Son Ayı Oynatıcı
Çok
az insana nasip olur kendi cenazesini bir köşeden izleyebilmek. Ben o çok az
şanslı azınlıktan biriyim. Ben son ayı oynatıcısı. Medyanın taktığı adla,
ayılara fısıldayan adam.
Bu
işe nasıl ya da neden başladığımı bilemiyorum. Büyücü olduğundan emin olduğum
ninem; ne keman çalabiliyorsun, ne şarkı söyleyebiliyorsun; bu iş senin kaderin,
derdi. Bir sabah daha gün ağırmadan beni bizim çadırların en sonundaki çadırda
tek başına yaşayan ustama teslim etti. İki yıl boyunca da ustam elinde sopası
ile hem kendi ayısı Kurtuluş’u hem de beni döve döve eğitti. Kasvetli bir
akşamüstü Kurtuluş, Pekdik’te bir ara sokakta hamamda kocakarıların nasıl
bayıldığını son kez gösterdi ve bir daha ayağa kalkamadı.
Kurtuluş
kurtulunca ustam ve ben dağa çıktık. Elimizde tüfek günlerce dağda dolandık
durduk. Kurtuluş’un kafesinin içine armut, bal koyduk, kafesin kapağına ip
bağladık ve bekledik. Hayvanlar aptal. Bu basit numara ile çok hayvan
yakaladık. Tilkileri öldürüp, kürklerini yüzdük, sincapları ise yedik.
Kurtlardan ise korktuk. Sonra iki tane tam istediğimiz gibi yavru ayı geldi.
Onları ise esir ettik. İşimiz bitince çadıra döndük. Sacı ısıttık. Yavruların
ellerini yaka yaka dans etmeyi öğrettik. Biz her tefe vurduğumuzda elleri
yanacak sandılar ve zıpladılar. Yavrulardan sağlıksız olanı benim oldu; diğeri
ustamın. Artık sokaklarda ayrı ayrı çalışır olduk.
Ben
çadırdan uzaklara gider oldum. Çadırlara dönmek gelmez oldu içimden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder