22 Nisan 2012 Pazar

pazartesi - bugün 23 nisanmış


İstiklal marşı ile uyanmak kadar beni çıldırtan bir başka hadise yoktur Pazartesi saygıda kusur etmezleri. Asla yataktan hemen kalmayı sevmedim. Uyandıktan sonraki o bir saat benim için çok değerlidir. Çarşaftaki kendi kokum, kendi sıcaklığım, yüzümdeki yastık izi... Yataktan zıpladığım gibi camdan baktım. İstiklal marşı biter bitmez; on, on beş yaşındaki çocuklar folklör oynamaya başladı. Daha sonra vali ve emliyet müdürü benim kapıma çelenk bıraktı, üstüne bir de saygı duruşu.

*Bonservisi elinde olmalı.
*Kalemlerinin üstünü ıssırmalı.
*Kalabalığı yara yara yürüyebilmeli.
*Belirli aralıklarla ilişkiye cinsellik pompalamalı.
*Düşmanının, yedi ceddine düşman olmalı.

Sonra löbdoşambır giymiş, saçları dağınık, güzelce bir fular bağlanmış, sekiz on yaşındaki erkek çocukları anneleri ile birlikta kapımda sıra oldular. Ulan acaba yine ne oluyor diye düşünüyordum ki arkadan gelen şiir durumu aydınlattı. Bügun 23 Nisanmış ve hep neşeyle doluyor insanmış. Kapımdaki çocuklar da yerime bir günlük geçmek isteyen çocuklarmış. Bu iş o kadar kolay mı ha? Ben sorumluluklarımı on dakika bir çocuğa yüklesem sübyan manyak olur.

Hiç yorum yok: