O günden sonra evimizde hiç çay demlenmedi.
O gün: Babamın dünyada en sevmediği adamdı dayım. Anamı alana kadar bir süre katlanmış, anamı aldıktan sonra da alışverişi bittiği için ilişkisini asgariye indirmişti. Zaten dayım çok sevilecek bir adam da değildi ve bunu kendi de bilir; kendine o da katlanamazdı. Bir iki yardım çağrısı amaçlı intihara kalkışmış, iki kez evden kaçmış, bir kez de insanlardan kaçmak için bilerek hapse bile girmişti. Tüm bu eylemlerinin sonucunda ana tarafımın kadınları tarafından şefkate ve sevgiye boğulmuş ve zamanla buna alışmıştı. Ana tarafımın kadınları da haklıydı bir bakıma; tüm erkekleri hödük olduğundan içlerinde biriken şefkati bir yere boşaltmaları gerekirdi. Dayım bunu bir şekilde keşfetmişti. O kadar zeki de değildi ki; üzerine kafa yorup buldu diyeyim. Tesadüf olmalı, kesinlikle tesadüf. Denk gelmiş olmalı, öyle fark etmiştir.
O akşam dayım kolunda gencecik bir kızla kapıyı çaldı. Dayım kırk üç, kız ise on yedi yaşındaydı; dayım kara ve çirkin, kız bembeyaz ve güzeldi. Dayım şişko ve göbeği vardı, kızın ise kolları, bacakları zayıf bilekleri incecikti ama göbeği vardı. Kız hamileydi. Anam misafirperverliği ile kapıyı açsa da kızın göbeğini görür görmez yüzü kararmıştı. Mutfakta çay suyu koyarken ağlamış, içeri geçtiğinde ise zoraki gülümsemeye çalışmıştı. Bu sahne anamın hayatının özetiydi.
Babamın kafasının allak bullak olduğu çok belliydi. Dayıma bakmamaya çalışıyor, sinirleniyor; kıza bakmamaya çalışıyor, üzülüyordu; arada duvara ve tavana bakıyor, bir ses duyulmasa da dudakları inceden oynuyordu. Bu gecenin hıncının anamdan çıkacağı başından belliydi. Anam hem kıza, hem kendine üzülüyordu ama hangisi daha ağır basıyor bilmem imkânsızdı. Sorsam söylemezdi, zaten soramazdım. Aramızda öyle bir ilişki hiç olmadı.
Derin sessizliklerle, süren kısa kesik sohbet çabalarından sonra dayım lafa girdi.
“ İpek ile evleniyorum enişte. Sizleri de kendime çok yakın bulduğum için ilk size söylemek istedim.”
Dayımın cümleleri bittiği an anam hıçkırarak mutfağa kaçtı, “ Bir çaya bakayım…” gibilerinden bir şeyler söyledi ama kimse ne dediğini anlamadı. Anamı bu dünya zaten kimse anlamadı.
Dayım düzenli bir hayata geçeceğinden, iş bulacağından, gelecekten umutlu olduğundan, dönüm noktalarından, geçmişten çıkarttığı derslerden, hayattan beklediği tek şeyin aile olduğundan ve şimdi anımsamadığım ama umut dolu bir şeylerden bahsetti. Babam dayımı dinlemedi, dinler gibi gözüktü. Ne destek, ne de köstek olduysa da; dayımın o gece bize gelme sebebi bir şekilde destek bulmaktı.
Sonra anam mutfaktan dayıma seslendi ve yanına çağırdı. On dakika kadar konuştular ama ne konuştular bilmiyorum. Kimse bilmiyor. Sonra dayım elinde gelirken aldığı kuru pasta dolu tabaklar, anam da elinde çay tepsisi ile yürümeye başladı. Önce babama servis ettiler, sonra da geldiğinden beri hemen hiç konuşmayan İpek’e doğru yürürlerken dayım anamın terliğinin arkasına bastı. Anamın yer kapaklandı ve elindeki tepsi üzerindeki dört bardak çay ile İpek’in karnına döküldü.
Hepimiz dona kaldık. İpek acı bir çığlık attı ve oradan kaçtı, anamın da gözleri gitti ve korkudan bayıldı. Sonra İpek adına ve güzelliğine yakışmayacak bir küfür savurdu ve karnındaki yastığı çıkartıp dayıma fırlatıp, arada benimde kaynadığım, upuzun bir küfür daha edip evi terk etti. İpek kapıyı çekince de babam dayıma bir küfür etti ve onla da kalmadı saldırdı. Dayım evden çıkarken ağzı kanıyordu, suçluluktan olmalı babama el kaldırmadı. Zavallı anam bayılmışken bile ilgiyi üzerine çekemedi. Alnında kocaman bir morluk vardı, yere vurmuş olmalıydı. Babam biraz küfredip kendine geldikten sonra anamı ayıltmaya çalıştı. Zavallımın kendine gelmesi yarım saati aştı. Hamile kadını yaktım diye nasılda üzülüyor, yastık olduğuna inanmak istemiyordu.
Sonra anam dayımı bulup verdiği bileziği geri aldı ve dayımla ilişkiyi kesti ve günden sonra anama bir korku geldi ve evimizde hiç çay demlenmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder