18 Haziran 2014 Çarşamba

Anti – Zabıta Manifesto


Anti – Zabıta Manifesto
-Martin Handford’a-
Aydınlık bir bahar akşamı iş çıkışı, büyük bir kalabalık olarak dolmuş durağında sıkış tıkış dolmuş bekliyorduk. Derken bir anda, bir arbede oldu. Sekiz on tane zabıta, seyyarları kovalamaya başladı. “Kaç kaç kaç” sesleri geliyor; tezgahını kapan seyyar satıcılar kaçarken, kösele ayakkabıları ve ellerinde telsizleri ile şişman zabıtalar kovalamaya çalışıyordu ama yakalayacak gibi de değillerdi. İşte onu ilk kez o an gördüm. Enlemesine kırmızı beyaz çizgili tişörtü, tişörtü ile aynı desende şapkası, mavi kot pantolonu ve gözlükleri vardı. Muz tezgahına doğru koşan zabıtaya öyle bir kafa attı ki, zabıta un çuvalı gibi yere yığıldı. Yerdeki zabıtaya hiç bakmadan koşup başka bir zabıtanın midesine bir yumruk, bir ötekinin beline bir tekme... Her şey bir dakika içerisinde oldu bitti. Tüm zabıtalar baygın yatıyordu. O da hiç etrafına bakmadan koşarak dolmuşun tekine tıkıştı. Biz de yerde yatan zabıtalara baktık ve dolmuşumuz gelince binip, evlerimize gittik.

Daha sonra bir semt pazarında ortaya çıkmış ama ben orada yoktum. Bunu bana kendi anlattı. Pazarda bir tur attım ve en ucuz muz ve lahananın yerlerini öğrendim, dedi. Sonra muzu aldım, lahanacıya doğru yürürken yolun ortasında iki tane zabıta gördüm. Ellerinde sigara, gelip geçen kızlara bakıp kötü adam kahkahaları atıyorlardı; hatta yaşlı olan zabıtanın elinde ısırılmış bir kıpkırmızı bir elma vardı. Dayanamadım, yavaşça arkalarından yaklaştım ve ikisinin kafasını tutup birbirlerine tek seferde tokuşturdum. Güm! İki zabıta oldukları yere yığıldılar, Battal Gazi’den dayak yiyen Bizans askerleri gibi. Ben de gidip lahanamı alıp evinin yolunu tuttum, dedi. Kimse görmedi mi, diye sorduğumda; kesin gördüler ama kimse sesini çıkartmadı, dedi. Kaçmadın mı, dedim; Hayır kaçmadım, dedi.

Onu asıl ünlü yapan olay ise bir kafe de gerçekleşti. Hani Youtube’ta birkaç milyon kez izlenen video. Bizimki kafenin en dibinde cep telefonuyla oyun oynuyor bir yandan da çay ve sigara içiyor; bir arkadaşı geç kalmış, onu beklerken zaman öldürüyor. Sonra bir anda sigara denetçileri gelecek diye sigaraları topluyorlar. Denetçi menetçi gelmiyor ama bir araba dolusu zabıta geliyor ve bizimkinin yan masasına oturuyorlar. Bir güzel yemek yiyorlar, tam tatlıları geleceği an sigaraları yakıyorlar ve bizimkinin şalter o an atıyor. Bu kez diğer seferlerde olduğu gibi döv kaç yapmıyor; yine açılışı kafa ile yapıyor ve beş zabıtayı beş dakika elli saniye çok temiz dövüyor. Hele son sahnede sigarasını yakıp kafeden çıkarken herkesin ayakta alkışlaması var ki; o dayak ve o alkışlar bu ülkede birçok şeyi tetikledi.

Bizimki halkın kahramanı oldu. Herkes, her yerde onu aradı ama bulamadı. Nasıl saklandın?, dedim; saklanmadım, dedi. Polisler, medya peşine düştü mü?, dedim; Kimse arayıp sormadı, dedi. Video yayıldıkça insanlar bizimkinin giydiği enlemesine kırmızı beyaz tişörtleri giyip zabıta dövmeye başladılar. Büyük bir kısmı da bunda başarı olduysa da çok az bir kısmı yakalandı. Zabıtalar sokağa çıkamaz oldu. Yollarda zabıta arabalarının arkalarında polis arabaları geziyor; artık zabıtaları polisler koruyordu.

Manifestoyu sen mi yazdın?, dedim; Ben yazmadım ama çok beğendim, dedi. Halk dövecek zabıta bulamayınca bir manifesto internette dolanmaya başladı.

1.Bu ülkede her şey düzensiz ve kötü gidiyor olsa da yozlaşmışlığın temelinde zabıtalar vardır.
2.Hareketimiz sanıldığı gibi anarşist bir eylem değil; tam tersi düzeni korumak amacı ile yapılanmış sivil bir tepki koymadır.
3.Zabıtaların işlerini iyi yapıp yapmadığı artık bizler tarafından kontrol edilecektir.
4.Görevini hakkı ile yerine getirmeyen tüm zabıtaların cezası da yine bizim tarafımızdan verilecektir.

İnsanlar bu kısa manifestoyu işçi, memur, esnaf, kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç demeden ezberlediler ve olay olsun olmasın; her bir araya her geldiklerinde, her zabıta gördüklerinde bağıra çağıra söylediler. Sanki kaldırılmış and gibi bir şey olmuştu. Garip ama insanlar tek bir ağızdan bir şeyi bağıra çağıra söyleme ihtiyacı duyuyorlardı.

İşin güzel kısmı da zabıtaların yanlarında hiçbir kişi ve kuruluşu bulamamalarıydı. Siyasiler bile yarım yamalak sözler söyledilerse de, zabıtaların dayakla ıslah edilmesinden memnun gibiydiler. Bir senenin sonunda zabıtalar rüşvet alamaz, işini savsaklayamaz hale geldi. Kimileri bu işten memnun oldu, kimileri olmadı. Ama şehirlerde hayat eskisinden çok daha iyi bir hale geldi.

Peki zabıtaların bilgilerini kim internette paylaştı, dedim; Onu da bilmiyorum, dedi. İlk günlerde Zabıta Dairesi Başkanı’na dansöz kıyafeti giydirip, dansöz gibi oynatıp para takan sen miydin?, dedim; O da ben değildim, dedi. Bizimki sanki ilk yumruğu atan, en masumumuzdu.

Hiç yorum yok: