Dıdımın Dıdısının Dıdısı Olan Sağlık Memuru Erdoğan Amca ve Ailesi
-Andrej Nikolaidis-
Birinci bölüm.
Yağmur ya da kar
yağmıyordu ama sular yükseliyordu... Her hafta üç santim; ne bir milim eksik,
ne bir milim fazla ... Semavi dinlere inanlar kıyamet, ateistlerin
azımsanmayacak kadar fazlası küresel ısınma, ülkeleri yönetenler sakin olun
telaşlanacak bir durum yok, bazıları kader, bir o kadarı kısmet, bir kısmı boş ver,
azımsanmayacak kadarı işaret, birçok kişi ise kendisine Nuh dedi. Birkaç
haftada Hollanda Venedik’e döndü. Denize kıyısı olan şehirler yavaş yavaş
batmaya başladı. Baktılar suların yükselmesinin son bulacak gibi değil, insanlar
yükseklere doğru kaçmaya başladılar. Güçleri yettikçe.
Dıdımın dıdısının
dıdısı olan sağlık memuru Erdoğan Amca ise emekli olunca memleketine dönmüş,
babasından miras kalan arsasının ortasına bir ev yapmış; karısı ve kızı ile
beraber tarım ve kümes hayvancılığı ile başarısızca ilgileniyordu.
Suların yükselmesi
Erdoğan Amca’nın hayatını o kadar da etkilemedi. Sadece bir sabah kalkıp tarlasının
çevresine dikenli tel çekti ve paslansınlar diye her gün onları suladı. Kırk
gün geçmiş olmasına rağmen maydanozlarının sadece sapları uzamış, yaprakları
büyümemişti; biberleri küçük ve cılız çıkıyordu, üstüne üstlük tatları zehir
gibiydi. Tavukları haftada bir kez yumurtluyorlardı ve bir tavuk kırk gündür
aynı yumurtanın üstünde oturmasına rağmen yumurtadan da civciv çıkmıyordu. Kızı
çocukluğundan beri özenerek uzattığı saçlarını bir gece banyoda kahkahalarla
kesti. Diğer gün başına bandana taktı, birkaç gün sonra kapanmaya karar verdi;
kapalılığı da birkaç hafta sürdü. Bir gün şehre gitti, iki çanta dolusu peruğu
masaya yaydığında babasının aklına gençken sinemada izlediği kovboy
filmlerindeki kızılderililerin kafa derisi yüzme sahneleri geldi. Kızının
parası yoktu ama artık alışverişlerde para geçerliliğini büyük ölçüde
yitirmişti. Perukları nasıl aldığını cevabı duymak istemediği için sormadı. Üç ay
sonra bizim buralar sular altında kalacakmış, dedi kızıl peruğunu annesine
gösterirken. Annesi duymamazlıktan geldi; ölüm tehdidi hissettiği günden beri
elinden şiş hiç düşmedi, durmaksızın nefes almaksızın örüyordu. Ördüğü şey
artık on beş metreyi geçmişti; ince, uzun, karışık, rengarenk bir şeydi. Yünü
bitince kızı şehre gidip getiriyordu, bulamazsa evdeki kazakları söküp örmeye
devam ediyordu.
Benim annem ise ölmeden
tüm akrabalarını görmek istiyordu. Erdoğan Amcalar’a da gittik. Biz geleceğiz
diye kuluçkasının normal süresi de, uzatmaları da dolmuş olan tavuğu kestiler.
Kafası kopan tavuk, kafası olan tavuktan daha hızlı koşuyormuş bunu öğrendim.
Havadan konuştuysak da sudan hiç konuşmadık.
İkinci bölüm.
Dünyanın en zenginleri
Everest’e yerleşmeye kalktı. Savaşlar çıktı, cinayetler arttı, uçaklar azaldı,
uçak gemileri değerlendi ama bizim buralarda durum o kadar da korkunç değildi. Zaten sular yavaş
yavaş yükseldiğinden hemen kimse boğulmuyordu ve daha kaçacak çok yer vardı. Şiddeti
bol günlere de daha zaman vardı. Ayakta yolcuları olan bir otobüs gibiydik ama
otobüste hala yolcu alacak yer vardı; şimdilik.
Zaman akmıştı ve sular
bizim buralara gelmek üzereydi. Memleketlilerimizin çoğu kaçmıştı. Annemle ben
bize lazım olan her şeyi arabamıza koymuştuk. Üç ay yetecek kadar konservemiz,
oltalarımız, kamp eşyalarımız ve rahmetli babamdan yadigar Heckler & Koch
VP70 tabancam ise sadece dokuz kurşunu ile hazırdı. Arabada boş kalan her yere
de benzin koymuştuk. Arabamızın da rahmetli babamdan yadigar Reno 12 ts
olduğunu düşünürsek bir bomba ile hareket ettiğimizin bilincindeydik. Biraz
daha bekleyelim, dedim anneme. Herkes gitsin, şimdi kalabalık olur, kalabalığın
olduğu yerde de şiddet kaçınılmaz olur. Sadece arabadaki benzin için bizi
öldürecek insanlar olabilir. Yüzünü ekşitti ama bir şey demedi annem.
Sular Erdoğan Amca’nın
yeni paslanmış dikenli tellerinden içeri sızdığında kasabada onlar ve bizden
başka kimse kalmamıştı. Gece yanlarına gittik, bir tavuk daha kesti Erdoğan Amca,
kümesinde başka tavuk kalmamıştı; afiyetle yedik, bu sefer sudan konuşmamak
imkansızdı.
Kaçmayacağız, dedi Erdoğan
Amca’nın karısı; Erdoğan Amca sadece başını salladı, yeşil peruğu ve ürkütücü
göz makyajı ile radyoaktik etkisindeyken bir ördek tarafından ısırılmış bir
süper kahramana benzeyen kızları ise buralı olmadı hiç. Annem kızdı, bağırdı
ama hiç sallamadılar. Siz gelmiyorsanız biz de burada kalıyoruz, dedi annem
düşüncesizce. Kalın, dedi Erdoğan Amca’nın karısı dondurucu bir sakinlikle.
Hemen hemen bir hafta
da kaldık Erdoğan Amcalarda. Çok misafirperver insanlar. Her şeylerini bizimle
paylaştılar, bizse bir konservemizi bile paylaşmadık. Bir sabah kahvaltı
yaptığımız ağaca asılı üç tane idam ipi gördüm. Düşündüğün gibi değil, dedi
Erdoğan Amca. Sular yükselince boğulmak için boynumuza takacağız.
Diğer sabah sular arabanın
tekerlerine değdi ve biz de helalleşip yola çıktık. Arkamızdan su dökmediler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder