İktidarımızın on
dördüncü yılıydı, ülkemizde işsiz yoktu, sağlık ve hukuk tıkır tıkırdı, paramız
çoktu, uçağımız tankımız ganiydi; kendimizi bırakmış, artık dünyaya huzur ve
güven sağlıyorduk. Düşmanımız yoktu, hiçbir ülkede o cesaret yoktu. Bize karşı
olan tüm terör örgütlerini satın almıştık. Nüfusumuzun on katı vatandaşlık
başvurumuz vardı. Öyle sorunsuzduk ki; bakanlar kurulunda on dakika hal hatır
soruyor, sonra üç saat dolana kadar serbest zaman geçiriyorduk. Artık çok
çalışmamıza gerek yoktu ama insanların bunu bilmesine de hiç gerek yoktu.
Son bakanlar kurulunun
ortalarıydı; Maliye Bakanı ile amiral battı oynarmaktan sıkılan İçişleri Bakanı,
benim Tarım Bakanıyla yaptığım bozuk para maçının kırılma anlarından birinde
yanıma gelerek “ Başbakanım eğer bir milyon kişi daha vatandaşlığa kabul
edersek, kimlik numaralarını yenilememez gerekecek, aksi takdirde algometrik
bir saldırı tehditiyle başbaşa kalabiliriz” dedi.Bir anda çok mutlu oldum.
Çünkü artık bir problemimiz vardı. Daha da iyisi problem için aklıma süper bir
çözüm de beraberinde gelmişti. Maçı bıraktım ve bakanlarıma dönüp “Arkadaşlar
herkes yerine geçsin, aklıma güzel bir fikir geldi, sayın Sağlık Bakanı
kravatınızı alnınızdan çıkartıp boynunuza bağlayınız lütfen”, dedim.
Tüm kabinem heyecanla
yerlerine oturdu ve meraklı gözlerini bana çevirdi, bir tek Stabilizasyon
Bakanı, Elektrik Elektronik Bakanı ile sos oynamaya devam etmek istedi ama yüz
bulamayınca o da döndü.
“İnsanlarımıza
zenginlik, ferah, refah verdik. Onurlu bir hayat, umutlu bir gelecek verdik,
bizbizeyken kendimizi övmeye gerek yok. Neyse şimdi ise onlara hiçbir sistemin
vermediği, veremediği bir şeyi vermeliyiz. Özel olmak. İçişleri Bakanım, hıza
yükselen nüfusumuza kimlik numara sistemimizin cevap veremediğini ve tüm
numaraların yenilenmesini gerektiğini söyledi. Ben diyorum ki tüm numaraları
kaldıralım. Her sülaleye yeni soyadı, aynı sülalede aynı isimde olanlara yeni
isim verelim. Böylelikle kimse bir numara olmasın. Herkeste, sadece kendinde
bulunacak bir ad soyad kombinasyonu olsun. Konu hakkında fikir beyan etmek
isteyen var mı?”
Hiçbir şey demediler.
Bana itimatları sonsuzdu. Zaman, onlara her zaman benim haklı olduğumu
göstermişti. O gece bakanlar kurulu on saat sürdü ve tüm olayı netleştirdik.
Eski günlerdeki gibiydi...
1.Aynı soyadına sahip
sülaleler arasında kura çekilecektir. Kazanan sülale soyadını kullamaya devam edecek,
kaybedenler kendilerine daha önce kimsenin kullanmadığı bir soyadı seçeceklerdir.
2.Aynı sülalede aynı
isme sahip bireyler arasında en büyük olan adını koruyacak, diğer fertler
kendilerine yeni isim ya da bir ek isim alacaklardır.
3.İsteyen kişi ya da
aileler, sülalaerinden farklı olarak yeni bir soyadı alabileceklerdir.
4.Düzenleme için öngörülen
süre üç aydır. Üç ay içinde başvuru yapmayan aile ve fertlere devlet kendisi ad
soyad atayacaktır.
İlk ay durum çokta
kötü değildi ama sonra işler kızıştı. İnsanların soyadlarına bu kadar bağlı
olduklarını tahmin edememiştik. Kuralarda kavgalar çıktı, sülaleler hem
birbirlerine, hem de kura çeken devlet görevlilerine saldırdı. Uzun zamandır
ortamın süt liman olmasından rehavete düşmüş olan kolluk kuvvetleri büyük hezimetler
yaşadı. Kan davaları başladı, intikam yeminleri edildi. Aile içi sorunlar daha
beterdi. Akrabaların birbirlerini asla sevmedikleri gerçeğini de unutmuştum.
İsim konusu üstü örtülmüş bir çok problemi yeniden ortaya çıkardı. Suç patladı,
kan aktı, eller kirlendi ve daha da kötüsü suçu atacak kimse de yoktu...
Ve bir devir bitti,
devrildik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder