26 Nisan 2012 Perşembe

Eller Kirlendi ve Bir Devir Bitti


İktidarımızın on dördüncü yılıydı, ülkemizde işsiz yoktu, sağlık ve hukuk tıkır tıkırdı, paramız çoktu, uçağımız tankımız ganiydi; kendimizi bırakmış, artık dünyaya huzur ve güven sağlıyorduk. Düşmanımız yoktu, hiçbir ülkede o cesaret yoktu. Bize karşı olan tüm terör örgütlerini satın almıştık. Nüfusumuzun on katı vatandaşlık başvurumuz vardı. Öyle sorunsuzduk ki; bakanlar kurulunda on dakika hal hatır soruyor, sonra üç saat dolana kadar serbest zaman geçiriyorduk. Artık çok çalışmamıza gerek yoktu ama insanların bunu bilmesine de hiç gerek yoktu.

Son bakanlar kurulunun ortalarıydı; Maliye Bakanı ile amiral battı oynarmaktan sıkılan İçişleri Bakanı, benim Tarım Bakanıyla yaptığım bozuk para maçının kırılma anlarından birinde yanıma gelerek “ Başbakanım eğer bir milyon kişi daha vatandaşlığa kabul edersek, kimlik numaralarını yenilememez gerekecek, aksi takdirde algometrik bir saldırı tehditiyle başbaşa kalabiliriz” dedi.Bir anda çok mutlu oldum. Çünkü artık bir problemimiz vardı. Daha da iyisi problem için aklıma süper bir çözüm de beraberinde gelmişti. Maçı bıraktım ve bakanlarıma dönüp “Arkadaşlar herkes yerine geçsin, aklıma güzel bir fikir geldi, sayın Sağlık Bakanı kravatınızı alnınızdan çıkartıp boynunuza bağlayınız lütfen”, dedim.

Tüm kabinem heyecanla yerlerine oturdu ve meraklı gözlerini bana çevirdi, bir tek Stabilizasyon Bakanı, Elektrik Elektronik Bakanı ile sos oynamaya devam etmek istedi ama yüz bulamayınca o da döndü.

“İnsanlarımıza zenginlik, ferah, refah verdik. Onurlu bir hayat, umutlu bir gelecek verdik, bizbizeyken kendimizi övmeye gerek yok. Neyse şimdi ise onlara hiçbir sistemin vermediği, veremediği bir şeyi vermeliyiz. Özel olmak. İçişleri Bakanım, hıza yükselen nüfusumuza kimlik numara sistemimizin cevap veremediğini ve tüm numaraların yenilenmesini gerektiğini söyledi. Ben diyorum ki tüm numaraları kaldıralım. Her sülaleye yeni soyadı, aynı sülalede aynı isimde olanlara yeni isim verelim. Böylelikle kimse bir numara olmasın. Herkeste, sadece kendinde bulunacak bir ad soyad kombinasyonu olsun. Konu hakkında fikir beyan etmek isteyen var mı?”

Hiçbir şey demediler. Bana itimatları sonsuzdu. Zaman, onlara her zaman benim haklı olduğumu göstermişti. O gece bakanlar kurulu on saat sürdü ve tüm olayı netleştirdik. Eski günlerdeki gibiydi...

1.Aynı soyadına sahip sülaleler arasında kura çekilecektir. Kazanan sülale soyadını kullamaya devam edecek, kaybedenler kendilerine daha önce kimsenin kullanmadığı bir soyadı seçeceklerdir.
2.Aynı sülalede aynı isme sahip bireyler arasında en büyük olan adını koruyacak, diğer fertler kendilerine yeni isim ya da bir ek isim alacaklardır.
3.İsteyen kişi ya da aileler, sülalaerinden farklı olarak yeni bir soyadı alabileceklerdir.
4.Düzenleme için öngörülen süre üç aydır. Üç ay içinde başvuru yapmayan aile ve fertlere devlet kendisi ad soyad atayacaktır.


İlk ay durum çokta kötü değildi ama sonra işler kızıştı. İnsanların soyadlarına bu kadar bağlı olduklarını tahmin edememiştik. Kuralarda kavgalar çıktı, sülaleler hem birbirlerine, hem de kura çeken devlet görevlilerine saldırdı. Uzun zamandır ortamın süt liman olmasından rehavete düşmüş olan kolluk kuvvetleri büyük hezimetler yaşadı. Kan davaları başladı, intikam yeminleri edildi. Aile içi sorunlar daha beterdi. Akrabaların birbirlerini asla sevmedikleri gerçeğini de unutmuştum. İsim konusu üstü örtülmüş bir çok problemi yeniden ortaya çıkardı. Suç patladı, kan aktı, eller kirlendi ve daha da kötüsü suçu atacak kimse de yoktu...

Ve bir devir bitti, devrildik...

Hiç yorum yok: