Anti – Zabıta Manifesto
-Martin Handford’a-
Aydınlık bir bahar
akşamı iş çıkışı, büyük bir kalabalık olarak dolmuş durağında sıkış tıkış
dolmuş bekliyorduk. Derken bir anda, bir arbede oldu. Sekiz on tane zabıta,
seyyarları kovalamaya başladı. “Kaç kaç kaç” sesleri geliyor; tezgahını kapan
seyyar satıcılar kaçarken, kösele ayakkabıları ve ellerinde telsizleri ile
şişman zabıtalar kovalamaya çalışıyordu ama yakalayacak gibi de değillerdi.
İşte onu ilk kez o an gördüm. Enlemesine kırmızı beyaz çizgili tişörtü, tişörtü
ile aynı desende şapkası, mavi kot pantolonu ve gözlükleri vardı. Muz tezgahına
doğru koşan zabıtaya öyle bir kafa attı ki, zabıta un çuvalı gibi yere yığıldı.
Yerdeki zabıtaya hiç bakmadan koşup başka bir zabıtanın midesine bir yumruk,
bir ötekinin beline bir tekme... Her şey bir dakika içerisinde oldu bitti. Tüm
zabıtalar baygın yatıyordu. O da hiç etrafına bakmadan koşarak dolmuşun tekine
tıkıştı. Biz de yerde yatan zabıtalara baktık ve dolmuşumuz gelince binip,
evlerimize gittik.
Daha sonra bir semt
pazarında ortaya çıkmış ama ben orada yoktum. Bunu bana kendi anlattı. Pazarda
bir tur attım ve en ucuz muz ve lahananın yerlerini öğrendim, dedi. Sonra muzu
aldım, lahanacıya doğru yürürken yolun ortasında iki tane zabıta gördüm.
Ellerinde sigara, gelip geçen kızlara bakıp kötü adam kahkahaları atıyorlardı;
hatta yaşlı olan zabıtanın elinde ısırılmış bir kıpkırmızı bir elma vardı. Dayanamadım,
yavaşça arkalarından yaklaştım ve ikisinin kafasını tutup birbirlerine tek
seferde tokuşturdum. Güm! İki zabıta oldukları yere yığıldılar, Battal Gazi’den
dayak yiyen Bizans askerleri gibi. Ben de gidip lahanamı alıp evinin yolunu
tuttum, dedi. Kimse görmedi mi, diye sorduğumda; kesin gördüler ama kimse
sesini çıkartmadı, dedi. Kaçmadın mı, dedim; Hayır kaçmadım, dedi.
Onu asıl ünlü yapan
olay ise bir kafe de gerçekleşti. Hani Youtube’ta birkaç milyon kez izlenen
video. Bizimki kafenin en dibinde cep telefonuyla oyun oynuyor bir yandan da
çay ve sigara içiyor; bir arkadaşı geç kalmış, onu beklerken zaman öldürüyor.
Sonra bir anda sigara denetçileri gelecek diye sigaraları topluyorlar. Denetçi
menetçi gelmiyor ama bir araba dolusu zabıta geliyor ve bizimkinin yan masasına
oturuyorlar. Bir güzel yemek yiyorlar, tam tatlıları geleceği an sigaraları
yakıyorlar ve bizimkinin şalter o an atıyor. Bu kez diğer seferlerde olduğu
gibi döv kaç yapmıyor; yine açılışı kafa ile yapıyor ve beş zabıtayı beş dakika
elli saniye çok temiz dövüyor. Hele son sahnede sigarasını yakıp kafeden
çıkarken herkesin ayakta alkışlaması var ki; o dayak ve o alkışlar bu ülkede
birçok şeyi tetikledi.
Bizimki halkın
kahramanı oldu. Herkes, her yerde onu aradı ama bulamadı. Nasıl saklandın?,
dedim; saklanmadım, dedi. Polisler, medya peşine düştü mü?, dedim; Kimse arayıp
sormadı, dedi. Video yayıldıkça insanlar bizimkinin giydiği enlemesine kırmızı
beyaz tişörtleri giyip zabıta dövmeye başladılar. Büyük bir kısmı da bunda
başarı olduysa da çok az bir kısmı yakalandı. Zabıtalar sokağa çıkamaz oldu.
Yollarda zabıta arabalarının arkalarında polis arabaları geziyor; artık
zabıtaları polisler koruyordu.
Manifestoyu sen mi
yazdın?, dedim; Ben yazmadım ama çok beğendim, dedi. Halk dövecek zabıta
bulamayınca bir manifesto internette dolanmaya başladı.
1.Bu ülkede her şey
düzensiz ve kötü gidiyor olsa da yozlaşmışlığın temelinde zabıtalar vardır.
2.Hareketimiz sanıldığı
gibi anarşist bir eylem değil; tam tersi düzeni korumak amacı ile yapılanmış
sivil bir tepki koymadır.
3.Zabıtaların işlerini
iyi yapıp yapmadığı artık bizler tarafından kontrol edilecektir.
4.Görevini hakkı ile
yerine getirmeyen tüm zabıtaların cezası da yine bizim tarafımızdan verilecektir.
İnsanlar bu kısa
manifestoyu işçi, memur, esnaf, kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç demeden
ezberlediler ve olay olsun olmasın; her bir araya her geldiklerinde, her zabıta
gördüklerinde bağıra çağıra söylediler. Sanki kaldırılmış and gibi bir şey olmuştu.
Garip ama insanlar tek bir ağızdan bir şeyi bağıra çağıra söyleme ihtiyacı
duyuyorlardı.
İşin güzel kısmı da
zabıtaların yanlarında hiçbir kişi ve kuruluşu bulamamalarıydı. Siyasiler bile
yarım yamalak sözler söyledilerse de, zabıtaların dayakla ıslah edilmesinden
memnun gibiydiler. Bir senenin sonunda zabıtalar rüşvet alamaz, işini savsaklayamaz
hale geldi. Kimileri bu işten memnun oldu, kimileri olmadı. Ama şehirlerde
hayat eskisinden çok daha iyi bir hale geldi.
Peki zabıtaların
bilgilerini kim internette paylaştı, dedim; Onu da bilmiyorum, dedi. İlk
günlerde Zabıta Dairesi Başkanı’na dansöz kıyafeti giydirip, dansöz gibi
oynatıp para takan sen miydin?, dedim; O da ben değildim, dedi. Bizimki sanki
ilk yumruğu atan, en masumumuzdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder