İstiklal marşı ile uyanmak kadar beni
çıldırtan bir başka hadise yoktur Pazartesi saygıda kusur etmezleri. Asla yataktan
hemen kalmayı sevmedim. Uyandıktan sonraki o bir saat benim için çok
değerlidir. Çarşaftaki kendi kokum, kendi sıcaklığım, yüzümdeki yastık izi... Yataktan
zıpladığım gibi camdan baktım. İstiklal marşı biter bitmez; on, on beş
yaşındaki çocuklar folklör oynamaya başladı. Daha sonra vali ve emliyet müdürü
benim kapıma çelenk bıraktı, üstüne bir de saygı duruşu.
*Bonservisi elinde olmalı.
*Kalemlerinin üstünü ıssırmalı.
*Kalabalığı yara yara yürüyebilmeli.
*Belirli aralıklarla ilişkiye cinsellik
pompalamalı.
*Düşmanının, yedi ceddine düşman olmalı.
Sonra löbdoşambır giymiş, saçları
dağınık, güzelce bir fular bağlanmış, sekiz on yaşındaki erkek çocukları
anneleri ile birlikta kapımda sıra oldular. Ulan acaba yine ne oluyor diye
düşünüyordum ki arkadan gelen şiir durumu aydınlattı. Bügun 23 Nisanmış ve hep
neşeyle doluyor insanmış. Kapımdaki çocuklar da yerime bir günlük geçmek
isteyen çocuklarmış. Bu iş o kadar kolay mı ha? Ben sorumluluklarımı on dakika bir
çocuğa yüklesem sübyan manyak olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder