16 Ağustos 2011 Salı

çöl - 1

Çöldesin, güneş batıyor... Elinde bir oyuncak bebek var, doğuya doğru, bana doğru yürüyorsun. Güneşten yüzünü göremiyorum. Yaklaştıkça büyüyorsun. Önceleri karşımda küçük bir kız çocuğu var sanmıştım ama şimdi karşımdaki genç bir kadın. Elindeki oyuncak bebeği sağ bacağından baş aşağı tutuyorsun. Yüzünüz hala karanlık; senin de, bebeğinin de.


Çöl ayak izlerini koruyor. Ayak izlerine bakıyorum. Kocaman bir “S” çizmişsin. Kocaman, geniş ve yayvan. Biraz sağa biraz sola savrulmuşsun bana gelmeden önce. Yüzün hala karanlık, gözlerin parlıyor mu, yüzün gülüyor mu bilmiyorum. Tek bildiğim yürümekten yorgun olduğun, sol ayağın yerden zor kalkıyor. Tek tesellim artık savrulmadan dümdüz bana doğru yürüyor olman.


Sonra çölde olduğumuzu anımsıyorum. Gördüklerimin bir kısmı belki hepsi serap olabilir biliyorum. Senin gördüklerin de serap olabilir farkındayım. Ben elinde oyuncak bebeği olan genç bir kadın görürken, sen ne görüyorsun bilemiyorum.


Biraz daha yaklaşınca ayakkabılarının oyuncak bebeğinin ayakkabılarıyla aynı renkte olduğunu görüyorum, beyaz. Biraz daha yaklaşınca kıyafetlerinin de oyuncak bebeğin kıyafetleri ile aynı renkte olduğu fark ediyorum, açık mavi. Her adımda bir şeyler netleşiyor. Şimdi görüyorum ki bebeğinle birebir aynı kıyafetleri giyiyorsun; açık mavi, çiçekli, tek parça bir elbise, beyaz kısa çoraplar ve beyaz ayakkabılar. Her ne kadar tuhaf ürkütücü bir görüntü olsa da hiç yabancılamıyorum. Çölden sanırım. Hala yüzlerinizi göremiyorum.


Hiç yorum yok: