1-) Kestaneciyim ben. Otobüslerin kalktığı uzun sokağın hemen göbeğinde tezgahım. Herkes beni sivil polis sanıyor. Halk da, suçlular da, otobüs şoförleri de. Geçenlerde bir kadınla, adam kavga etmeye başladı. Kadın adama bir tokat attı, adam da kadına. Bir baktım herkes kavga edenlere ve bana bakıyor. Kavgayı ayırmamı, bir şeyler yapmamı bekliyorlar.
Sivil polis gibi görünmenin bana sağladığı sayısız imtiyazdan vazgeçemeyeceğimden hemen yanlarına gittim. "Ayrılın", dedim.
Ayrıldılar.
2-) Atkestanelerinin altında oynayan çocuklara yandaki apartmanın en üst katının penceresinden yaşlı kadın bağırıyordu. “ Cemre! Kızım orada oynamayın. Atkestaneleri kafanıza düşer de kafanız kanar!” Olur mu ki gerçekten?
3-) Soba üzerinde kestane pişirmenin tadı apayrıdır Cevdet’ciğim, dedi ve elindeki üçüncü bardak rakısını da tek yudumda içti. Sonra kafalarının güzelliği ile haziranın ortasında sobayı yaktılar. Üzerine kestaneleri dizdiler. Sonra uyudular.
Haziran olduğundan ve soba içeriyi iyice sıcak yaptığından camları açmışlardı. Bu sayede boğulup ölmediler.
4-) “Kestanenin en güzeli Filipinlerde çıkıyor. Bizimkilerden bir buçuk kat daha büyük ve daha ince kabuklu. Yemeye doyamazsın. Bir de Filipinlerde her yer kestane ağacı. Yolda yürürken elini uzat uzat topla.”
Herkes yalan söylediğinin farkındaydı ama kimse sesini çıkartmadı. Seksen yaşında adam.
5-) “Kestaneler neden gece satılır? Çünkü kurtlu olur. Gece müşteriler kurdu göremez ve yer.”, dedi babası çocuğuna. Çocuk hevesi kursağında kalmış şekilde “ Peki babacım” dedi. Beraber yürümeye devam ettiler.
6-) Sessiz soğuk gecede iki kişi yürüyorlardı. Soğuktan ikisinin de ağzından buhar çıkıyordu ama birinin ağzından daha çok buhar çıkıyordu. Yanımdan geçerlerken fark ettim. Ağzından daha çok duman çıkan kestane yiyordu, sıcak kestane.
7-) “Denizkestaneleri sevişmezmiş. Erkek denizkestanesi spermi, dişi denizkestanesi yumurtayı denize bırakır, eğer ikisi rastlaşırsa üreme tamamlanır ve yeni denizkestaneleri olur, rastlaşmazsa olmaz. İşte buna tesadüf denir” dedi.
“ Tesadüf yoktur tevafuk vardır” diye bir cevap geldi. “Tesadüf hiçbir durumu açıklamaz ama tevafuk açıklar”
8-) “Hala evrime kanıt aranıyor. Bakın atkestanesine, denizkestanesine; bakın kirpiye.”
9-) Gıda sektöründe iki şey sihirlidir. Biri sarımsaklı yoğurt, öteki ise çikolata. En yenmez yemekler bile üzerinde sarımsaklı yoğurt döktün mü yenilebilir olur. Yine çok sevilmeyen bir şeyi çikolataya batırdın mı herkes sever. Bunlar baskın tatlar.
Madem elimizde bir türlü satamadığımız fazla kestane var bu iki formülden birini kullanacağız. Sarımsaklı yoğurtlu kestane olmayacağına göre tek seçeneğimiz var. çikolata soslu kestane”
Büyük büyük dedem işte böyle bulmuş çikolatalı kestaneyi.
10-) Feshane, gürhan, alamut / Altı yarak, üstü umut.
Kerhane, cürret, palazut / Artı tarak, büstü kurut.
Sermaye, dünden, kazalut / Altın barak, üstün sükut
Pastane, gürden, malafat / Altmış yumruk, üzmüş ulut
Bu çocukluk şarkıları hep kafamı karıştıyor. Müziği aklımda da sözleri…
:Kestane, gürgen, palamut / Altı yaprak, üstü bulut
11-) Sabahın ilk saatlerinde çöpçüler yerleri süpürürler. Bir gün boyunca yere atılan çöpleri toplarlar. Yerdeki çöplerin en çok olduğu yerler ise banklardır. Bankların önü yazları çekirdek, kışları ise kestane kabuğu dolar. Sonra çöpçüler sabahları o çöpleri toplar, çöpü atanlara küfrederler.
12-) Kestane ve ceviz pis iştir. Çabuk kurtlanırlar. Kestaneciler kestaneleri sadece içi pişsin ve yiyecek kişi kolaylıkla ayıklasın diye bir çizikle pişirirler, kabuğu üstündedir.
Zabıtalık da pis iştir. Rüşveti onlar kadar yiyen kimse yoktur. Zabıtalar sokak esnafına her zaman bulaşır, hayatlarını zindan eder. Ya rüşvet alırlar ya da mallarından.
Kestanecinin tezgahına dadanmış kestane sever bir zabıta vardı. Her akşam evine gitmeden muhakkak kestanecinin yanına uğrar ve yolda yemek için kestane alır ve parasını elbette vermezdi.
Kestanecinin ise eli kolu bağlıydı. Ne yapabilirdi ki? Kurtlanmış kötü kestaneleri zabıta gelmeden pişirir kenara zulalardı. Zabıta gelince de bu kurtlu kötü kestaneleri zabıtaya verirdi. Beleş sirke baldan tatlı olurmuş. Zabıta sesini çıkartmaz yerdi.
13-) Değerli kestane üreticileri;
Bu sene hava şartlarının müsait olması, doğru gübreleme yapmamızdan dolayı rekor derecede hasat yaptık. Bu senenin toplam hasatı geçen seneden %25, bir önceki seneden %33 on sene öncesinden ise %110 daha fazla.
Unutmayalım ki piyasada bir şey ne kadar artarsa o derece değer kaybeder. Malımız elimizde kalmasın diye fiyat kırmak zorunda kalırız. Eğer fiyat kırar ise ürettiğimiz fazla malın bir değeri kalmaz ve fakirleşiriz.
Bu fazla üretimimizi kara çevirmek bizim elimizde. Eğer beraber hareket eder, ortak bir fiyat belirler ve fiyat kırımına izin vermez ise kar ederiz. Aramızdan bir kişi bile fiyat kırarsa tüketici ortak belirlediğimiz fiyatı pahalı bulacağından almaz ve malımızı elimizde kalır.
Bu ve benzeri konuların nihai sonuca ulaştırmak için hepinizi 11.11.2011 günü yapacağımızı genel kurula eksiksiz olarak katılmanızı önemle rica ederim.
Kestane Üreticileri Derneği Başkanı
Serbülent Çizer
14-) Eroini daha önce muzun, sabunun, kedi mamasının, fıstık ezmesinin, takma kol ve bacakların, yumurtaların içinde gizlice ülkelere sokulduğunu görmüştük ama bu bir ilk. Kestanelerin içine saklamış kaçakçılar. Önce kapağa bir delik açıp içinden kestaneyi çıkartmışlar, sonra da içine eroini sokmuşlar.
15-) Aşağıdakilerden hangisi kestanesi ile ünlü şehrimizdir?
a) Edinburgh
b) Philadelphia
c) Johannesburg
d) Bursa
hamiş: ben dünya vatandaşıyım arkadaş.
16-) Dikkat et kestaneyi çizdirme? Kestaneyi çizdirdin mi? Kestaneni kim çizdi?
Ergenliğim bu tür manidarca söylenen ama manasını bilmediğim sorulara kızmakla geçti.
17-) Adım soyadım, Süheyl Kestane. Demode bir isim ve komik bir soyadı. Arkadaşlarımın isimleri Cenk, Kaya, Cüneyt, Hamza; soyadları ise Tunç, Güçlü, Korkusuz, Arslan.
Aziz Nesin bu abartılı soy isimlerinin ardında aşağılık kompleksinin yattığını söyler ki; bence haklıdır da.
Bu abartılı soyadı sahiplerine soyadlarının hikâyesi sorulduğunda pek cevap vermezler. Benim büyük dedem tunç gibiymiş, benim büyük dedem aslan gibiymiş; gibi uyduruk cevaplar alınır genelde.
Benim soyadımın hikayesi ise basit. Büyük dedemler soyadı kanunu çıkınca çok umursamamışlar. Sonra bir devlet görevlisi gelmiş ve herkese soyadı vermiş. Armut, portakal, mısır, üzüm, hurma, çiçek, elma… Bize de Kestane kalmış.
18-) Kuruyemişlerin menşeileri benim için tam bir muamma. Kabak çekirdeği nasıl yetişir bilmem, fıstık ağacı nasıldır tanımam, fındık ağacını da. Şam fıstığı nasıl, nereden yetişir bilmem. Leblebilerin ikisi hakkında da en ufak bir fikrim yok. Bir ay çekirdeğini bilirim, günebakanlardan çıkar ama ona da neden ay çekirdeği denir anlamlandıramam.
Kestane de aynı şekilde. Atkestanesi gördüm ama kestane ağacı görmedim. Acaba dışındaki dikenli kısım temizleniyor da mı satılıyor? Bu ülkede az belgesel çekiliyor.
19-) Kaç sevgiliyi terk ettim uğruna
Eşsiz kraliçem,
Son sevgilim.
Tahtın boş, yokluğun derin.
Akmıyor zaman, anlar manasız
Nerdesin esas kadınım
Ellerim avuçlarım kan içinde
20-) 30gr devedikeni
55gr çam reçenesi
60gr ezilmiş yozgat soğanı
50gr sarı kantoron
10gr kaya tuzu
5gr kestane
60gr ahududu
tüm bu karışımı bir haftalık abdesti olan 60 yaşından yaşlı namazında niyazında hacı bir amcaya karıştırt. Sonra da oturarak üç yudumda iç...
21-) İçişleri bakanlığına
Muğla’nın merkezine bağlı Kestane Köy’ümüzün adını, Mücahitler olarak değiştirmek istiyoruz. Saygılarımızla Kestane köyü ahalisi adına;
Kestane Köyü Muhtarı
Kerim Kestane
22-) İngilizce, Chesnut; Almanca Kastanie; Fransızca, Marron; Azerice, Şabalıd ve Hollandaca Kastanje. Artık kestaneyi tüm dünyaya satmaya hazırız.
23-) “ En son ne zaman kestane yedin?”
“ Çok oldu.”
“ Ne kadar çok?”
“ Bir yılı aşkın.”
“ Evde mi yedin dışarıda mı?”
“ Evde, annem fırında yaptı.”
“ Yanlış yapmış, sobada daha güzel olur.”
“ Evimizde soba yok.”
“ Sobası olan arkadaşınız, akrabanız da mı yok?”
“ Dayımlar var memlekette.”
“ Memleket neresi?”
“ Sivas, Kangal.”
“ En son ne zaman gittin dayınlara?”
“ Yıllar oldu.”
“ Bir daha ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?”
“ Dayımın eşi öldüğünde gitmiştik, dayımın yeni eşi ölürse yine gideriz.”
“ Ölüm oranları kışları daha çoktur ama dayının eşi ölürse elinde kestane ile gitme. Kestane neşeli bir yemektir, ayıp olur.”
“ Tamam.”
24-) Gerdekten önce başarısız olmaktan korkan kırk iki yaşındaki R.K yarım kova denizkestanesini yutup daha sonra, iki viagra içtikten sonra düğün esnasında fenalaşarak hastaneye kaldırdı. Doktorların verdiği kas gevşeticiler etki göstermeyince R.K doktorlar tarafından uyutuldu.
25-) Trafik kazası süsü vereceğiz. Plan çok basit. Bir kamyon dolusu kestane ile yolda önünce giderken bir kestaneleri yolsa saçacağız. Yola saçılan kestaneler arkadan gelen arabaların yoldan çıkmalarına ve kaza yapmalarına yol açacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder