirildiğinde eski telefonlarda kalacak ya kaybolan bir hafıza karı
ile yok olacak ya da kaydedildiği bilgisayara virüs girince bir formata kurban
gidecek ama biz hala her fotoğrafa sanki tek fotoğrafımızcasına saygı duyarak
poz veriyoruz. Gözlerim yanıyor flaşlardan ve topuklarım acıyor topuklulardan.
İki kişinin öleceği bir gece için katlanılabilir bir acı. Biraz önce ablamla
annem, annemin odasında yarın nikahta kimin şahit olacağı konusunda kavga
ettiler. Annem dayımı istiyor, ablam ise en yakın arkadaşı Nesrin’e söz verdi.
Dayım da hakkını helal etmeyeceğini söylemiş, Nesrin de. Kim böyle bir şeye
şahit yazılmak ister anlayamayacağım ve asla anlayamayacağımı da biliyorum.
Sigara içenler mutfak
balkona doluştuk ve balkonumuz hayatının en kalabalık gününü yaşıyor. Bazı
kişileri hiç tanımıyorum. Muhtemelen katil berberin akrabaları ya da
arkadaşları. Hiçbirinin bakışlarını da sevmedim. Hepsi potansiyel katil. Hatta yelek
giymiş aşırı sıska eleman bana; beni öldürmekle, onu öldürmemi istemek arası
bakıyor. Bakışlarına tehditkar cevaplar veriyorum ama o muhtemelen bakışlarımın
davetkar olduğunu sanıyor. Her kına da olmazsa olmaz kısımlardan biri de şu an
mutfak da gerçekleşiyor. Kızkardeşim ve maktulü damacanın yanında poz
veriyorlar. El ele tutuşmuşlar bir de, diğer pozda da birbirlerinin belinden
sarıyorlar. Bir diğerinde de yanak
yanağalar. Bu kadar çok fotoğraf çekilen bir ülkede en azından fotoğrafçılık
ilkokullarda seçmeli ders olmalı.
Saat onu geçti ama hala
kalkan yok. İnsanlar kalkıp gitse diye gözlerine bakıyorum. Daha ev
toparlanılacak. Yarın nikah ve düğün var. Düğün var, düğünde dans müziği
çalacak. Çiftler sahneye çıkacak ve ben saklanacak yer arayacağım. Şu an bile o
anın gerginliği omuzlarıma çöktü. Balkonda sıska umarım bir harekete geçmez. Kimseye
hayatta en utandığı anı yaşatmak istemem. Ne kimseyi öldürme ne de kimse
tarafından öldürülmek istemem.
Ölmek, öldürmek, katil,
maktul, cinayet diye bir şeyler geveliyorsam bir nedeni var. Evliliği ölüm
olarak görüyorum. Hayatı biri ile paylaşmak ne demek ya? Hayat paylaşılabilir
bir şey değil ki. Evlilik intihar etmeyi düşünen ama intihar edecek kadar
yüreği, cesareti olmayan iki kişinin birbirini karşılıklı öldürme anlaşmasıdır.
Bu akşam bizim evde bir kına yapıldı ve iki cinayet işlendi ama bunu benden
başka kimse göremedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder