Aptallara
dua etmeliyiz; onlar olmasa bizler hiçtik. Boş kafaları ve boş mideleri ile
dünyadaki büyük boşluğu dolduruyorlar. Canları yanıyor, dizleri kanıyor ama
susuyorlar. Çığlıkları içlerindeki derin boşlukta yankılanıyor. Dışarıya, bizim
kulaklarımıza gelmedikten sonra sorun yok zaten.
Esirleriz,
hizmetkarlarımız onlar. Farkındalık eşikleri daracık olan et parçaları. Gözleri
görmeyen, dilleri tatmayan duyusuzlar. Ğ (yumuşak ge) gibi hepsi, ömürleri
boyunca bir kelimenin başına geçip bir mana elde edemeyeceler. Hep arkamızdan
yürüyecek ve kıskaçlıklarını gizlemeye çalışacaklar. Işık hep bizim gözümüze
gelecek. İliklerimize işleyecek ve o ışıkla büyüyeceğiz. Jurnalleyecekler
birbirlerini yine birbirlerine çaresizce. Korkuşmuş ağızlarından kokuşmuş
cümleler dökülecek. Laga luga işte, onların tüm konuşmaları gibi. Manasız
anlamsız harf yığınları. Neden, niçin, nasıl sorularını kendileri asla sormayı
cesaret edemedikleri için asla bir sonraki güne dahi kalmayacak safsatalar.
O
günü bekleyecekler hep ölene kadar; hep o günü. Özgürlük dedikleri, herkesin
içine kendi nefesiyle bir şeyler üflediği o balonu. Paye verdikleri, uğruna yaşadıkları
rüyayı hatta kabusu. Ruhlarının, bedenlerinin kelepçelerinden kurtulacakları
umdukları o umudu. Sırlanmış camlara ya da kendisine benzeyen diğer insanlara
bir kez bakabilseler o zaman farkedecekler; kelepçe de yok pranga da.
Şayet
aralarından birileri o yanılsamadan uyanabilirse tek amaçları olacak; devrim.
Tüm gücümüzü bizden almak ve bize sınırlı hayal güçlerinin sınırlarının
zorlayacağı işkenceler yapmak için yaşayacaklar. Umut dolu uzun gecelerce bunun
hayali ile uyuyamayacaklar. Üzerimize atma hayali kurdukları o toprağın
ağırlığı üzerilerine çökecek. Ve asla bizi anlayamacaklar. Yoksulluğun ne olduğunu
sadece yoksullar bilir. Zengin doğmadık ki biz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder