Sol arkada baterist
duruyor ve her baterist sahnede olup, sahnede değil. Önündeki rasta saçlı
gitarcının gölgesinde bile kalamıyor. Adam sanki yok. Kamera açı değiştirdikten
bir süre sonra az biraz gözlüyor. Saçları yok; tercihi mi yoksa kaderi mi
bilemiyorum. Başında da bir kulaklıklar var, büyük olanlardan. Ne işe yaradığını elbetteki bilmiyorum. Sahnedeki herkeste olan gülümseme onun da yüzünde. Vişne çürüğü
gibi bir trikosu var. Bateri çalarken çok eğleniyor gibi duruyor ki; bence
eğleniyor. Omuzlarıyla başıyla kendi tuttuğu ritme, ritim tutuyor.
Önündeki iki gitaristen
soldaki ise sanki hem gitarist hem de badigard gibi. Beyaz bas gitarıyla
gerektiği durumlarda kafa göz yaracağının mesajını verir gibi. Boğazlı trikosunun
üstünde zinciri ve güneş gözlükleriyle sahnede verilen vintıç havanın
görünmeyen kahramanı bile diyebilirim. Tabiki o da gülümsüyor ve bir yandan
gitarını çalarken, bir yanda da tatlı tatlı dans ediyor. Silik kalmasının ana
nedeni sağda rasta saçlı gitarist. Ona da birazdan değineceğim.
Yazıyı yazmaya
başlamadan önce hiç fark etmediğim bir gitarist
de Stevie Wonder’in korgunun arkasında duruyor. En ezik oymuş da haberim
olmamış. Dikkat çeken tek yanı gitarının kordonun simli olması o kadar. Bir arada
kollarını kaldırıyor o kadar. Muhtemelen onun orada olduğunu sadece ailesi ve
eski sevgilileri dikkat etmiştir.
Sahnede iki üç tane
tuşlu müzik aleti var. İkisi Wonder’ın biri de en sağdaki piyanistin. Beatles
tarzı saçları ve kocaman güneş gözlükleri ile ne yazık ki hiç de havalı değil. Şansızlığı
sahnenin o tarafında Wonder var. Dikkat çekmemesi doğal. Havai gömleği ise
güzel.
Sırada sahnenin daha
göze batanları. İlk olarak rasta saçlı gitarist. Beyaz takım elbisesi ile
cidden adam havalı. Dişlerini beyazlığı
ile takım elbisesi tam uymuş. Yüzündeki gülümseme sabit ve ön dişleri ayrık. Bir
de adamda on kilo saç var belli. Başındaki mavi bere benzeri şey saçların bir
kısmını tutabiliyor. İspanyol paça pantolonu da apayrı. Eğer herkes kendi
kıyafetini seçmişse kesinlikle en doğru tercihi o yapmış.
Bir de solist var tabi.
Sahnenin en çömezi. Tatlı bir eleman. Başında şapkası, kısa pantolon ya da uzun
kapri olarak adlandırılabilecek altlığı ve çorapsız giydiği ayakkabıları ile
sevdim elemanı. Şarkının girişinde biraz nağme yaptıysa da geri kalanda öyle
öne çıkma çabası pek olmadı.
Stevie Wonder ise hep
aynı, hep havalı. Önce sahnenin ortasında bir alet çaldı. Küçük bir klavye
olmalı. Sonra hemen sağındaki korgunun başına gitti ve hem çaldı hem söyledi.
Şarkıyı söyleyişinin şarkının orjinaliyle alakası yoktu ama o Stevie Wonder’dı.
Zaten seyirciyi ateşleyen kısım onun şarkı söylemeye başlamasıydı. Siyah parıltılı
takım elbisesiyle Türk düğünlerine gelen şişko teyzelere benziyordu. Hani şişkoluklarından
siyah giyerler ve dikkat çeksin diye o pırıltılı şeyler üzerilerindedir.
Bir de tabi ürün
sahipleri var. Daft Punk’ı oluşturan iki eleman. Havalarını sevdim. Kasklar süper.
Yüzlerini göstermek istememe durumları, gizem akıllıca şeyler. Gerçi ikisinden
biri biraz Brad Pitt’e benzese durum farklı olurdu o ayrı. Çok alakasız olacak
belki ama çıkmayan güneş gözlükleriyle bizdeki ‘Ayna’ grubunu da andırmıyor
değillerdi. Boru mu, onlar Grammy aldıysa Ayna’da yıllarca ‘Kral Tv Müzik Ödülü’
aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder