11 Mayıs 2014 Pazar

pazartesi - fasulye sırığı

Çocukluk insanın hayatına hükmedemediği zamanlardır pazartesi küçük prensesleri. Benim de öyle bir dönemim ne yazık ki oldu. Salak saçma kıyafetler giydim, misafir gelince odamdan çıkmak zorunda bırakıldım, annemin gün arkadaşlarının çocukları ile oyun oynamaya zorladım, bakkala çakkala gönderildim hatta önlük giydirilip okula bile gönderildim. O ızdırap dolu üç günü asla unutamayacağım; bir de müdürün bana diplomamı verirken öğretmenime sarılıp hüngür hüngür ağlamasını.

*Çok sağlam bir iki yumruk yemişliği olmalı.
*Oto hırsızlığına “Tabutta Roveşata” tadında ilgi duymalı.
*Huzur umudunun peşinde koşmamalı.
*Ne olur ne olma diye beslediği birkaç gardiyan olmalı.
*Gazeteyi çok hışırdatmamalı.
*Gördüğü her güvenlik kamerasına tebessümle hareket çekmeli.
*İstediği zaman çok korkunç hikayeler anlatabilmeli.


Geçenlerde canım biraz kötü hatıra çekti ve ben de ne yapsam derken tripörtörüm beni ilkokuluma götürdü. Okulum cidden biraz garipti. Her uğradığım devlet dairesi gibi okula adımı vermişler ama ikinci kattan göğe doğru yükselen fasulye sırığına şaşkınlıkla baktım. Müdür hala aynı müdürdü, beni görünce önünü ilikliyerekten koşarak geldi. “Bu sırık ne iş müdür?” dedim. Benim o üç günlük eğitimimde fasulyeyi ıslak pamuğa koymak varmış. İşte benim fasulye büyüyüp göğe yükselmiş. “Bir tırman bakalım ben orada mıyım?” dedim. Müdür de “Emir telakki ederim” dedi ve tırmanmaya başladı. 

Hiç yorum yok: