25 Kasım 2010 Perşembe

Pamuk Prenses ve Birkaç Cüce

Her yeni doğan çocuk bir muammadır. Akan zamanla beraber; katil mi, sütçü mü, infaz koruma memuru mu, bisiklet tamircisi mi olacak kimse tahmin edemez. Tek istisna hariç, biz cüceler.

 

Siz hiç cüce bir başbakan gördünüz mü? Hatta siyasetçi, belediye başkanı, muhtar? Ben görmedim. Siz hiç cüce ve başarılı birini gördünüz mü? Cüce ve zengin? Cüce ve yanında çok güzel bir kız? Cüceler kaderleri ile doğarlar. Hayatları soytarılıklar yaparak insanları güldürmekle geçer.

 

Çocukken ezilmeye başlarsın, çünkü çocuklar kadar acımasızı yoktur. Sen neden büyümüyorsun, diye merakla sorarlar. Sonra da, “Cüüüceee cüüüüceeee”, diye bağırıp dalga geçerler. Aşağılanmalara katlanamaz ve evden çıkmaz olursun ya da aşağılamalara aldırmaz ve soytarı olursun. Genelimiz bununla yaşamaya alışkındır. Cüce intiharlarının ne kadar yaygın olduğunu biliyor musunuz?

 

Koca koca adamlar sana bakıp gülerler, kimisi sana bakar bakışını bakla tarafa çevirir ve güler ama hemen herkes güler. Seni görmemezlikten gelmeye çalışanlar da ikiyüzlülerdir. Dünyanın düzeni basittir, bir cüce görülünce gülünür. Biz cüceler diğer insanların gülümsemesini sağlamak için dünyaya gönderilmiş oyuncaklarız.

 

Görüntümüzün komikliği yetmezmiş gibi sesimizde komiktir, tipimiz de. İnsanlar bir yerden sonra yavşarlar zaten. Ne yapsan, ne söylesen komiktir. Hayatın, saçma kahkahaların odağı olarak geçer. İnsanlar güldükçe sen de gülersin, sen de yavşarsın; bu yavşak hal seni aptallaştırır, aptallaştıkça daha saçma işler yaparsın ve yine herkes sana güler. İşin döngüsü budur.

 

Bazıları seni çocukmuşsun gibi kucağına alırlar. Hayattan en nefret ettiğim anlar bunlardır. Karşındaki adam uzundur, güçlüdür, engelleyemezsin. Kızarsın, küfredersin, başkası küfretse öldürecek olan adam, senin küfürlerine etrafındakilerle beraber güler. Onlar güldükçe küfredersin, onlar gülmeye devam eder. Bir döngü de budur.

 

Kısacası bir cüce doğuştan soytarıdır. Benim hikâyemde bundan çok farklı değil, hemen her cüce gibi ilkokulu zor bitirdim sonra da kahvehanede çaycı olarak çalışmaya başladım. Sonra bir adam beni görmüş ve babamı buldu. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’in tiyatro oyununu sergiliyorlarmış. Okullarda, kermeslerde, belediye şenliklerinde, festivallerde… Benim de oynayıp oynayamayacağımı sormuş, daha sonra da parada anlaşmışlar ve babam kabul etmiş.

 

İlk oyunumu hiç unutamıyorum. Parlak kıyafetler ve kafama küçük bir kukuleta tam bir soytarı olmuştum. Yedi cücelerden, uykucu,  rolünü bana vermişlerdi ve sahnede sadece dört cüce vardık. Yüzünden benden yirmi yaş daha yaşlı olduğunu tahmin ettiğim bir cüce, bilgin, rolündeydi ve sadece onun konuşması vardı. Hep beraber şarkı söylememiz gereken kısımda ben sadece ağzımı oynatıyordum. Hiçbir prova olmadan sahneye çıkmıştım. Zaten kimse de ne oynadığının farkında değildi. Pamuk Prenses’i oynayan kadının sürüklediği oyun boyunca ben sadece sıramız gelince diğer cücelerin arasında durdum. Sonra Beyaz Atlı Prens, Pamuk Prensesi öptü ve tüm çocukları sahneye aldılar. Bir anda etrafımı bir sürü çocuk sarmıştı ve bana sanki gerçek değilmişim gibi dokunuyorlar. O anın şaşkınlığını ve korkusu hala kâbuslarıma giriyor.

 

Sonra adı tiyatro olan soytarılığı öğrendim. Önce şarkıya eşlik etmeye başladım, sonra bilgin şirin olan Hayri Amca gelmediğinde onun sözlerini söyledim. Hayri Amca işi bırakınca temelli, bilgin, oldum. Yevmiyemizin üzerine yatan Beyaz Atlı Prens, gidince Beyaz Atlı Prenste olmak istedim ama olamazsın dediler. Yeni Beyaz Atlı Prens bulana kadar oyun biraz sekteye uğradı ve yeni Beyaz Atlı Prens gelince devam ettik.

 

Böyle bir sanat yaşamım oldu?! Hayatımdan sayısız, Kötü Kalpli Kraliçe, Beyaz Atlı Prens ve cüce arkadaşlar geçti. Başka hiçbir oyunda oynamadım, zamanla sahneye fırlayan ve beni ezen çocuklara bile alıştım.

 

İnsan kaderinin önüne geçemiyor. Cüce doğduysan soytarılık kaderindir. Sorsan tiyatro oyuncusuyum diyorum ama biliyorum ki soytarıyım.


Hiç yorum yok: