16 Kasım 2010 Salı

Tüm erkeklerin sevgilisi

Dünyanın en parlak saçlarının sahibiydi. Yüzüne bakmaya utanır, onu her gördüğümde kızarırdım. Sadece ben de değil, tüm arkadaşlarım benim gibiydi. Ne zaman laf ona gelse derin sessizlikler yaşardık. Hepimiz başımızı öne eğerdik ve yüzlerimiz kızarırdı. Ne de olsa çocuktuk; ama o sadece çocukların değil tüm erkeklerin hayallerinin prensesi esas kızıydı.

 

Babamın da ona aşık olduğunun farkındaydım; yine de bunu söylemeye cesaret edebileceğini tahmin edemezdim. Aşk insanı kör eder ya da her aşık zaten kördür bilemiyorum ama babam ona açılmıştı. Kendi gibi kalbi de temiz olduğundan babamı reddetmiş, “ Bir oğlun, bir kızın; sadık, hamarat ve iffetli bir karın var. Yuva yıkanın yuvası olmaz. Sakın” demiş. Zavallı babam da kalbine taş bağladı ve köşesine çekildi. Zaten başka bir şansı da yoktu. Ömrünün geri kalanında eski neşesi kalmasa da daha iyi bir adam oldu.

 

Dedem de ona âşıktı. Aradaki yaş farkı onun durumunu da benimki gibi imkânsız hale getiriyordu. “Güzel kızım, canım evladım” diyerek sırnaştı ona. Nasılsa babası yaşındaydı, hatta babasından bile yaşlıydı. Yaşlılık, herkes de aynı etkisi göstermezmiş; korkak bir ömür geçiren dedeme ise cesaret vermişti. Bir gün kendisine kahve getiren onu sıkıştırmış ve memesinden tutup öpmeye kalkmış. “ Günah dede, ne yapıyorsun. Bir daha elleş ya da bir şey söyle ölene dek yüzümü göremezsin” demiş. Ömrünün son günlerini yaşadığını bilen dedem; onu görmeden geçecek bir ömrü göze alamadı elbette. Sessiz, sedasız köşesinde oturup onu izledi. Aşk onu son günlerinde bile olsa ehlileştirmişti.

 

Amcaoğlum Mustafa tam onla yaşıttı, dayıoğlum Necip de. İkisi de sinsi sinsi sevdi onu; kimseye söyleyemeyecek kadar şehvetle ve hırsla. Her ne kadar kimseye açılmasalar da birbirlerini gözlerinden tanıdılar. Biri ötekinin gözünde kendini gördü ve gördüğünü beğenmedi. Zaten uzaktan bakınca kimse kendini sevmezmiş, derler. Uzun sessizlik ve zaman ikisinin de bıçağını biledi. Sözleşmeseler de bir gece onun evinin önünde rastlaştılar ve yaşanmış en sessiz hesaplaşma yaşandı. Ağızlarından tek bir kelime bile çıkmadı. Sabah, Mustafa kalbinde Necip’in; Necip boğazında Mustafa’nın bıçağı ile yerde bulundu. Sebebi herkes bilse de onu üzmemek için sustular. Olan olmuştu ve kimse onun üzülmesini istemiyordu.

 

Sonraları başkaları da sevdi onu. Bir kısmı akrabam, bir kısmı köylüm, bir kısmı ise el. Kimseye varmadı, kimseye yüz vermedi… Sonra bir gece eşyalarını toplayıp köyü terk etmiş. Kimle, nereye, neden gittiğini kimse bilemedi. Onu çok özlesek de, onsuz daha mutlu olduk.

Hiç yorum yok: