16 Temmuz 2012 Pazartesi

a.b.c.ç.d.e....


Aptallara dua etmeliyiz; onlar olmasa bizler hiçtik. Boş kafaları ve boş mideleri ile dünyadaki büyük boşluğu dolduruyorlar. Canları yanıyor, dizleri kanıyor ama susuyorlar. Çığlıkları içlerindeki derin boşlukta yankılanıyor. Dışarıya, bizim kulaklarımıza gelmedikten sonra sorun yok zaten.

Esirleriz, hizmetkarlarımız onlar. Farkındalık eşikleri daracık olan et parçaları. Gözleri görmeyen, dilleri tatmayan duyusuzlar. Ğ (yumuşak ge) gibi hepsi, ömürleri boyunca bir kelimenin başına geçip bir mana elde edemeyeceler. Hep arkamızdan yürüyecek ve kıskaçlıklarını gizlemeye çalışacaklar. Işık hep bizim gözümüze gelecek. İliklerimize işleyecek ve o ışıkla büyüyeceğiz. Jurnalleyecekler birbirlerini yine birbirlerine çaresizce. Korkuşmuş ağızlarından kokuşmuş cümleler dökülecek. Laga luga işte, onların tüm konuşmaları gibi. Manasız anlamsız harf yığınları. Neden, niçin, nasıl sorularını kendileri asla sormayı cesaret edemedikleri için asla bir sonraki güne dahi kalmayacak safsatalar.

O günü bekleyecekler hep ölene kadar; hep o günü. Özgürlük dedikleri, herkesin içine kendi nefesiyle bir şeyler üflediği o balonu. Paye verdikleri, uğruna yaşadıkları rüyayı hatta kabusu. Ruhlarının, bedenlerinin kelepçelerinden kurtulacakları umdukları o umudu. Sırlanmış camlara ya da kendisine benzeyen diğer insanlara bir kez bakabilseler o zaman farkedecekler; kelepçe de yok pranga da.

Şayet aralarından birileri o yanılsamadan uyanabilirse tek amaçları olacak; devrim. Tüm gücümüzü bizden almak ve bize sınırlı hayal güçlerinin sınırlarının zorlayacağı işkenceler yapmak için yaşayacaklar. Umut dolu uzun gecelerce bunun hayali ile uyuyamayacaklar. Üzerimize atma hayali kurdukları o toprağın ağırlığı üzerilerine çökecek. Ve asla bizi anlayamacaklar. Yoksulluğun ne olduğunu sadece yoksullar bilir. Zengin doğmadık ki biz!

Hiç yorum yok: