11 Kasım 2010 Perşembe

Dört kötü adam - maske seçimi

Dört kişiydik Dört kanunsuz, nizamsız, ahlaksız, kaybedecek pek bir şeyi olmayan, paraya tamah eden, kötü alışkanlıkları olan, geçmişinden bahsetmeyi sevmeyen, küfürbaz, karanlık, öfkelendiğinde kendini kaybeden, kana bulanmış, kanında alkol eksik olmayan, geceleri gündüzlerden daha çok benimsemiş, gözlerinin içine baktığınız zaman çekineceğiniz, asla tartışmak istemeyeceğiniz dört kişi. Beraberken bile yalnız dört kişi.

 

Kader bir şekilde yollarımızı kesiştirmişti. Elbette bir cami kapısında ya da yardım kuruluşunun önünde değil; hapishanede ve barda tanışmıştık. Birbirimize güven bağı ile değil kolay para aşkı ile bağlanmıştık. İstanbul’da bir günde üç banka soyacak daha sonra Mersin’de ve Malatya’da birer banka daha soyup kazandığımız paraları uyuşturucu ve fahişeler ile yiyecektik. Kâğıt üzerinde kusursuza yakın bir planımız vardı ve hiçbirimiz bu kadar akla yatan bir planın asla gerçekleşemeyeceğini gerçeğini bilmiyorduk.

 

Önümüzde İstanbul’da soyacağımız bankaların planları vardı. Hepimizin ağzında sigara son ayrıntıları konuşuyorduk. Plakaları değiştirilmiş altı arabamız, acil kaçış planımız, kulaklarımızın içine yerleştirilmiş kulaklıklarımız bile hazırdı. Tüm banka soyacak ekipler gibi bir deli şoför ve üç katilden oluşmuştuk. Güvenlik kameraları bizi her açımızdan çekeceğinden, çaldığımız parayı rahat harcamak için yüzümüzü gizlemeliydik.

 

“ Kar maskesi takalım” dedi Ziya. Sekiz araba ve sayısız oto teybi hırsızlığı; bir gaspı, bir haneye tecavüzü bulunuyordu. İşlediği tüm suçlar kar maskesi takalım fikrinde olduğu gibi düzdü. Sadece araba kullanırken farklılaşan bir yapısı vardı. Biliyordum ki bu soruya araba kullanırken cevap verse çok daha farklı şeyler söylerdi.

 

“ Ben, meydan okuyalım derim” dedi Ahmet. Altı banka soygunu, üç ev soygunu vardı. En son soyduğu evin ortasına sıçtığı için DNA’sından yakalanmıştı. “ Beş soygunu da kafamızda Cüneyt Arkın maskeleri ile yapalım. Televizyonda, gazetelerde bizden bahsetsin. Nasılsa yakalanmayacağız.”

 

“ Madem işin içine fantezi katmak istiyorsun, başbakan ya da maliye bakanının maskelerini takalım” dedi Gökmen. En iyi yaptığı iş adam dövmekti ve sokakta rastladığı bir adamı, sırf sivil polis sanıp dövdüğü için yakalanmıştı. Karakolda ifade verirken bir polise kafa atıp burnunu kırmışlığı bile vardı. Aramızda en anarşist ruhlu oydu. Kimse onunla tartışmak istemezdi ve eğer ısrar etseydi gerçekten de o maskeleri takardık.

 

“ Delirme! O zaman tüm ülke polisi peşimizden koşar ve işin içinden sıyrılamayız” dedim. Suç kariyerimde sadece fahişelik ve pezevenklik yoktu ve bunun sebebi sadece fırsatım olmamasıydı. İyi ile kötüyü ayırt etmekte zorlanırdım, değer yargılarım zayıftı ama kimse benim kadar çok parayı sevemezdi. O kadar güzel para harcarım ki; çoğu zengin beni para harcarken görmüş ve öyle zengin olmaya karar vermiş olmalı. Bu sefer kazanacağım paranın bir kısmını Le Mans’da, diğer bir kısmını Amsterdam’da ve kalan sonunu Las Vegas’da elbette kadınlar ve kumar ile yemeyi planlıyordum.

 

“ Siyah – beyaz, sarı - kırmızı ve sarı – lacivert kar maskeleri takalım” dedim. “ İstediğiniz gibi haberlere çıkarız ama kimsenin öfkesini çekmeyiz.”. Fikrim hoşlarına gitmemişti. Israr etmedim. Çok yüksek olmasa da bir uyumumuz hatta ahengimiz vardı. Aptal bir maske tartışması ile bunu bozmayı göze alamadım.

 

Sekiz, on dakika kadar bir sessizlik oldu. Zaten biz ne zaman toplansak bu olurdu. Sadece iş için toplanmış dört kötü adamdık.

Hiç yorum yok: