Yıllar Mıllar Önceydi
Dedem
ruhunu yıllarca önce teslim etmiş olsa da vücudunu teslim etmemekte
direniyordu. İçilmiş ama depozitolu bir kola şişesi gibiydi. Devlet hastanesine
onu ziyarete her hafta sonu giderdik. Hastane ziyaretleri herkes için sıkıcı olsa
da ben severdim. Amcalarım, halalarım ve hala amca çocuklarımla bir buluşma
mekanıydı benim için. Şimdi sorduğumda hiçbiri kabul etmiyor ama bence dedemi
hiçbiri pek sevmezlerdi. Bir gün bağlı olduğu makinanın fişine birinin ayağı
takılacak diye beklemedik değil. Özellikle büyük amcamın, Bu şakayı küçük amcam
her gittiğimizde yapardı ve babamlar kızaraktan gülerdi. Neyse dedem üç sene
kadar öyle yaşadı, sonra vücudunu da teslim etti ve o günden sonra sülale
bağlarımız da baya bir gevşedi.
Olay da senesini tam hatırlamasam da o hastane ziyaretlerinin birinden sonra gerçekleşti. Altı dokuz yaş aralığım. Büyük amcamın büyük kızı İlksen Abla dedemin hasta bakıcılarından biri ile işi pişirmişti. Adamı da hayal mayal hatırlıyorum, Koreli bir cenaze levazımatçısına benziyordu. İlksen Abla onunla olmasa da daha sonra başka bir meymenetsiz Koreli kılıklı ile evlenmiş ve kendi gibi çekik gözsüz bir kızı bir iki oğlu olmuştu; da bunun da konumuzla alakası yok.
Altı dokuz yaş aralığımdı, hastaneye gidiyor ya da hastaneden dönüyordu. Yanımda babam ve küçük Amcam Burhan vardı. Gece Burhan Amcam bizde kalmıştı ve videoda karate filmi izlemiştik. Beraber izlediğimiz filmi ona tekrar tekrar dövüş sahnelerini de canlandırmaya çalışarak - sağa sola tekme ve yumruk atarak- anlatıyordum, o da dinliyordu. Bir sürü telefon kulübesi yan yana dizilmiş, dar bir ara sokaktı. Süpermen!, demiştim de Burhan Amcam çok gülmüştü. Telefon kulübelerinde insanlar telefonla konuşuyordu, seyyar satıcılar da vardı ama sanırım bağırmıyordu. Jeton satan bir amca vardı onun yanında da kazı kazan oynatan başka bir amca.
Ben bir şey demedim; bir şey isteyen çocuklardan hiç olmadım ama babam bakışlarımdan oynamak istediğimi anladı gibi. Hadi çek bir kazı kazan, dedi. Çektim, küçük amcam cebinden bir bozuk para çıkarttı, Yanlış hatırlamıyorsam bozuk 50 liralıklardan olmalı, sarıydı onlar. Neyse nefessiz kazıdım, büyük ikramiye 100 milyardı ve benim kartımda iki tane vardı. bir tane daha olsa 100 milyar benimdi. Babam hadi bir tane daha çek, dedi; çektim yine aynısı, iki tane 100 milyar var üçüncüsü yok. Bir tane daha çektim. Bu da aynı. Babam yeter, dedi ama amcam kendini kaptırmıştı. Olacak abi, olacak abi, dediğini çok iyi hatırlıyorum; cebinden para çıkarttı, kazı kazancıya verdi ve hadi aslanım çek bir tane, daha dedi. Çektim yine iki tane 100 milyar çıktı, üçüncüsü yoktu.
Böyle belki on tane çektim. Hep iki tane yüz milyar çıktı, üçüncüsü yoktu. Amorti ya da küçük ikramiyelerden de hiçbiri denk gelmemişti. Bu da bizim gibi şansız olacak, demişti babam hiç unutmuyorum. Benim hayatımın özetidir o bol telefon kulübeli sokakta geçen öğle üzeri. Ne kaset ne de albüm çıkartabilmiş bir şarkıcıyım, saçlarım dökülüyor. Çocukluk aşkım şimdi televizyonda sabah programı yapıyor. Cumaları programına eski diyanet işleri başkanı katılıyor, o günler uzun etek giyiyor. Onun uğruna sattığım en yakın arkadaşım ise internet gazetelerinde foto galerilerde, gözde bekarlar listesinde 12. sıradaki yerini yılardır koruyor.
Olay da senesini tam hatırlamasam da o hastane ziyaretlerinin birinden sonra gerçekleşti. Altı dokuz yaş aralığım. Büyük amcamın büyük kızı İlksen Abla dedemin hasta bakıcılarından biri ile işi pişirmişti. Adamı da hayal mayal hatırlıyorum, Koreli bir cenaze levazımatçısına benziyordu. İlksen Abla onunla olmasa da daha sonra başka bir meymenetsiz Koreli kılıklı ile evlenmiş ve kendi gibi çekik gözsüz bir kızı bir iki oğlu olmuştu; da bunun da konumuzla alakası yok.
Altı dokuz yaş aralığımdı, hastaneye gidiyor ya da hastaneden dönüyordu. Yanımda babam ve küçük Amcam Burhan vardı. Gece Burhan Amcam bizde kalmıştı ve videoda karate filmi izlemiştik. Beraber izlediğimiz filmi ona tekrar tekrar dövüş sahnelerini de canlandırmaya çalışarak - sağa sola tekme ve yumruk atarak- anlatıyordum, o da dinliyordu. Bir sürü telefon kulübesi yan yana dizilmiş, dar bir ara sokaktı. Süpermen!, demiştim de Burhan Amcam çok gülmüştü. Telefon kulübelerinde insanlar telefonla konuşuyordu, seyyar satıcılar da vardı ama sanırım bağırmıyordu. Jeton satan bir amca vardı onun yanında da kazı kazan oynatan başka bir amca.
Ben bir şey demedim; bir şey isteyen çocuklardan hiç olmadım ama babam bakışlarımdan oynamak istediğimi anladı gibi. Hadi çek bir kazı kazan, dedi. Çektim, küçük amcam cebinden bir bozuk para çıkarttı, Yanlış hatırlamıyorsam bozuk 50 liralıklardan olmalı, sarıydı onlar. Neyse nefessiz kazıdım, büyük ikramiye 100 milyardı ve benim kartımda iki tane vardı. bir tane daha olsa 100 milyar benimdi. Babam hadi bir tane daha çek, dedi; çektim yine aynısı, iki tane 100 milyar var üçüncüsü yok. Bir tane daha çektim. Bu da aynı. Babam yeter, dedi ama amcam kendini kaptırmıştı. Olacak abi, olacak abi, dediğini çok iyi hatırlıyorum; cebinden para çıkarttı, kazı kazancıya verdi ve hadi aslanım çek bir tane, daha dedi. Çektim yine iki tane 100 milyar çıktı, üçüncüsü yoktu.
Böyle belki on tane çektim. Hep iki tane yüz milyar çıktı, üçüncüsü yoktu. Amorti ya da küçük ikramiyelerden de hiçbiri denk gelmemişti. Bu da bizim gibi şansız olacak, demişti babam hiç unutmuyorum. Benim hayatımın özetidir o bol telefon kulübeli sokakta geçen öğle üzeri. Ne kaset ne de albüm çıkartabilmiş bir şarkıcıyım, saçlarım dökülüyor. Çocukluk aşkım şimdi televizyonda sabah programı yapıyor. Cumaları programına eski diyanet işleri başkanı katılıyor, o günler uzun etek giyiyor. Onun uğruna sattığım en yakın arkadaşım ise internet gazetelerinde foto galerilerde, gözde bekarlar listesinde 12. sıradaki yerini yılardır koruyor.
Şimdi küçük amcam, dedem gibi makinaya bağlı şekilde ölmüyor. Cümbür cemaat hastanedeyiz, eski günlerdeki gibi. İlksen Ablamın kızı sevgilisi ile geldi. Annesini aşmış, Erasmusla gelmiş gerçek bir Koreli çocuk bulmuş, bebenin Türkçesi çok komik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder