5 Nisan 2012 Perşembe

abi konu neydi?

“Abi konu neydi?”

“Konu çok derindi. Çok ama çok derindi, yukarından bakınca dibini görebilirdin ama ne kadar dalarsan dal dibinden kum çıkartamazdın, işte o kadar derindi. İşin garibi dalabildiğin kadar dal vurgun da yemezdin. Bir garip derindi...”

“Abi konu neydi?”

“Konu kadındı. Zaten konu her zaman bir kadındır. Bazen bunu kabul etmiyoruz ama dolaylı olarak her zaman kadını konuşuyoruz. Etrafımızdaki her şeyin topraktan geldiği gerçeği gibi...”

“Abi konu neydi?”

“Konu paraydı. Hem de büyük paraydı. Bizim olan ya da da bizim olma ihtimali olan bir para değildi. Genel olarak paraydı. Olgu olarak da düşünme, bildiğin gerçek paraydı. Züğürdün çenesini yoran türden de değildi. Zaten hepimiz zengin çocuklarıydık...”

“Abi konu neydi?”

“Konu romandı. Asla yazamayacağımız romanlardı. Kıç kıça eklediğimiz hikayeler miydi roman? Keşke öyle olsaydı. Lanet olsun ki, anası kötü yola düşsün ki, değildi. Tarihi romanları gerçek zannedenler ya aptallığa ya da mutluluğa mahkumdu...”

“Abi konu neydi?”

“Konu zamandı. Zaman çarpışmasıydı. Kurban bayramının ilk gününe denk gelen yılbaşı gecesiydi, sevgililer gününe denk gelen kandildi ya da tam istiklal marşı okunurken okunan ezandı. Verilmesi gereken karardı. Mahalle baskısıydı, yaftalanma korkusuydu...”

“Abi konu neydi?”

“Konu çocukluğumuzdu. Bir türlü kurtulamadığımız çocukluk anılarımızdı. Psikiyristlere, fahişelere verdiğimiz çuvallar dolusu para ve kaybedilmiş anlarımızdı. Mutlu çocukluk diye bir şey yoktu, tıpkı alkolsüz biranın olmayacağı gibi...”

“Abi konu neydi?”

“Konu kandı. Ama öyle alyuvar, akyuvar falan değildi; sıcak kandı. Parmaklarının arasından akarken insana yaşadığını hissettiren kandı. Diline değdiği zaman tatlılığı genzini yakan kandı, biraz yutunca bizi kustura kandı...”

“Abi konu neydi?”

“Konu diyalektikti. Marx’dı, Kant’dı, Sokrat’dı, Neitzche’di ama en çok da Hegel’di. Siyahtı, beyazdı; karanlıktı, aydınlıktı; mematdı, hayattı; kıştı, yazdı; ayazdı, sıcaktı; hüzündü, sevinçti; filandı, falandı...”

“Abi konu neydi?”

“Konu sınırlardı. Neye, ne kadar dayanabileceğimizdi. Kaç gün aç, kaç gün susuz kalabileceğimizdi. Dırdırcı bir kaynanaya, şeref yoksunu bir arkadaşa, ırz düşmanı bir komşuya, açık kalmış flash tv’ye...”

“Abi konu neydi?”

“Konu pislik insanlardı. Yankesiciler, hırsızlar değil; tamamen pislik insanlardı insanlardı. Ağzı keskin çürük, teri sinik pas kokan; kanı her daim koyu akanlardı. Karısını satana, vatanını satana, ruhunu satana bir şekilde tahammülümüz vardı...”

“Abi konu neydi?"

“Konu matematikti. Çarpma, bölme, çıkarma, değildi; içler dışlar çarpımı, fonkisyon polinom hiç değildi. Faktoriyelle, maktoriyelle zaten işimiz hiç olmadı. Mesele toplamaydı. Bilen bilirdi, işin aslı zaten toplamaydı, geri kalan teferruattı...”

“Abi konu neydi?”

“Konu aidiyetti. Aidiyetsizlikti. Olmak ya da olmamak; olmak ya da sahip olmaktı. Bir şeye ya da bir kimseye sahip olunup olunamayacağıydı. Tabi sonra biraz konu dağıldı. Hristiyanlar mezarlara çiçek bırakıyorlar; biz çiçek dikiyoruz..."

Hiç yorum yok: