Kapanmış marketin kepenklerine yaslanmış sağı solu izliyordu o adam. Dökük saçı, seyrek sakalına karışmıştı. Kekremsi kesik kokusu açık havada bile alınabiliyordu. Sağ elinde kağıdı yırtılmış bir şarap şişesi, sol elinde ise ucunu sıkarak kapattığı büyükçe bir kese kağıdı vardı. Uzaktan bizi kestiğini hissettim. Ya para ya sigara isteyecekti ve param da sigaram da vardı.
Yanımda da işten arkadaşlar vardı. Bir yerlerde içmiş, her zamanki gibi işten konuşmuş, şimdi de eve dağılacaktık. Bir iş arkadaşına ne kadar güvebilebilirse onlara da o kadar güveniyordum. O adamın bakışlarından rahatsız olduğumu hissettim bir an. Korkumun üstüne arkadaşlarımın verdiği sayısal üstünlüğü de alarak gittim;
“ Naber dayı! Nassın baalım?”
Arkadaşlarım bir anda sus pus kesildi. Bir yıla yakındır tanıdıkları benden beklenmeyecek bir hareketti bu. Çalışkandım, ağzım sıkıydı ama cesur, sokakta gördüğü şarapçıya laf atacak bir adam değildim. İçkiyi de ağzımla içerdim, kontrolü kaybetmezdim.
“İyidir, bir sigara versene” dedi şarapçı, bir şarapcıdan beklenmeyecek duru bir sesle. Adamın sanki iyi bir lokantada çalışan şef garsonvari sesi daha bir cesaretlendirdi beni ve;
“Sigara senin gibi ölülere işlemez, iç tabi.” demiş bulundum. Arkadaşlarım bu kendileri kadar bu aptal şakaya çok güldüler. Onların kahkahalarından utandım ve paketten bir sigara yakıp içmeye başladım ve bir de kulak arkası yapıp gıcır paketi adama verdim.
“Bir paket sigara ha? Şarapçıyla galga geçmenin bedeli. Oldu olacak anama bir küfret, sonra da bir şarap al. Hatta ağzımı burnumu kır, sonra iyi bir yemek ısmarla. Sizlerin vicdanı bu kadar mı kolay rahatlıyor?”, dedi; hem de tane tane ve beyefendi üslubunu hiç bozmadan.
Sert kayaya çarpmıştım, sanki adamın yumruğu ağzımının içine girmiş gibiydi, yutkundum, bir daha yutkundum. Soğuk bir damla terin omuriliğimden aşağı inişini hissettim. Söyleyecek sözü olmamak ne zor bir durumdu. Kaypak arkadaşlarım bu sefer benim düştüğüm duruma gülüyorlardı ki; ben duruma onların o kahkahalarından utandığım için düşmüştüm. Şarapçıya söylecek sözüm yoktu ama onlar vardı.
“Ne gülüyorsunuz lan!” diye ağzımdan tükmükler çıka çıka bağırdım. En gevrek olanları gülmeye devam ettiysede çoğu sustu. Sonra bana sarıldılar ve beraber yürümeye devam ettik.Şarapçıya bulaşma, takma; gibilerinden bir şeyler söylediler. Manasız bir sakinleşme yaşadım. Üzerimde üç dört adam eli vardı, biri omzumu okşuyor, biri hafiften kafama vuruyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder