18 Kasım 2014 Salı

Dıdımın Dıdısının Dıdısı Olan Sağlık Memuru Erdoğan Amca ve Çekirdek Ailesi

Dıdımın Dıdısının Dıdısı Olan Sağlık Memuru Erdoğan Amca ve Ailesi

-Andrej Nikolaidis-

Birinci bölüm.
Yağmur ya da kar yağmıyordu ama sular yükseliyordu... Her hafta üç santim; ne bir milim eksik, ne bir milim fazla ... Semavi dinlere inanlar kıyamet, ateistlerin azımsanmayacak kadar fazlası küresel ısınma, ülkeleri yönetenler sakin olun telaşlanacak bir durum yok, bazıları kader, bir o kadarı kısmet, bir kısmı boş ver, azımsanmayacak kadarı işaret, birçok kişi ise kendisine Nuh dedi. Birkaç haftada Hollanda Venedik’e döndü. Denize kıyısı olan şehirler yavaş yavaş batmaya başladı. Baktılar suların yükselmesinin son bulacak gibi değil, insanlar yükseklere doğru kaçmaya başladılar. Güçleri yettikçe.

Dıdımın dıdısının dıdısı olan sağlık memuru Erdoğan Amca ise emekli olunca memleketine dönmüş, babasından miras kalan arsasının ortasına bir ev yapmış; karısı ve kızı ile beraber tarım ve kümes hayvancılığı ile başarısızca ilgileniyordu.

Suların yükselmesi Erdoğan Amca’nın hayatını o kadar da etkilemedi. Sadece bir sabah kalkıp tarlasının çevresine dikenli tel çekti ve paslansınlar diye her gün onları suladı. Kırk gün geçmiş olmasına rağmen maydanozlarının sadece sapları uzamış, yaprakları büyümemişti; biberleri küçük ve cılız çıkıyordu, üstüne üstlük tatları zehir gibiydi. Tavukları haftada bir kez yumurtluyorlardı ve bir tavuk kırk gündür aynı yumurtanın üstünde oturmasına rağmen yumurtadan da civciv çıkmıyordu. Kızı çocukluğundan beri özenerek uzattığı saçlarını bir gece banyoda kahkahalarla kesti. Diğer gün başına bandana taktı, birkaç gün sonra kapanmaya karar verdi; kapalılığı da birkaç hafta sürdü. Bir gün şehre gitti, iki çanta dolusu peruğu masaya yaydığında babasının aklına gençken sinemada izlediği kovboy filmlerindeki kızılderililerin kafa derisi yüzme sahneleri geldi. Kızının parası yoktu ama artık alışverişlerde para geçerliliğini büyük ölçüde yitirmişti. Perukları nasıl aldığını cevabı duymak istemediği için sormadı. Üç ay sonra bizim buralar sular altında kalacakmış, dedi kızıl peruğunu annesine gösterirken. Annesi duymamazlıktan geldi; ölüm tehdidi hissettiği günden beri elinden şiş hiç düşmedi, durmaksızın nefes almaksızın örüyordu. Ördüğü şey artık on beş metreyi geçmişti; ince, uzun, karışık, rengarenk bir şeydi. Yünü bitince kızı şehre gidip getiriyordu, bulamazsa evdeki kazakları söküp örmeye devam ediyordu.

Benim annem ise ölmeden tüm akrabalarını görmek istiyordu. Erdoğan Amcalar’a da gittik. Biz geleceğiz diye kuluçkasının normal süresi de, uzatmaları da dolmuş olan tavuğu kestiler. Kafası kopan tavuk, kafası olan tavuktan daha hızlı koşuyormuş bunu öğrendim. Havadan konuştuysak da sudan hiç konuşmadık.

İkinci bölüm.
Dünyanın en zenginleri Everest’e yerleşmeye kalktı. Savaşlar çıktı, cinayetler arttı, uçaklar azaldı, uçak gemileri değerlendi ama bizim buralarda durum  o kadar da korkunç değildi. Zaten sular yavaş yavaş yükseldiğinden hemen kimse boğulmuyordu ve daha kaçacak çok yer vardı. Şiddeti bol günlere de daha zaman vardı. Ayakta yolcuları olan bir otobüs gibiydik ama otobüste hala yolcu alacak yer vardı; şimdilik.

Zaman akmıştı ve sular bizim buralara gelmek üzereydi. Memleketlilerimizin çoğu kaçmıştı. Annemle ben bize lazım olan her şeyi arabamıza koymuştuk. Üç ay yetecek kadar konservemiz, oltalarımız, kamp eşyalarımız ve rahmetli babamdan yadigar Heckler & Koch VP70 tabancam ise sadece dokuz kurşunu ile hazırdı. Arabada boş kalan her yere de benzin koymuştuk. Arabamızın da rahmetli babamdan yadigar Reno 12 ts olduğunu düşünürsek bir bomba ile hareket ettiğimizin bilincindeydik. Biraz daha bekleyelim, dedim anneme. Herkes gitsin, şimdi kalabalık olur, kalabalığın olduğu yerde de şiddet kaçınılmaz olur. Sadece arabadaki benzin için bizi öldürecek insanlar olabilir. Yüzünü ekşitti ama bir şey demedi annem.

Sular Erdoğan Amca’nın yeni paslanmış dikenli tellerinden içeri sızdığında kasabada onlar ve bizden başka kimse kalmamıştı. Gece yanlarına gittik, bir tavuk daha kesti Erdoğan Amca, kümesinde başka tavuk kalmamıştı; afiyetle yedik, bu sefer sudan konuşmamak imkansızdı.

Kaçmayacağız, dedi Erdoğan Amca’nın karısı; Erdoğan Amca sadece başını salladı, yeşil peruğu ve ürkütücü göz makyajı ile radyoaktik etkisindeyken bir ördek tarafından ısırılmış bir süper kahramana benzeyen kızları ise buralı olmadı hiç. Annem kızdı, bağırdı ama hiç sallamadılar. Siz gelmiyorsanız biz de burada kalıyoruz, dedi annem düşüncesizce. Kalın, dedi Erdoğan Amca’nın karısı dondurucu bir sakinlikle.

Hemen hemen bir hafta da kaldık Erdoğan Amcalarda. Çok misafirperver insanlar. Her şeylerini bizimle paylaştılar, bizse bir konservemizi bile paylaşmadık. Bir sabah kahvaltı yaptığımız ağaca asılı üç tane idam ipi gördüm. Düşündüğün gibi değil, dedi Erdoğan Amca. Sular yükselince boğulmak için boynumuza takacağız.

Diğer sabah sular arabanın tekerlerine değdi ve biz de helalleşip yola çıktık. Arkamızdan su dökmediler.

Hiç yorum yok: