Çocukluk insanın hayatına hükmedemediği zamanlardır
pazartesi küçük prensesleri. Benim de öyle bir dönemim ne yazık ki oldu. Salak
saçma kıyafetler giydim, misafir gelince odamdan çıkmak zorunda bırakıldım,
annemin gün arkadaşlarının çocukları ile oyun oynamaya zorladım, bakkala
çakkala gönderildim hatta önlük giydirilip okula bile gönderildim. O ızdırap
dolu üç günü asla unutamayacağım; bir de müdürün bana diplomamı verirken
öğretmenime sarılıp hüngür hüngür ağlamasını.
*Çok sağlam bir iki yumruk yemişliği olmalı.
*Oto hırsızlığına “Tabutta Roveşata” tadında ilgi
duymalı.
*Huzur umudunun peşinde koşmamalı.
*Ne olur ne olma diye beslediği birkaç gardiyan
olmalı.
*Gazeteyi çok hışırdatmamalı.
*Gördüğü her güvenlik kamerasına tebessümle hareket
çekmeli.
*İstediği zaman çok korkunç hikayeler anlatabilmeli.
Geçenlerde canım biraz kötü hatıra çekti ve ben de
ne yapsam derken tripörtörüm beni ilkokuluma götürdü. Okulum cidden biraz
garipti. Her uğradığım devlet dairesi gibi okula adımı vermişler ama ikinci
kattan göğe doğru yükselen fasulye sırığına şaşkınlıkla baktım. Müdür hala aynı
müdürdü, beni görünce önünü ilikliyerekten koşarak geldi. “Bu sırık ne iş
müdür?” dedim. Benim o üç günlük eğitimimde fasulyeyi ıslak pamuğa koymak
varmış. İşte benim fasulye büyüyüp göğe yükselmiş. “Bir tırman bakalım ben
orada mıyım?” dedim. Müdür de “Emir telakki ederim” dedi ve tırmanmaya başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder